10-YUNUS:

15- Ayetlerimiz kendilerine birer belge olarak okunduğu zaman. Burada dış görünüşüyle sözün gereği muhatap zamiri ile denilmek gerekirken diyerek gıyaba geçilmiş olması, helâk edilen geçmiş devirlerin halkı gibi imansızlık eden, yani yaptığı işlerin Allah katında makbule geçmesine önem vermeyen ve karşılığını hesaba katmayan, yaratılış ve istihlaf (birini yerine geçirme) gayesinin aksine hakkı inkâr edip, hakka karşı mücadeleye kalkışan mücrimlerden yüz çevirmek ve bunları muhataplık şerefinden uzak tutmak içindir. Bundan dolayıdır ki, bu şerefsiz mücrimlerin cinayetlerini tek tek sayıp dökmek üzere Resulullah'a teveccüh buyurup ona tevcih-i kelâm eyleyen bir iltifat nüktesidir. Tilavet fiilinin diye muzari sigasıyla gelmesi de tilavet yenilendikçe onların geçmişteki cürümlerinin ve cevaplarının ara sıra da olsa, mutlaka tekrarlanacağını akla getirir ki, o takdirde meâl şu demek olur:

Ey hak peygamber! Senin gönderildiğin insanlar arasında genellikle muhatap tutulmaya layık olmayan, haktan hoşlanmayan öyle kimseler vardır ki, Hakk'ın hükümlerini gösteren ve şirkin (Allah'a ortak koşmanın) batıl olduğunu ortaya koyan âyetlerimiz, bütün yönleriyle birer kesin belge olarak onlara okunduğu veya okunacağı zaman Bizimle karşı karşıya geleceklerini ummayan, hakkın huzuruna çıkacak yüzleri bulunmayan, o kalpleri ve amelleri, düşünceleri ve emelleri bozuk, hak ve hakikat düşmanları, bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir, dediler veya derler. Yani işimize gelmiyen, hoşumuza gitmeyen, olmasına ihtimal bile vermek istemediğimiz yeniden dirilişten, Allah huzurundaki hesaptan, cezadan, ikabtan bahseden, Allah'dan başka tapındığımız putlarımızı zemm ve ibtal eden, gözümüzün ve gönlümüzün tesellisi o kıymetli ve sanatlı putlarımızı ayıplayan, bizim de ayıp ve kusurlarımızı yüzlerimize vuran ve bizi durmadan Allah'a yönelmeye çağıran, doğruluktan dürüstlükten ayrılanları cehennem azabı ile tehdit edip duran, şu dünya hayatı içinde yoğurulmuş süfli beşeriyetin haline ve mizacına uymayacak temiz ve aynı zamanda faal ve mücahedeli yüksek ve nezih bir yaşayış isteyen bu Kur'ân'ı bırak da bize okuyacak başka bir kitap, bizim huyumuza ve mizacımıza uygun başka bir okuma kitabı getir veya bunu büsbütün bırakma da biraz değiştir, tebdil ve tağyir et. Hoşlanmadığımız bazı âyetlerini olsun hoşumuza gidecek şekilde değiştir. Bunda birtakım değişim tadilat ve tebdilat yap, başka bir şekle koy. Belki o vakit halimize ve çağımıza uygun okuyabileceğimiz bir şey olur gibisinden dedikodular yayarlar, bununla da sanki Kur'ân'ı Peygamber'in kendisi yapıyormuş gibi bir ortam oluşturmak isterler ve acaba bu suretle kandırıp bir kaç kelimesini tebdil ettirir de daha sonra bunu aleyhinde bir delil olarak kullanabilir miyiz, diye düşünürler.

Sen de de ki: bana, onu kendi yanımdan değiştirmek diye birşey yoktur, ben hiçbir şeye değil, bana ne vahyolunuyorsa ben ancak ona uyarım. Yani, kesinlikle ve yalnızca vahye uyarım, onu hiç tebdil ve tağyir etmeksizin bana vahyolunduğu şekliyle ona uyarım. Şayet bazı âyetlerde birtakım nesih ve tebdil olursa, o da ancak vahiy ile olur, böyle birşey olduğu zaman ona da yine olduğu gibi uyarım. Bunun dışında başka ihtimal yoktur. Zira muhakkak ki, ben Rabbime isyan ettiğim takdirde büyük bir günün azabından korkarım. Yani vahye uymamak veya onu çok az da olsa değiştirmek, beni terbiye edip yetiştiren ve o vahyi göndererek bana peygamberlik vermek suretiyle bana Rablığını gösteren, âyetlerini açıklayan, emrini bildiren ve "Onun izni olmaksızın hiçbir yardım söz konusu olmayan " (Yunus, 10/3) o malik ve hakimin Allah'a isyan olur. Bunun cezası da gayet korkunç bir günün pek korkunç olan azabıdır. Bunu bilen bir kimse nasıl olur da öyle bir isyana cür'et eder?

Geri Dön
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri