Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
348.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 1829
348. MEKTUP
MEVZUU: Tevhid ve Aynel-yakin sualine cevap mahiyetindedir.
NOT: İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu, Şeyhzade Muhammed Abdullah'a yazmıştır.
Rahman Rahim Allah'ın adı ile...
Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm Allah'ın Resulüne. Sizlere dahi dualar etmekteyim.
Mahdumzade cenaplarına malum olsun ki, mübarek mektup ulaştı. Onun mütalaası ile ferah hasıl oldu.
O mektuba, huzur nisbetinin şümulü ve istilâsı dere edilmiş; güzeldir; mübarek olsun.
Bu devlet ki, size üç ay gibi bir müddet içinde müyesser oldu; diğer silsilelerde on senede müyesser olsa idi; onu büyük bir nimet sayar ve büyük bir iş olarak tasavvur ederlerdi. Nasıl yerinde olur ise, bu nimetin şükrünü o şekilde eda etmek gerekir.
Şunu biliyorum ki: Sizin üstün yaratılışınız, bu gibi hallerin güzel gösterilmesi ile, kendisinde uçup şaibesinin hasıl olmasından yana temiz ve beridir. Dolayısı ile, bu nimeti açıklıyorum. Bu hususta:
"Şükrederseniz (nimeti)
artırırım."(14/7)
Mealine gelen ayet-i kerime nass-ı kafidir.
***
Yazmışsınız ki:
-Tevhid'i vücudi mukaddimesi, zuhura gelmeye
başladı.
Bu devlet ki, size üç ay gibi bir müddet
içinde müyesser oldu; kabul etmek gerekir. Ne var ki, bu halin galebesinde,
şer'i edeylere dahi tam manası ile riayet etmek gerekir. Kulluk haklarını dahi,
tam olarak eda etmelidir.
Şunu da bilmek yerinde olur ki: Bu gibi
oyunlar, sıhhat ve doğruluk takdirine göre olup, mahbubun mahabbeti
istilâsından dolayı neş'et etmektedir.
Şöyle ki: Seven bir kimse, bir şey görse
veya idrak etse, sevdiğinden başka bir şey görüp idrak etmez. Kendisine, bir
lezzet ve bir zevk hasıl olsa, onu sevdiğine bağlar. Bu surette, sevenin
müşahede ettiği kesretin kendisidir; lâkin, vahdet namı ile gelir. Ama, bu
yerde fena tahakkuk etmez; çünkü fenada, tamamı ile kesret şühudunu def etmek
vardır. Bu da, Vahid Zat'ın şühud istilâsı dolayısı ile olur. Buna dahi fena
denir, ama,
mümkinat kesretinin şühudu olmayışına
nisbetidir. Fenanın hakikati ancak şu zaman tahakkuk eder ki: İsimlerin,
sıfatların, şüun ve itibarların kesreti tamamen nazardan saklanır. Bu durumda,
melhuz olup nazar edilen Yüce Mücerret Zat Ehadiyet'inden başka kalmaz. Seyr-i
İlellah'ın tamama ermesinin hakikati dahi bu makamda tecelli eder. Yine bu
makamda, zılâl ile taalluktan, bütünüyle halâs olunur. İş bu vakittedir ki:
Asılların aslı ile muamele vaki olur; delâlet edenden, delâlet edilene dönülür;
ilimden ayne uruc meydana gelir; mektuplaşma kalkar, başbaşa kalınır; vasl-ı
üryan dahi tahakkuk eder. Daha sonra olan olur; yine olan olur. O kadar ki:
Remz ve işaretin dışında bir tabirle bu makamdan anlatmak mümkün değildir. Bu
dahi, müphem ve kapalı olur.
***
Mahdumzade bizden, aynel-yakin beyanını
taleb etmiş ve bunun ilimde husulünü murad etmiş...
Bu, müşkil bir iş. Ne yapabilirim; ne
diyebilirim? Ve onu nasıl beyan ederek, açıklayıp anlatabilirim ki?
Mahdumzadenin kereminden temenni o ki, beni mazur görüp ilim talebinden hal
talebine meylede.
***
Mahdumzadeden iki sual sadır olmaktadır ki,
bunların her biri, üstün yaratılıştan haber verir.
Onlardan biri, aynel-yakin beyanıdır ki,
kendine has beyanı olup üstte bir parça anlatıldı.
ikincisi ise... Kur'an'da geçen
müteşabihatın tevili olup bunlar, rasihun ulemanın nasibi olmaktadır.
Burada anlatılan ikinci sualin cevabı,
birinci suale nazaran daha ince ve daha güzeldir. Saklamak daha yerinde
olduğundan, açıklayıp izhar etmeye münafi durum vardır.
Müteşabihatın tevil ilmi, resullere mahsus
olan muameleden kinayedir. Onlara salâtlar ve selâmlar olsun. Tebaiyet ve
veraset yolu ile, bu ilimden ümmetler arasında azdan az kimselere az bir şey
ihsan olunur. Ama bu dünya hayatında, onun cemalinden peçe kalkmaz. Lâkin, ümid
edilen odur ki, ahiret hayatında ümmetlerden büyük bir cemaat bu devletle
müşerref oldular. Bu dahi, tebaiyet yolu ile olacaktır.
Yazılması mümkün olan miktar şu ki:
Bu anlatılan pek azların dışında, bu dünya
hayatında dahi bu devletle müşerref olan vardır. Sahih olan da budur. Lâkin,
ona muamelenin harikatı ihsan edilip tevili dahi inkişaf etmez.
Hulasa: Caizdir ki, müteşabihatın tevili
bazılarına hasıl ola... Amma ondan ne hasıldır? bilemeye... Çünkü müşetabihat
muameleden kinayedir.
Anlatılan manayı, bana intisab edenlerden
bir fertte müşahede ettim; (1) başkalarına ne hasıl olabilir?
Sizin sualiniz, anlatılan manadan yana yine
ümide düşürdü.
Bir ayet-i kerime meali:
-“Rabbımız, nurumuzu tamamla; bizi
bağışla..Çünkü sen, her şeye kadirsin.” (66/8)
Vesselam..
***