Dini tabirler ve dili korumak -2

 

Kelime isim olunca

Bir kelimeyi çocuğa isim olarak konunca anlamı değişir mi?

CEVAP

Değişebilir. Misallerle açıklayalım. Mesela, İslam, cihad kelimeleri isim olarak konmuşsa, artık, İslam'a, müslüman olmak denmez. Müslüman olan diye tarif edilir. Cihad kelimesine de savaş, savaş etmek denmez. Allah için savaşan denir. Cihad kelimesinin biraz daha kuvvetlisi Cahid'dir. Bunun da daha kuvvetlisi Mücahid'dir. İsim olarak konunca, artık, Cihad da, Cahid de, Mücahid de, biri diğerinden daha kuvvetli olmak üzere, cihad eden anlamına gelir.

 

Bunun gibi, Hicabi, utanmakla ilgili demektir. Ama bu isim olarak kullanılınca, mahcup, utangaç, hayâlı, edepli, terbiyeli, perdeli, namuslu gibi anlamlara gelir.

Hulki, Ruhi, Sulhi kelimeleri de böyledir.

 

Vahy ne demektir

Vahy haber demektir. Deyim olarak da, Allahü teâlânın Cebrail aleyhisselam vasıtası ile peygamberlerine gönderdiği haber demektir.

 

Vahy Peygamber efendimizin vefatı ile kesilmiştir. İmamı Rabbani hazretleri (Peygamberlik sona ermiş

ve vahy kesilmiş, sona ermiş ve din kemal bulmuş ve nimet tamam olmuştur) buyuruyor.

 

Kısas-ı enbiya kitabının 410. sayfasında diyor ki:

Resulullah hayatta iken, vahy geliyor ve ümmete tebliğ olunuyor idi. Ondan sonra artık vahy kesildi, hiç kimseye vahy gelmek ihtimali kalmadı.

Vahy, iki türlüdür:

1-Vahy-i metlu,

2- Vahy-i gayri metlu

 

Cebrail aleyhisselam, Allahü teâlâdan aldığı haberleri getirerek Peygambere okur. Bu vahyin kelimeleri de, manaları da Allah’tan gelmiştir. Kur'an-ı kerim, vahy-i metludür.

 

Vahy-i gayri metlu, Allahü teâlâ tarafından Peygamberin kalbine bildirilir. Peygamber; bu vahyi, kendi bulduğu kelimelerle yanındakilere söyler. Bu sözlere, Hadis-i kudsi denir.

Vahy, yalnız Peygamberlerin kalblerine gelir. Evliyaya da gelmez.

 

Tanrı demek caiz mi? 

Allah yerine tanrı demek caiz mi? Allah kelimesinin yabancı dillerde karşılığı var mıdır?

CEVAP

Allahü teâlânın isimleri Tevkifidir. Yani, İslamiyet’te bildirilen isimleri söylemek caiz, bunlardan başkasını söylemek caiz değildir. Mesela Allahü teâlâya âlim denir. Fakat; âlim manasına gelen fakih kelimesini Allah için kullanmak caiz olmaz. Çünkü, İslamiyet, Allahü teâlâya fakih dememiştir. İlah manasına tanrı kelimesini kullanmakta mahzur yoktur. Mesela, (Hindlilerin tanrıları inektir), (Birdir Allah, ondan başka tanrı yoktur), (Bizim tanrımız Allah’tır) demek caizdir. Fakat (Bizim Allah’ımız tanrıdır) demek caiz olmaz. Bu inceliği iyi anlamak gerekir.

 

Allahü teâlânın isimleri sonsuzdur. Binbir ismi var diye meşhurdur. Yani, isimlerden binbir tanesini insanlara bildirmiştir. Muhammed aleyhisselamın dininde bunlardan 99 u bildirilmiştir. Bunlara (Esma-i hüsna) denir.

 

Allah adı yerine, tanrı veya tanrı adı yerine Allah demek caiz değildir. Çünkü tanrı, ilah, mabud-put demektir. Asuriler, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmaya alıştırdıkları için tanyeri ağarınca, güneşe tapınırlardı.Bu sebepten, Güneşin ismi, tanyeri ve nihayet tanrı oldu.

 

Allah kelimesi özel isimdir. Hiçbir dilde karşılığı olmaz. Allah kelimesinde müzekkerlik, müenneslik yoktur. İlah kelimesinin ise her dilde karşılığı, bazı dillerde de müzekker ve müennes şekli vardır. Mesela Mabud-Mabude, Tanrı-Tanrıça, İngilizce God-Goddess, Fransızca Dieu-Deesse gibi. Bu kelimelerin hiç birisi Allah ismi yerine kullanılmaz. Allah manasına yalnız Allah kelimesini kullanmak gerekir. Çünkü Allahü teâlâ, (Ben Allah’ım yani ismim Allah’tır. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et, ibadet et) buyuruyor. (Taha 13)

 

Kendisi ne bildirmişse onu kullanmak gerekir. İlah manasında her millet kendi dilindeki kelimeyi kullanır. Fakat Allah her dilde aynıdır. (S.Ebediyye)

 

Gaflet nedir

Dini kelimelerin sözlük manasına değil, ıstılah manasına bakmak gerekir. Gaflet, Allahü teâlâyı unutmak demektir. Her ne şekilde olursa olsun, Allahü teâlâyı hatırlamak ise gafletten kurtulmak olur. Dinin emirlerini gözeterek yapılan bütün işler, alış verişler, yiyip içmeler, gafletten kurtulmak ve Allahü teâlâyı hatırlamak demektir.

 

Evine, camiye rastgele sağ ayakla giren kimse, gafletle girdiği için sevap alamaz. Sünnet olduğunu düşünerek sağ ayakla girerse sevap alır. Bunun için gafleti yenmeye çalışmalıdır! Kur'an-ı kerimde (Gafillerden olma) buyuruluyor. (Araf 205)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:

(Gaflet üzere uyuyan, Kıyamette öyle dirilir. O halde kendinizi Allah’ı anarak uyumaya alıştırın!) [Deylemi]

(Gafiller arasında Allah’ı anan, kuru çalılar arasındaki yeşil ağaç gibidir.) [Ebu Nuaym]

(Gafil olduğu halde, gafletinden habersiz kimseye şaşılır. Şu kişiye de şaşılır ki ölüm onun peşinde iken, o dünyanın peşinde koşar. Rabbi kendinden hoşnut olup olmadığını bilmeden kahkaha ile gülene de şaşılır.) [Ebu Nuaym]

Gafletin sonu pişmanlıktır. Gaflet, nimeti yok eder, hizmetleri engeller. Gaflet uykusunun sonu, sonsuz pişmanlık olabilir.

 

Kul, Mevla ne demektir

Eskiden halkın, padişaha "Kulunuz" diye kendini takdim ettiği, padişahın da halka, "Kulum" dediğini işitiyoruz. Yalnız Allah’a kul olunmaz mı?

CEVAP

Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine göre manaları değişir. Kul, mahluk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tabi, mensup gibi manalara gelir.

 

Sultana bağlı askerlere Kapı kulu denirdi. Bende kelimesi de kul demektir. Bendeniz, kulunuz demektir. Bu tabir bugün bile tevazu ifadesi olarak kullanılmaktadır. Padişahlar, tebeasından olan sadık yardımcıları için "Kulum" tabirini kullanırlardı. Burada kulum, sağ kolum demektir.

Mevla kelimesi de yedi manaya gelir. Meşhur olan üç manası ilah, köle ve efendi demektir.

(Mevlamızın rahmeti boldur) cümlesinde mevla, ilah manasındadır.

(Mevlana Halid-i Bağdadi, Mevlana Celaleddin-i Rumi kıymetli zatlardır) cümlesindeki mevla kelimesi, efendi demektir. Mevlana, efendimiz demektir.

 

(Hz. Bilal, Hz. Ebu Bekrin mevlası idi) cümlesinde mevla, azat edilmiş köle manasına gelir.

Bunun gibi bir çok kelime kullanıldığı yere göre mana alır. Sultanlar veya diğer büyük zatlar hakkında şanlarına yakışmayan bir şey duyunca, işin aslını öğrenmeden onlara su-i zan etmemelidir.

 

Zıllullah ne demektir 

Okuduğum tercüme kitaplarda "Zıllullah" kelimesini, "Allah’ın gölgesi" diye tercüme etmişler. "Zıl" kelimesi sadece gölge manasına mı gelir? Gölge diye tercüme edilince çok tuhaf olmuyor mu? Allah, cisim gibi anlaşılıyor. Bu kelimelerin doğru tercümesi nasıldır?

