10-YUNUS:

36-
Varlık meselesi konusunda yaratılış delili öyle, bilgi meselesi konusunda da hak ve hidayet delili böyle iken, o iman etmek ihtimali olmayan fasık müşriklerin sapıklıklarının sebep ve kaynağına gelince onların çoğu hiç başka değil, ancak bir zanna uyarlar. Düşünce ve eylemlerinde hakkı izlemezler de sırf nefislerinin zan ve tahminine uyarlar, öyle karar verirler. Az bir kısmı inatçılık, şüphe ve hayal bile etmeden tıpkı hayvanlar gibi veya cansız varlıklar gibi körükörüne akıntıya kapılır giderler. Bir çokları da hakkı ve hakikatı kendi algıladıkları gibi sanan, kendi indî görüşlerine bağımlı zanneden, ilim ve marifeti uydurma şeylerden ibaret gibi farzeden nefislerinin tahmin ve hayalleri peşinde koşan İndiyye (Dogmatik) ve Husbaniyye güruhundandırlar. İtikat ve yakîn namına görüş diye ileri sürdükleri fikir ve felsefeleri, toplumsal konularda tutum ve eylemleri, hükümde ve hükumette uydukları şey nefsani tehakkümlerden başka birşey değildir.

Halbuki zan, haktan hiç bir şey ifade edemez. Zerrece müstağni kalamaz. Zan ve hayal ne kadar şairane ve ne kadar muhteşem ve mütahakkimâne olursa olsun, hiçbir zaman hak hükmün sağlayacağı faydayı sağlayamaz. Hakkı batıl, batılı hak, yaratıcıyı mahluk, yaratılmışı yaratan, hayrı şer, şerri hayır zan ve telakki etmekle kimse kendisini hakkın sultasından ve hükümranlığından kurtaramaz. Hiç şüphe yok ki, Allah, onların bütün yaptıklarını bilmektedir. Cezalarını muhakkak verecektir. Onların zannı, hiç bir hakikatı değiştirmez.

Yukarıdan beri iki delilin anlatımından sonra bu âyetin siyakı ve âyette sözü edilen ana fikrin icabı olarak, sözün özellikle bu "bilmektedir" cümlesiyle bitirilmesi, söz konusu ikinci delilin ilâhî ilmin varlığını ispata nassolduğunu ihtar eder. Ayrıca ilâhî bilginin böylece sabit olması, ahirette hakkı inkâr edenlere verilecek cezaya işaret etmekte ve böylece bu zeyl cümlesi, bilgiden başka bir de ceza ile uyarmayı ifade etmektedir. Hatta asıl hedefinin inzar ve tehdit olduğu söylenebilir.

Hem varlık, hem bilgi açısından marifetullahta akıl sahiplerini aydınlatmaya ve irşada kâfi olan bu deliller, hakkın takririnden ve duyurulmasından sonra kesinlikle bilinmelidir ki:

Geri Dön
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri