Kalplerin Keşfi
Şükür
- Ayrıntılar
- Kategori: Kalplerin Keşfi
- Gösterim: 4352
Bilesin ki. ulu Allah (C.C.) Kur´an-i Kerim´de: «Allah'i zikretmek daha büyüktür.» (Ankebût Sûre Celîlesi - 45) diye buyurmakla birlikte sükretmeyi Allah (C.C.)'i zikretmek ile yanyana getirirken söyle buyurmustur:
«— O halde siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana sükredin, sakin bana karsi nankör olmayin.»
(Bakara Sûre Celilesi; 152)
Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:
"Eger sükreder ve inanirsaniz, Allah sizi azaba çarptirmaz. Allah sükrün mükâfatini verir ve her seyi bilir."
(Nisa Sûre-i Celilesi: 147)
Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:
«— Hiç kimse, Allah'in izni olmaksizin ölmez, ölümün kesin zamani bellidir. Dünya kazancini isteyene oradan bir pay veririz. Âhiret sevabini dileyene de oradan bir pay veririz. Sükredenleri mutlaka mükâfatlandiracagiz.»
(Âl-i Imrûn Sûre Celilesi - 145)
Ulu Allâh (C.C.) lânelük seytanin amacina tercüman olarak söyle buyuruyor:
"Beni onun (âdemin) yüzünden azginliga mahkûm ettigine göre (onlari saptirmak) için dosdogru yolun üzerinde pusu kuracagim.
Sonra ben onlara önlerinden, arkalarindan, saglarindan ve sonarindan (her yanlarindan) sokulacagim da sen onlarin çogunu sükreder bulmayacaksin"
(A'raf Süre Celilesl: 16—17).
Görüldügü gibi lânetli seytan insanlari pesinen lekeleyerek onlari sükürden uzaklastirip Hz. Ademe secde etmedigi için Allâh (C.C.)'in rahmetinden uzaklastirilisinin öcünü alacagini soklamomaktadir.
Nitekim ulu Allâh (C.C.) söyle buyurur:
> "Kullarimin içinde sükredenler azdir."
(Sebe' Sûre Celilesi: 13)
Ulu Allâh (C.C.) su âyette hiç bir seyi müstesna tutmayarak sükür karsiliginda her nimeti artiracagini kesinlikle belirtmektedir:
Ve hatirlayin kî, Rabb'iniz size sunu bildirmisi. "Eger sükrederseniz, kesinlikle size daha fazlasini veririm. Eger nankörlük ederseniz, hiç süphesiz, azabim pek çetindir."
(ibrahim Sûre Celilesi; 7)
Oysa ki, asagidaki bes seyin bagisini kayda baglamis, kesinlikle verecegini belirtmemistir. "1 — Zenginlik" Ulu Allâh (C.C.) bu konuda:
"Eger geçim darligindan korkuyorsaniz, Allâh eger dilerse size zenginlik bagislayacak. O her sey] bilen ve her yaptigi yerinde olandir."
(Tevbe Sûre Celîlesi: 28) buyuruyor.
"2 — Dualari kabul etmek" Ulu Allah (C.C.) bu konuda:
"Putlariniza degil ancak Allah'a dua edersiniz. O da dilerse hakkinda onun yardimini dilediginiz sikintiyi çözer de ona ortak kostuklarinizi unutuverirsiniz» buyuruyor."
(En'am Sûre Celilesi; 41).
"3 — Rizik" Ulu Allah (C.C.) bu konuda:
"Allah diledigine, hesapsiz rizik verir." buyuruyor. (Nur Sûre Celilesi: 38)
"4 — Afv" Ulu Allah (C.C.) bu konuda:
«Hiç süphesiz. Allâh kendisine ortak kosulmasini bagislamaz. Bunun disindaki günahlari diledigi kimselere bagislar.» buyuruyor. (Nisa Süre-i Celilesi. 48)
"5 - Tevbeyi kabul etmek" Ulu Allâh (C.C.) bu konuda:
«Allah, diledigi kimselerin tevbesini kabul eder.» buyuruyor. (Tevbe Süre-i Celilesi 15)
Öteyandan sukur Allâh (C.C.)'a has davranislardan biri olarak gösterilmektedir.
Nitekim Ulu Allah (C.C.) söyle buyuruyor:
"Eger Allah'a, karsilik beklemeksizin, iyilik ederek Allâh'a borç verirseniz, onu size kat kat geri verir ve günahlarinizi afveder. Allah merhametli ve iyiligin karsiligini fazlasi ile verendir." (Tegabun Sûre-i Celilesi; 17)
Ulu Allah (C.C) su iki âyette cennetliklerin ilk sözlerinin sükür olacagini belirtmektedir.
Ulu Allah (C.C.) söyle buyuruyor:
«— Bize verdigi sözü yerine getirerek istedigimiz yerde oturmak üzere cenneti bagislayan Allah'a hamd (sükr) olsun.»
(Zûmer Sûre-i Celilesi; 74)
«— Cennetliklerin (oraya girince) söyleyecekleri sözlerin son cümlesi «alemlerin Rabb'ina hamd (sükr) olsun» dur.»
(Yûnus Sûre-i Celilesi: 10)
Bu konudaki hadislere gelince Peygamber´imiz ((s.a.v.).) buyuruyor ki:
"Yedigine sükreden kimse, açliga katlanarak oruç tutan kimse gibidir." (Peygamberimiz ((s.a.v.).) burada nafile orucu kasdetmektedir)
Hz.Ata (R.A.) der ki, «Bir gün Hz.Ayse (R.A.)'yi ziyaret etmeye gittim, ona "Allâh (C.C.) Resul'ünün sahit oldugun en sasirtici hareketini anlat." dedim. Bunun üzerine Ayse (R.A.), göz yaslari arasinda söyle dedi. «O'nun hangi hareketi sasirtici degil di ki! Bir gece eve geldi, benim ile birlikte yataga girdi, tenim tenine degmisti.
Tam bu sirada bana «ey Ebu Bekr'in kizi, birak beni de Rabb'ime ibadet edeyim» dedi. Ben de «senin yakinligini isterim, ama arzuna uymayi tercih ederim.» diyerek ona izin verdim. Derhal kalkti, su tulumunun yanina vardi, az az su dökünerek abdest aldi ve namaza durdu.
Bir yandan da aglamaya basladi, akan göz yaslari gögsüne kadar inmisti, sonra aglayarak rukûa vardi, aglayarak secde etti, aglayarak secdeden basini kaldirdi, sabah ezani okumak üzere Bilâl'in gelisine kadar bir yandan agladi, bir yandan namaz kildi.
Ben O'na «Allâh (C.C.) senin geçmis, gelecek bütün günahlarini pesinen afvettigine göre neye agliyorsun?» diye sordum. Bana su cevabi verdi: «— Ben sükreden bir kul olmayayim mi? Niye olmayayim, ulu Allâh (C.C.) bana su âyeti indirmistir.
"Hic süphesiz, göklerin ve yerin yaratilisinda, günün ve gecenin (uzayip kisalarak) birbirini kovalayisinda derin düsünceliler hesabina bir çok ibretti deliller vardir.
Bu derin düsünceliler ayakta, oturarak ve yan üstü uzanmislarken Allah'i anarlar ve «ey Rabb'imiz, sen bütün bu varligi bosuna yaratmadin, seni böyle bir isnaddan tenzih ederiz, o halde bizi cehennem azabindan koru.» diyerek göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda enine boyuna düsünceye dalarlar.» (Al-i imran Sûre-i Celilesi: 790-191)
Bu hadise müminin her zaman aglamasi gerektigini belirtir. Su rivayet de ayni sirra isaret eder: Peygamberlerden biri, bir gün yolda giderken küçük bir kaya parçasi görür, kaya durmadan su sizdirmaktadir. Peygamber bu duruma sasar. Bu sirada kaya parçasi Allâh (C.C.)'in izni ile dile gelerek:
«Allah'in, kâfirler için hazirlanan ve yakacagi insan ve tas olan cehennemden korkun»
(Bakara Süre-i Celilesi; 24), mealindeki âyetini duydugumdan beri o korku ile hep agliyorum der). Bunun üzerine Peygamber Allâh (C.C.)'a yalvardi da o kaya parçasini cehenemden bagislatti. Fakat bir müddet sonra ayni kaya parçasinin yanma vardiginda onu yine ayni sekilde aglar durumda bulur. Ona: «peki, simdi niye agliyorsun» diye sorar. Kaya parçasi ona «o zamanki aglamam korkudan idi. Simdi ise sükür ve sevinç gözyasi döküyorum» diye cevap verir.
Insan kalbi de tas gibidir, hatta belki de tastan bile daha katidir. Bu katilik ancak hem korku ve hem de sükür halinde aglayarak giderilebilir.
Peygamberimiz ((s.a.v.).) buyuruyor ki:
«— Kiyamet Günü «hamdediciler ayaga kalksin» diye ses gelir, bu ses üzerine bir zümre ayaga kalkar, onlara özel bir sancak verilerek hepsi cennete gönderilir.»
Sahabiler «hamdediciler kimlerdir?» diye sorarlar. Peygamber (S.A.V)´imiz: "Her durumda Allâh (C.C.)'a sükrederlerdir."
(baska bir rivayete göre): "Rahatlikta ve sikintida Allâh (C.C.)'a sükredenlerdir)" diye buyurur.
Peygamberimiz ((s.a.v.).) «hamd (sükür) Rahman'in elbisesidir» buyurmustur.
Ulu Allah (C.C.) Hz. Eyyûb'e (A.S.) uzun bir konusmada:
«Ben sevdigim kullarimin sükrünü mükafat olarak kabut ederim.» diye vahyetti.
Ulu Allâh (C.C.), yine Hz. Eyyûb'e sabirli kullar hakkinda:
«Onlarin yurdu »Dârusselâm»´dir. Oraya girdiklerinde onlara sükretmeyi ilham ederim, o sözlerin en hayirlisidir. Sükrettikleri zaman onlara verdiklerimi artiririm, beni görmelerini nasip ederek onlara verdigim nimetleri artirmis olurum.» diye vahyetti.
Mal yigma hakkindaki âyetlerden biri. inince Hz. Ömer (R.A.) Peygamber´imize ((s.a.v.).) hangi mali biriktirelim? diye sorar.
Peygamber ((s.a.v.).)´imiz: "Biriniz zikreden dil ve sükreden kalb edininiz» diye buyurur.
Görülüyor ki, Peygamber ((s.a.v.).)'imiz servet yerine sükreden kalb sahibi olmayi emrediyor. Ibni Mes'ûd (R.A.) «sükür, imanin yansidir» der.
Bilesin ki, sükür hem kalbi, hem dili ve hem de vücûdun belli basli organlarini ilgilendirir. 1 — Kalbi ilgilendiren sükür, iyilige yönelmek ve bütün canlilar için iyilik duygusu beslemektir.
2 — Dili ilgilendiren sükür, hamd mânâsi ifâde eden sözleri Allah (C.C)'i sükür için dile getirmektir.
3 — Baslica vücüd organlarini ilgilendiren sükür. Allah (C.C)'in verdigi nimetleri O'na kulluk maksadi ile kullanmak, O'nun emrine aykiri sekilde kullanmaktan sakinmaktir.
Buna göre gözler vasitasi ile yapilacak sükürden biri, müslümanin görülen kusurlarina göz yummak, kulak ile yapilacak bir sükür çesidi de müslüman hakkinda isitilen bir kusuru saklamaktir. Her kim davranis da göz ve kulaga bagislanan nimetlere karsilik olarak yapilacak olan sükür görevleri arasindadir.