CEVAP

Zıl, himaye, koruma gibi manalara da gelir. Mesela hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Allah, kendi himayesinden başka hiçbir himayenin bulunmadığı kıyamette, yedi sınıf insanı himaye eder.) [Buhari]

Gölge kelimesi, Türkçemizde de "Himaye" manasına kullanılır. Mesela, (Ali efendi, Mehmed Ağanın gölgesinde geçiniyor) denince, Ali efendinin Mehmed Ağanın himayesinde olduğu anlaşılır. İnsan için gölge kelimesini kullanmakta mahzur yoktur. Selefiyyeciler, Allah’ı cisim gibi gösterip gökte bulunduğunu söylüyorlar. Böyle yanlış anlaşılacak kelimeleri mutlaka tevili, izahlı yazmalıdır! Bir misal daha verelim! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. Ona ikram eden ikram görür, ona ihanet eden de ihanete maruz kalır.) [Taberani]

Sultan, Allah’ın gölgesidir demek, (Sultan Allah’ın emirlerini tatbik etmek salahiyetine malik olan kimsedir) demektir. Bu bakımdan "Zıl" kelimesini gölge olarak tercüme etmek, yanlış anlamalara sebep olur.

(Din kılıçların gölgesi altındadır) hadis-i şerifi ise, (Din, devletin himayesi ile yayılır. İslamiyet, her çeşit silahları yapmak ve bunları iyi kullanmakla sağlam kalır) demektir.

 

Yedullah ne demektir

Okuduğum bir kitapta, "Yedullah" kelimesini "Allah’ın kudreti" olarak açıklamanın asla caiz olmadığı söyleniyor. Hadis-i şerifte geçen böyle kelimeleri âlimlerimiz açıklamamış mıdır?

CEVAP

Mücessime ve müşebbihe denilen [yani Allahü teâlâyı bir cisim olarak kabul eden ve Ona insanlardaki gibi uzuvlar isnat eden] fırkalar, dini yıkmaya çalışınca, İslam âlimleri, bu hususta kitaplar yazarak, bunlara gerekli cevapları vermişlerdir. Bugün, kendilerine selefiyim diyenlerin aynı yolu tuttuğunu görüyoruz.

 

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:

(Cehalet ve dalalet fırkaları, Allahü teâlânın zatı ve sıfatı hakkında, Cenab-ı Hakkın münezzeh olduğu şeyleri Ona isnat ediyorlar. Bu dalaletlerine de "Selefin yolu" diyerek selef-i salihine, [yani Eshab-ı kirama ve Tabiin-izama] iftira ediyorlar. Selefin itikadını sana beyan edeyim. Yedullahtaki yed kelimesini el gibi düşünmemelidir. Mesela "Falanca şehir, falanca valinin elinde" denilince, o şehrin valinin elinin içinde değil, onun idaresi altında olduğu anlaşılır. Bu bakımdan yedullah ifadesini Allah’ın kudreti olarak anlamalıdır.) [İlcam-ül-avam]

 

Yine, İmam-ı Gazali hazretlerinin bildirdiği gibi, diğer ifadeleri de böyle açıklamak gerekir. Mesela (Zıllullah) ifadesine de "Allah’ın gölgesi" demek doğru değildir. Bu husustaki hadis-i şerifi açıklarken, (Kendisinden başka himaye edenin bulunmadığı bir günde Allahü teâlâ, yedi sınıf insanı kendi himayesine alır) demelidir. Yoksa "Kendi gölgesinde gölgelendirir" dememelidir. Çünkü bu ifadeden, Cenab-ı Hakkın cisim olduğu gibi bir mana çıkaranlar olabilir. Nasıl "Beytullah" yani "Allah’ın evi" kelimesini, hâşâ Allah’ın barındığı bir ev olarak anlamıyorsak, hadis-i şeriflerde geçen "Yedullah", "Zıllullah" kelimelerini de zahir manaları gibi anlamayıp, tevil etmemiz gerekir. Bir bid'at ve dalalet olan selefiyye sapıklığını önlemek için, İslam âlimleri müteşabih ayet ve hadisleri tevil etmişlerdir. Ancak bu tevil işinde haddi aşıp İslam âlimlerinin bildirdiklerine uymayan mana verenler de sapıtmışlardır. İslam âlimlerinin bildirdiklerine uymayan bütün kitaplar, muteber değildir.

