Giriş
- Ayrıntılar
- Kategori: Vehhabilere cevaplar
- Gösterim: 1644
MÜSLİMÂNA NASİHAT
ÖNSÖZÜ
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun çok sevdiği Peygamberi Muhammed aleyhisselâma salât ve selâm olsun! O yüce Peygamberin temiz Ehl-i beytine ve âdil, sâdık Eshâbının herbirine hayrlı duâlar olsun!
Allahü teâlâ Rabbül'âlemîndir. Her canlıyı, hattâ canlı cânsız her varlığı, hesaplı, düzenli ve faydalı olarak yaratmıştır. Hâlık, Bârî, Musavvîr, Bedî ve Hakîm sıfatları ile, varlıkların hepsini, çok düzenli, çok güzel yaratmıştır. Her varlığın düzenli ve güzel olmaları için, birbirleri aralarında bağlantılar kurmuş, var olmaları için, düzende kalabilmeleri için, birbirlerine sebep, vâsıta, vesîle etmiştir. Varlıkların aralarındaki bu bağlantılara, birbirlerinin düzenine sebep olmalarına tabî'at olayları, fizik, kimyâ kanûnları, astronomi formülleri, fizyolojik faaliyetler gibi ismler veriyoruz. Fen bilgisi demek, Allahü teâlânın yaratmış olduğu varlıkların düzenlerini, birbirlerine etkilerini, aralarındaki bağlılıkları, hesapları araştırmak, incelemek, böylece bunlardan faydalanmak demektir.
Allahü teâlâ, canlı cânsız bütün varlıkların düzenli, hesaplı olmalarını dilemiş ve dilediği gibi yaratmıştır. Böyle yaratmasına, maddeleri, kuvvetleri, enerjileri vesîle ve sebep kılmıştır. Allahü teâlâ, insanların yaşamalarının da, düzenli ve faydalı olmasını dilemektedir. Bunun için de, insanların irâdelerini vesîle ve sebep kılmıştır. İnsan, birşey yapmak irâde eder, ister. Allahü teâlâ da isterse, o şeyi yaratır. İnsanların şahsî yaşamalarının ve âile yuvası kurmalarının ve sosyal hayatlarının düzenli olması için, insanların iyi ve doğru ve faydalı şeyleri irâde etmeleri lâzımdır. İrâdenin, dileğin iyi olması için, Allahü teâlâ, onlara (Akıl) vermiştir. Akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvettir. İnsanlar çok şeye muhtaç oldukları için ve lâzım olan şeyleri elde etmek zorunda oldukları için, bunları elde etmek isteyen (Nefis) denilen kuvvet, aklı şaşırtıyor. Lâzım olan şey, zararlı olsa da, nefis bunu akla güzel gösteriyor.
Allahü teâlâ, kullarına acıyarak, (Peygamber) denilen seçtiği insanlara, melek ile (Din) denilen bilgiler gönderdi. Peygamberler bu bilgileri insanlara öğretti. Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği (İslâm) dîni, her yerdeki her insanın karşılaşabileceği, her şeyin iyi veya kötü, faydalı veya zararlı olduğunu ayırmakta, faydalı şeyleri yapmamızı emretmektedir.
Nefis, insanları yine aldatıyor. Din bilgilerine uymak istemiyor. Hattâ bunları ve îman edilmesi, inanılması lâzım olan şeyleri değiştirmeye, bozmaya kalkışıyor. Allahü teâlânın Peygamberi Muhammed aleyhisselâm, insanların nefslerine uyarak, islâmiyeti değiştirmeye kalkışacaklarını haber verdi. (Ümmetim yetmişüçe ayrılacak, yalnız biri Cennete gidecek) buyurdu. Bozuk inançlarından dolayı Cehenneme gidecekleri bildirilen yetmişiki fırka, meydana çıktı. Bu yetmişiki fırka, Kur'an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin, açık olmıyan, şüpheli olan mânalarını yanlış anladıkları için, kâfir olmıyorlar. Fakat, islâmiyeti değiştirdikleri için, Cehenneme gireceklerdir. Bunlara (Bid'at) veya (Dalâlet) ehli, yâni mezhepsiz ve sapık denir. Bunlar, müslüman oldukları için, Cehennemden çıkacak, yine Cennete gireceklerdir. Bunlardan başka, (Müslüman) ismini taşıyan, fakat islâmiyeti, bozuk bilgilerine ve kısa görüşlerine göre değiştiren, bunun için, müslümanlıktan çıkanlar vardır. Bunlar, Cehennemde sonsuz kalacaklardır. Bunlar zındıklar ve reformculardır.
Şimdi mezhepsizler milyonlarca altın saçarak, kendi inançlarını, her memlekete yaymaya çalışıyor. Din câhillerinden çoğunun, bol paraya kavuşmak için, çoğunun da aldatılarak, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirmiş oldukları doğru yoldan ayrıldıkları, acı acı görülmektedir. Hattâ, Ehl-i sünnet kitaplarını lekelemeye kalkışıyorlar. Bunun için, mezhepsizlerin bir kısmı olan vehhâbîlerin, Ehl-i sünnete uymıyan inanışlarını vesikaları ile ayrıca bir kitap hâlinde bildirmek ve bu kimselerin müslümanlara yaptıkları zararları sağlam kaynaklardan alarak yazmak zarûret hâlini aldı. Böylece müslümanların sahte, yalan sözlere ve yazılara aldanmaktan korunmaları lâzım oldu.
Abdülvehhâb oğlu Muhammed isminde bir kimse, (Kitap-üt-tevhîd) adında küçük bir kitap yazdı. Torunu Süleymân bin Abdüllah, bunu şerh etmeye başladı ise de, binikiyüzotuzüç 1233 [m. 1817] senesi sonunda, İbrâhîm Pâşa Der'iyyeye girip, cezâlarını verdiği zaman, öldü. İkinci torunu Abdürrahmân bin Hasen, şerh edip, (Feth-ul-mecîd) adını verdi. [Abdurrahmân 1258 [m. 1842] de öldü.] Sonra bu şerhini kısaltıp (Kurre-ül-uyûn) adında ikinci bir kitap hazırladı. Şerhin Mısrda 1377 [m. 1957] de, Muhammed Hamîd isminde bir vehhâbî tarafından yapılan yedinci baskısına ilâveler de yapıldı. Kâfirler için gelmiş olan âyet-i kerimeleri ve birçok hadis-i şerif yazarak, müslümanların gözlerini boyamaktadır. Bunlara yanlış, bozuk mânalar uydurarak (Ehl-i sünnet) olan doğru müslümanlara saldırmakta, bu temiz müslümanlara kâfir demektedir. Kitabının birkaç yerinde, şî'îlere mel'ûn müşrikler diyerek ateş püskürmektedir. Bu şerhin çok yerlerini ibni Teymiyyeden ve onun talebesi ibni Kayyım-ı Cevziyyeden ve torunu Ahmed bin Abdülhalîmden almış, birine allâme, ikincisine şeyh-ül-islâm ve Ebül-Abbâs adını takmıştır. İbni Teymiyyeye de demektedir. [Ahmed ibni Teymiyye 728 [m. 1328] de Şâmda öldü. Muhammed ibni Kayyım-ı Cevziyye 751 [m. 1350] de vefât etti.]
İşbu, (Müslümana Nasihat) kitabını hazırlamakta iken, elimize türkçe yazılmış küçük bir vehhâbî kitabı geçti. (Cevap-ı Nu'mân) adındaki bu kitap, 1385 [m. 1965] senesinde ikinci defa olarak Şâmda basılmış. Türk hâcılarını aldatarak, (Ehl-i sünnet) yolundan ayırmak için, parasız dağıtılıyormuş. Allahü teâlânın lütfü ve ihsânı ile, bunun da bozuk, uydurma yazılarına, sağlam, vesikalı cevaplar yazmak nasip oldu.
İşbu (Müslümana Nasihat) kitabı iki kısm olarak hazırlandı. Birinci kısmda, (Feth-ul-mecîd) kitabından ve sonra (Cevap-ı Nu'mân) kitabından yazılar alınıp, bunlara islâm âlimlerinin kitaplarından cevaplar verildi. Böylece, otuzbeş madde hâsıl oldu.