Allâh (C.C.)'in tekdirine karsi hosnutluk belirtmek, dilin görevi olan bir sükür çesididir. Nitekim Peygamber'imiz ((s.a.v.).) bir sabah sahabilerden birine:
«Gecen nasil geçti» diye sorar. Sahabi de: «iyi geçti» diye cevap verir. Pey-gamber ((s.a.v.).)'imiz üçüncü seferinde, "Allâh (C.C.)'a hamd ve sükürler olsun, iyi gecti" cevabini alincaya kadar ayni soruyu arka arkaya tekrarlar. Nihayet son cevabi alinca «senden aradigim buydu» diye buyurur.
Eski örnek müslümnlar biribirlerinin halini sormayi geleneklestirmislerdi. Maksatlari Allâh (C.C.)'a sükretmeye firsat hazirlamakti. Böylece hem sükreden ve hem de ona bu imkâni verdigi için halhatir soran birlikte ibadet etmis oluyordu. Yoksa amaçlari, karsi tarafa ilgi ve iltifat gösterip riyakârlik etmek degildi.
Hali sorulan herkes ya sükreder, ya durumundan sikâyet edebilir veya hiç bir cevap vermez. Sükür ile cevap vermek ibadettir. Halden sikâyet ederek cevap vermek, müslümana yakismayan, çirkin bir davranistir. Her seye kadir olan ulu Allâh (C.C.)'i elinden hiç bir sey gelmeyen bir kula sikâyet etmek nasil çirkin olmaz!
Basina gelen belâya katlanmayi beceremedigi ve iradesinin zayifligi kendisini sikâyet etmeye sürükledigi takdirde insanin bu sikâyeti, hiç olmazca. Allâh (C.C.)'a yapmasi daha yerindedir. Çünki belâyi veren de o, giderebilecek olan da O'dur.
Kulun Allâh (C.C.) karsisinda düskünlügünü arzetmesi sereftir, fakat Allâh (C.C.)'dan baskasi önünde sikâyet etmek alçakliktir. Karsindakinin de kendisi gibi âciz bir kul oldugunu gözden kaçirarak bir insanin baskasi önünde zavallilasmasi halinden yakinmasi çirkin bir alçakliktir.
Nitekim Ulu Allah (C.C.) söyle buyuruyor:
«— Hiç süphesiz, siz Allah'i birakip putlara tapiyor ve asesiz güç kaynaklari uyduruyorsunuz. «Allah'i birakip taptiginiz putlar, size hiç bir sey veremezler. Rizki Allah katinda arayiniz, sirf O'na kulluk ediniz, yalniz O'na sükrediniz, O'nun katina döndürüleceksiniz.»
(Ankebût Sûre-i Celilesi: 17)
Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:
«— Allah'i birakip yardima çagirdiklariniz da sizin gibi kullardir. Eger bu tutumunuzda yanilmiyorsaniz, haydi onlari yardima çagirin da cevap versinler»
(A´raf Sûre-i Celilesi: 194)
Buna göre dil ile sükretmek, sükür görevinin bir çesididir.
Rivayet edildigine göre bir gün bir heyet emevî halifelerinden Ömer Ibni Abdülâziz'i (R.A.) ziyarete gider. Aralarindan bir delikanli ayaga kalkip konusmak ister. Halife, «en yasliniz konussun, en yasliniz» der.
Bunun üzerine ayaga kalkan delikanli «Ey Emirel mü´minin is yasa kalsaydi, müsiümanlar arasinda senden daha yaslisi vardi (onun halife olmasi gerekirdi)» der.
Cevabdan hoslanan halife, delikanliya «Haydi, o halde sen konus» deyince. Delikanli sunlari söyler: «Bizler ne bir sey istemek için ve ne de himaye edilmek için gelen bir heyetiz. Cünki faziletli idaren bize istediklerimizi ulastirdi. Adaletin de bizden korkuyu giderek güvenligimizi sagladi.
Bizler sadece bir sükran heyetiyiz, sana sözlü olarak sükranlanmizi arzedip dönmeye geldik.»