 

İlmel yakin, Aynel yakin ve Hakkel yakin ne demektir?

İlm-ül-yakin, ilimle bilmek, Ayn-ül-yakin, gözle görerek bilmek, Hakk-ul-yakin, her şeyi ile bilmek, vakıf olmak demektir. Bir misalle açıklayalım!

Medine-i münevverede yaşayan bir kimse, ömründe hiç kar görmese, kar kendisine anlatılsa, bu kimsenin kar hakkındaki bilgisine (İlm-ül-yakin) denir. Yakından karı görmekle hasıl olan bilgisine de (Ayn-ül-yakin) denir. Karı eline alıp incelese, soğukluğunu öğrense, biraz yiyip tadına baksa, bu bilgisine de (Hakk-ul-yakin) denebilir.

 

Murakabe yaparken evliyada bazı hallerin hasıl olmasına (İlm-ül-yakin) denir. Kalbde bir ışık parlamasına (Ayn-ül-yakin) denir. Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanmaya da (Hakk-ul-yakin) denir. (Mektubat-ı Dehlevi)

 

Tasavvuf ehlinin, eserden müessiri, yani işi görerek, bunu yapanı keşf ile anlamasına (İlm-ül-yakin) denir. (Mektubat-ı Rabbani c.3, m.39)

 

Cennete ve Cehennemin varlığı yakin olarak bilinirse, buna (İlm-ül-yakin), meleklerin bildiği gibi, bizzat müşahede edilerek görülürse, buna da (Ayn-ül-yakin) denir. Dünyada yapılan kötü işlerin ahirette karşılığının Cehennem olduğu, böyle ilm-i yakin ile bilinir. Tekasür suresinde mealen (İlm-i yakin ile bilseydiniz, Cehennemi elbette görürdünüz) buyuruluyor. Peygamberler, ilm-i yakin ile Cenneti, Cehennemi ve ahiret hallerini bilirler. Bu bilgilerine (İlm-ül-yakin) denir. (Mükaşefet-ül-kulub)

 

İhya ne demektir

İhya etmek, diriltmek, yeniden can vermek demektir. Mecaz olarak, sevindirmek, saadete kavuşturmak demektir.

Her ne kadar "Beni ihya ettiniz" demek, "Beni çok sevindirdiniz!" manasında kullanılıyorsa da, doğru değildir. Yaratmak kelimesini de, meydana getirmek manasında kullanmak doğru olmaz. Allah’tan başkası için yarattı, ihya etti demek uygun değildir.

 

Ümmi, cahil mi demektir?

Ümmi, cahil demek değildir. Okur-yazar olmayana ümmi denir. Ümmi olan âlimler de vardır. Kainatın efendisi Muhammed aleyhisselam ümmi idi. Fakat bütün ilimlere vakıf idi. O kadar âlim idik ki, Onu görmekle şereflenip sahabi olan, oradan ayrılınca hikmet ehli olurdu. Yani doktorla tıp ilminden, ziraatçıyla ziraat ilminden, subay ile harp tekniğinden konuşabilirdi. Elbette bu, Peygamber efendimizin bir mucizesi idi. Her okuma-yazma bilene âlim denmeyeceği gibi, her ümmi olana da cahil denmez. Allahü teâlânın varlığına inanan ve zaruri bilinmesi gerekli din bilgilerini bilen müslümana cahil denmez.

 

Oku ne demektir?

Kur'an-ı kerimin ilk âyet-i kerimesi oku diye başlamaktadır. Peygamber efendimiz, okumak bilmediğine göre, oku ne demektir?

CEVAP

İşittiğini söyle demektir.

 

Hadis-i kudsi ne demektir

Allahü teâlânın, peygamberlerine haber vermesine, bildirmesine Vahy denir. Vahy, iki türlüdür:

Birincisi Cebrail aleyhisselamın, Allahü teâlâdan aldığı haberleri getirip peygambere okumasına, Vahy-i metlu denir. Bu vahyin kelimeleri de, manaları da Allah’tan gelmiştir. Kur'an-ı kerim böyledir. 

