Fıkıh Köşesi
HEVAYA MUHALEFET - TASAVVUF - MÜRŞİD-İ KÂMİL
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 5631
Soru: "İslam dini insanlara; hüdaya tabi olmalarını ve hevalarına muhalefet etmelerini farz kılmıştır. (..) Bazı Müslümanlar; şeriat, tarikat ve hakikat kavramlarını, farklı şekillerde izah etmektedirler. Tasavvufun kaynağı konusunda da değişik iddiaların ortaya atıldığı malumunuzdur. (..) Resul-i Ekrem (sav)'in hicret esnasında Hz.Ebubekir'e, bazı zikirleri öğrettigi doğru mudur? Bu gizli bir ilim midir ? Resul-i Ekrem (sav)'in bunu gizlice Hz. Ebubekir'e öğretmesi, tebliğ açısından doğru mudur? Yoksa bütün ashabına öğretmiş midir ? (..) Mürşid-i Kamil'den maksad nedir?"
CEVAP: Allahu Teala (cc); Hz. Adem (as) ile Hz. Havva'yı cennetten çıkarıp, yeryüzüne indirdiği zaman: "Beraberce (topluca) oradan ininiz. Sonra size benden bir hüda (yol gösterici) gelir de, kim benim hüdama tabi olursa, artık onlara hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun olacak da değildirler" (El Bakara Suresi: 38) buyurmuştur. İnsanoğlunun hevasını bir kenara bırakması ve hüdaya tabi olması zaruridir. Kur'an-ı Kerim'de nefsin, meşru sınırları aşan arzuları "heva" olarak isimlendirilmiştir. Hakkı ve hukuku inkar edip, nefs-i emmarenin şehvetlerine tabi olmaya heva denilir. (1) Hevaya tabi olmak; insanın adaletten uzaklaşmasına, amellerinde zulüm ve bağy etmesine sebeb olur. (2) İnsanın hevasından kaynaklanan arzuları, değişik musibetlerin kaynağıdır. Bütün peygamberler, insanlara "Allahu Teala'ya ihlasla teslim olmalarını ve hevalarına muhalefet etmelerini" tebliğ etmişlerdir. İmam-ı Maturidi (rh.a); "Peygamberler insanların; sırat-ı müstakiym üzerinde yürümelerine, akıllarını kullanmalarına, şeytanın güzel gösterdiği şeylerden sakınmalarına, hevalarına tabi olmaktan kaçınmalarına yardımcı olmuşlardır"(3) diyerek, önemli bir inceliğe işaret etmiştir. İnsanoğlunun hevasını bir kenara bırakması, hüdaya tabi olması ve ihsan makamını elde etmesi, kolay degildir. Bu sürekli bir mücadeleyi gerektirir. Resul-i Ekrem (sav)'in: "Hakiki mücahid, nefs-i emmaresine (hevasına) karşı savaş açan kimsedir" (4) buyurduğu malumdur. Emmarelik vasfını taşıyan nefs (nefs-i emmare) daima kötülüğü emreder, dünyevi ihtirasları ve hayvani arzuları ön plana çıkarır.
Peygamberimiz Efendimiz (sav) insanlara kitabı ve hikmeti öğrettiği gibi, nefislerinin hevalarına karşı mücadele etmelerini de öğretmiştir. Kur'an-ı Kerim'de "Allah, onların içinden kendilerine ayetlerini okur, onları tertemiz yapar, onlara kitabı ve hikmeti öğretir bir peygamber göndermekle in'amda bulundu. Halbuki onlar daha önce apaçık bir dalalette idiler" (Al-i İmran Suresi: 164) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayette geçen, "onları tertemiz yapar" ibaresinin mahiyetini iyi kavramamız gerekir. Resul-i Ekrem (sav)'in hicret esnasında Hz.Ebubekir'e, bazı gizli ilimleri öğrettigi iddiası doğru değildir. Nefs-i emmare ile mücadele, muhkem nasslar ile emredilmiş salih bir ameldir. Fıkh-ı Batın'ın (tasavvufun) temelinde; kalbin dünyevi ihtiraslardan temizlenmesi, güzel ahlakın elde edilmesi, zikrin ihyası, gafletin ortadan kaldırılması, şeytanın güzel gösterdiği şeylerden (kuruntulardan) ictihap edilmesi ve bütün ibadetinin ihlasla eda edilmesi gibi unsurları görmek mümkündür. Tarih boyunca "Şeriat-Tarikat-Hakikat" kavramları çerçevesinde, değişik tartışmalar gündeme girmiştir. İbn-i Abidin "Reddü'l Muhtar" isimli eserinde; bu kavramların mahiyetini izah ettikten sonra, "Bu üç şeyden (şeriat-tarikat-hakikat) murad; kuldan beklenen kulluk vazifesinin, beklendiği şekilde yapılmasıdır."(5) demiştir. Nefis tezkiyesi ile güzel ahlakı birbirinden ayırmak mümkün değildir. Güzel ahlakın ve edebin kaynağı, Kur'an-ı Kerimin ahkamını ahlak edinen, Resul-i Ekrem (sav)'in sünnetidir. İnsanlara kitabı ve hikmeti öğreten Peygamberimizin (sav): "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim"(6) buyurduğu malumdur. Dünyevi ve uhrevi saadete (feleha) kavuşmanın anahtarı, tahkiki imanı elde etmek ve salih amellerde bulunmaktır. Seyyid Şerif Cürcani "Et-Tarifat" isimli eserinde: "Tasavvuf; şeriatın zahirini ve batınını, ahkamını ve adabını bilip, yaşamaktır" (7) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Mürşid-i Kamil; İslam'ın temel hedeflerini gerçekleştirmek için gayret sarfeden bir muallim hükmündedir. Şer'i ilimlere vakıf olmayan kimseler; mürşid-i kamil veya muallim olamazlar. Tasavvuf yolunun önderlerinden Cüneyd-i Bağdadi; "Bizim ilmimiz; Allahu Teala (cc)'nın kitabı ve Resul-i Ekrem (sav)'in sünneti ile mukayyeddir. Sülukünden önce Kur'an-ı Kerim okumayan, sünnetin mahiyetini bilmeyen ve fakih olmayan kimselere ittiba edilmez" (8) diyerek, mürşid olmanın asgari şartlarını ortaya koymuştur. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) Ragıp El Isfahani- El Müfredat- İst.: l986 Sh: 548.
(2) İmam-ı Kurtubi-El Camii Li Ahkami'l Kur'an-Kahire: 1967 C: 5 Sh: 412.
(3) İmam-ı Maturidi-Kitabu't Tevhid- Beyrut: 1970 Sh: 184
(4) Sünen-i Tirmizi- İst.: 1401C: 4 Sh: 165 Had.N0: 1621 K. Cihad: 2.
(5) İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar-İst.: l982 C: 1 Sh: 71.
(6) El Acluni-Keşfu'l Hefa-Beyrut: 1351 C: 1 Sh: 211 Had.N0: 638.
(7) İbnu'l Cezvi-Telbisu'l İblis-Kahire: 1340 Sh: 178.
(8) Seyyid Şerif Çürcani-Et Ta'rifat-İst.:ty Kaynak yay. Sh: 59