Kitabın ikinci kısmında, vehhâbîlerin nasıl meydana çıktıkları, nasıl yayıldıkları ve mal, mevki' ele geçirmek için, vehhâbîler arasına karışan câhil, vahşî kimselerin, müslümanların canlarına, mallarına kıydıkları, islâm memleketlerine barbarca saldırdıkları, Osmanlı devleti tarafından nasıl cezâlandırıldıkları ve birinci cihân harbinden sonra, ingilizlerin bol para ve silâh yardımı ile, tekrar nasıl devlet kurdukları yazılıdır.
Allahü teâlâ müslümanları mezhepsizlik felaketine düşmekten korusun! Bu yollara kaymış olan zevallıları da, bu felaketten kurtarsın! Âmîn.
Aşağıdaki şi'r, mevlânâ Hâlid-i Bağdâdînin fârîsi dîvânından bir parçanın tercemesidir:
ÂH YAZIK!
Ömrüm boş şeylerle geçdi, âh yazık!
Yârını hiç düşünmedim, âh yazık!
Hep hevâya binâ kurdum, şaşkınca,
din temeli çürük oldu, âh yazık!
VEHHÂBÎ İNANÇLARI VE EHL-İ SÜNNET ÂLİMLERİNİN BUNLARA VERDİĞİ Cevaplar
Elhamdülillâh! Herhangi bir kimse, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir kimseye, herhangi bir şeyden dolayı, herhangi bir sûretle hamd ederse, bu hamd ve şükrlerin hepsi, Allahü teâlâya olur. Çünkü, herşeyi yaratan, terbiye eden, yetiştiren, her iyiliği yaptıran, gönderen hep Odur. Kuvvet, kudret sahibi yalnız Odur. O, hâtırlatmazsa kimse, iyilik ve kötülük yapmağı irâde, arzu edemez. Kulun irâdesinden sonra, O da istemedikçe, kuvvet ve fırsat vermedikçe, hiçbir kimse, hiçbir kimseye, zerre kadar iyilik ve kötülük yapamaz. Kulun istediği herşey, O da irâde ederse, dilerse meydana gelir. Yalnız Onun dilediği olur. İyilik ve kötülük yapmağı, çeşidli sebeplerle hâtırlatmaktadır. Merhamet ettiği kulları, kötülük yapmak irâde edince, O irâde etmez ve yaratmaz. İyilik yapmak irâde ettikleri zaman, O da irâde eder ve yaratır. Böyle kullardan hep iyilik meydana gelir. Gazab ettiği düşmanlarının kötü irâdelerinin yaratılmasını, O da irâde eder. Bu kötü kullar, iyilik yapmak irâde etmedikleri için, bunlardan hep fenalık hâsıl olur. Demek oluyor ki, insanlar bir âlet, bir vâsıtadır. Kâtibin elindeki kalem gibidir. Şu kadar var ki, kendilerine ihsân edilmiş olan (İrâde-i cüz'iyye)lerini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen sevap kazanır. Kötülük yaratılmasını isteyen, günah kazanır. Bunun için, hep iyilik yapmayı düşünmeli, hep iyilik yapmayı istemeliyiz! İyi şeyleri öğrenmeliyiz. İyiliklerin kaynağı olan (Ehl-i sünnet) âlimlerinin kitaplarını okuyup, iyiyi, kötüyü anlamalıyız. Ehl-i sünnet âlimleri, vehhâbîliğin ingilizler tarafından kurulduğunu ve hatâlı bir yol olduğunu vesikalarla isbât ediyor. Kitabımızın birinci kısmında, bu vesikalardan otuzbeş dânesini sıra ile bildireceğiz.
Afvı sonsuzdur diyerek, pek azdım,
(Kahhâr) ismini unutdum, âh yazık!
Daldım günâha, yapmadım hiç hayr
niçin doğru yoldan sapdım? Âh yazık!
Mal için, mâkam için hep uğraşdım,
sonsuz ni'metlerden oldum, âh yazık!
Yol bozuk ve karanlık, önde şeytân,
günah ağır, ağlarım hep, âh yazık!
Hesâb ağır, ağlarım hep, âh yazık!
Hesâb defterimde yok bir iyilik,
nasıl kurtulur bu Hâlid? Âh yazık!