Fıkıh Köşesi
SALİH AMELİN RÜKNÜ: SAHİH İMAN
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 4383
Soru: "Bir televizyon kanalında (...) Kur'an Müslümanlığını savunan (..) isimli İlahiyat profesörü "Elektiriği icad eden kimsenin, bütün insanlığa hizmet ettiğini" söyledi ve "Ben onun cennetlik olduğuna inanıyorum" dedi. İnsanlığa faydalı hizmetlerde bulunan kimseler; gayr-i müslim bile olsalar, cennete girerler mi? (..) İslam fıkhını "irtica", Müslümanları "mürteci" ilan eden bazı kimseler, çevrelerindeki insanlara yardım etmektedirler. Mesela: fakir öğrencilere burs veriyorlar. Onlar bu iyiliklerinin karşılığını ahirette görebilirler mi ? (..) Bir Müslümanın içinde bulunduğu şartları ileri sürerek; İslamı reddeden zümrelerden birisinin safında, diğerlerine karşı mücadele etmesi mümkün müdür?"
CEVAP: İnsanların birbirlerini, cennete veya cehenneme koymaya hakları yoktur. Cennetin ve cehennemin sahibi Allahü Teala (cc)'dır. Elektriği icad eden kimsenin; bütün insanlığa, belirli bir hizmette bulunduğu doğrudur. Ancak bu kimsenin yaratılış hikmetine uygun olarak yaşadığı veya yaşamadığı; Allahu Teala'nın (cc) ilminde malum, bizim indimizde meçhuldür. Kur'an Müslümanlığını savunan profesör; "Ben elektiriği icad eden kimsenin cennetlik olduğuna inanıyorum" iddiasını, usulüne uygun olarak açıklaması gerekirdi. Bu tesbitten sonra, meseleye geçebiliriz.
Salih amelin zaruri rüknü, mükellefin imanıdır. Zira Kur'an-ı Kerim'de iman etmeyenlerin amelleri ile ilgili olarak; "Küfredip de, Allah yolundan yüz çevirenlerin bütün amellerini (Allah) boşa çıkarmıştır." (Muhammed Suresi: 1) hükmü beyan buyurulmuştur. Kafirlerin gerek insanlığa faydalı olan hizmetleri yapmaları, gerek fakir-fukaraya yardım etmeleri, Allah (cc) için değildir. Bu amelleri niçin yaptıklarını ve karşılığını kimden beklediklerini, sadece kendileri bilirler. Allah (cc) katında; iman etmedikleri için, bütün amelleri heder olmuştur. (1) Bazı müfessirler "Bu insanlar kendileri İslam'a teslim olmadıkları gibi, başkalarının da iman etmesine mani olmak için çırpınırlar"(2) diyerek, meselenin bir başka boyutuna dikkati çekmişlerdir. Bu insanların amellerinin heder olmasının iki önemli sebebi vardır. Birincisi: Küfredenler, Allahu Teala (cc)' nın yeryüzündeki tasarruf hakkını reddedip, hevalarından çıkardıkları hükümlere tabi olmuşlardır. Aynı surede, bu husus şu şekilde beyan edilmiştir: "Bunun (amellerinin heder olmasının) sebebi şudur: Çünkü küfredenler batıla uymuşlardır." ( Muhammed Suresi: 3) Batıla uymalarından maksad, hevalarına tabi olmaları ve zanlarına göre yaşamalarıdır. İkincisi: Küfredenler, kendi akıllarından kaynaklanan kanunları beğenirken, Allahu Teala (cc)'nın indirdiği hükümleri çirkin görmüşlerdir. Bu husus, ayet-i kerime'de şu şekilde beyan edilmiştir: "Çünkü onlar Allah'ın indirdiği hükümleri çirkin görmüşlerdir. Allah'da onların amellerini heder etmiştir." (Muhammed Suresi: 9) Netice şudur: Allahu Teala (cc)' nın indirdiği hükümleri çirkin gören ve batıla uyan kimselerin işlediği ameller, insanların kanaatlerine göre güzel olabilir. Dünyada yapmış oldukları hiçbir iyiliğin, ahirette karşılığını göremezler. Hz. Aişe (r.anha) validemizden rivayet edilen bir hadis-i şerif'te bu mahiyet açıkça beyan edilmiştir. Hadis-i şerif şudur: "Birgün Resul-i Ekrem (sav)'e şu suali sordum. "Ya Resulallah!.. Cahiliye devrinde Abdullah b. Ced'an; müsafiri ağırlar, akrabayı ziyaret eder, köleleri kölelikten kurtarır, mazlumu korur ve komşularına iyilik ederdi. Bu yaptıklarının ahirette kendisine bir faidesi olur mu? Resul-i Ekrem (sav) "Hayır!.. Hiçbir faidesi olmaz. O iman etmedi ve hiçbir zaman "Allah'ım!.. Hesap gününde beni bağışla" demedi.
Müslümanların velayet hukukunu korumaları farzdır. Zalim politika; insanların haklarına zıt olan siyasettir ki, İslam dini bunu haram kılmıştır. (3) Müslüman olduğu halde; kafirlerin velayetine (iktidarına) razı olan veya İslamı zanlarına (şahsi kanaatlerine) göre tevil eden kimselerin de amelleri heder olmuştur. Kur'an-ı Kerim'de "Bunun sebebi şudur: çünkü hakikaten onlar Allah'ın indirdiği hükümleri hoş görmeyenlere (gayr-i müslimlere): "Biz size bazı emirlerde itaat edeceğiz" dediler." ( Muhammed Suresi: 26) hükmü beyan buyurulmuştur. Medariku'l Tenzil'de; bu itaatkar görünen insanların, mü'minleri cihad ibadetinden alıkoymak hususunda müşriklerle işbirliği yaptıkları zikredilmektedir. (4) Gadı Beyzavi: "Bu insanlar Allahu Teala (cc)'nın rızasına vesile olacak cihaddan ve velayet hukukuna ittibadan yüz çevirmişlerdir."(5) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. İslam fıkhında siyaset; adalete riayet, velayet ve vekalet hukukuna ittiba ile sınırlıdır. Mü'minlerin emiri; umumi maslahatı dikkate alarak, kafirlerle sulh yapabilir.(6) Bu sulhün şartlarına, bütün Müslümanların uymaları zaruridir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) Mehmed Vehbi Efendi- Hülasatü'l Beyan -İst: 1969 C:13 Sh: 5365 vd.
(2) Mecmuatu't Tefasir- İst: 1979 C: 5 Sh: 495. Ayrıca Tefsir-i Celaleyn- Kahire:1306 C: 2 Sh: 1067.
(3) İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar- İst: 1983 . C: 8 Sh:186.
(4) Ebu'l Bereket Nesefi- Medariku'l Tenzil-Beyrut: ty. C: 4 Sh:154.
(5) Mecmuatu't Tefasir-İst: 1979 C: 5 Sh: 5l2.
(6) İmam-ı Merginani- El Hidaye- Kahire: 1965 C: 2 Sh: 138