Vahyin ikinci kısmı, Vahy-i gayr-i metludür. Bu vahy, Allahü teâlâ tarafından peygamberin kalbine bildirilir. Peygamber, bu vahyi, kendi bulduğu kelimelerle yanındakilere söyler. Bu sözlere, Hadis-i kudsi denir. Hadis-i kudsinin kelimeleri, peygamberdendir. Peygamberin kelimeleri de, manaları da kendinden olan sözlerine, Hadis veya Hadis-i şerif denir.

 

Mealen ne demektir

Mealen demek, tefsir âlimlerinin bildirdiklerine göre demektir. Yani tefsir âlimlerinin anladığı mana demektir. Bunun için Kur'an tercümesi denilen kitaplardan, Kur'an-ı kerimin manası anlaşılmaz. Kur'an tercümesi okuyan kimse, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre, yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yaptığı tercümeyi okuyan kimse de, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir.

Kur'an-ı kerim tercümesini okuyan, amele, ibadete ait bilgileri öğrenemez.

İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi hiç mümkün olmaz. Çünkü 72 dalalet fırkası, Kur'an-ı kerime yanlış mana verdiği için sapıtmıştır. Kur'an tercümesi okuyarak, doğru imanı, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek mümkün olmaz. Hatta (Beydavi), (Celaleyn) gibi kıymetli tefsirleri bile bizim gibilerin anlaması mümkün değildir. Kur'an-ı kerimin manasını öğrenmek isteyen kimse, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı, kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. (Hadika)

 

Ahsen-ül halıkin ne demektir

Sözlüğe bakılırsa, (Yaratıcıların en güzeli) demek olduğu, bir çok yaratıcı bulunduğu zannedilir. Piyasadaki Ku'ran tercümeleri de bundan pek farklı sayılmaz. Onun için sözlükten, Kur'an tercümesinden din öğrenilmez. Muteber tefsirlere, akaid ve fıkıh kitaplarına bakmak gerekir.

Beydavi tefsirinin Şeyhzade haşiyesinde buyuruluyor ki:

("Ahsen-ül-halikin" takdir edenlerin en iyisi, en güzeli demektir. Çünkü halketmenin hakiki manası, ihtira, inşa ve ibdadır. Bu kelime, yani halık, bu âyet-i kerimede takdir eden manasında kullanılmıştır. Çünkü ihtira manasındaki halketmek, Allahü teâlâdan başkası için düşünülmez ki, Allah onların en güzeli, densin.) [C.4, s. 68]

 

Şer'i Gece= akşam vakti [güneşin batış vakti] ile imsak vakti arasıdır

Şer'i Gündüz = imsak vakti ile akşam vakti arasıdır

Gece Yarısı = akşam vakti ile imsak vaktinin ortasıdır

Gecenin 3/1'i= akşamla imsak vaktinin arasındaki vakit üçe bölününce, ilk kısmıdır

Gecenin 6/1'i= akşamla imsak vaktinin arasındaki vakit altıya bölününce, son kısmıdır

Seher Vakti =Seher vakti gecenin son altıda biridir. Yani güneşin batışından imsak vaktine kadar olan zamanın son altı da biridir. Mesela akşam 17.30da, imsak da 5.30da oluyorsa, gecenin tamamı 12 saat demektir. Bunun altıda biri 2 saat eder. 5.30dan çıkarılınca 3.30 kalır. Saat 3.30dan saat 5.30a kadar seher vakti demektir. Yaz ve kış bu vakit azalıp çoğalır.

Kuşluk vakti= Kuşluk vakti, şer’i gündüzün dörtte biri geçtikten sonra başlar, zeval [İstiva] vaktine kadar devam eder. Yani imsak vaktine bu dörtte birlik zaman ilave edilince, kuşluk vakti başlar. Mesela 21 Aralıkta İstanbul’da imsak 5.31dir. Akşam ise 16.44te oluyor. Böylece şer’i gündüz 11 saat 13 dakika olup, bunun dörtte biri 2 saat 48 dakikadır. Bu imsak vaktine ilave edilince 5.31+2.48= 8.19 bulunur. Şu halde, kuşluk bu vakitte başlıyor demektir. Bu da aşağı yukarı işrak vakti ile aynıdır. Çünkü o gün işrak vakti 8.13tür. Kuşluk namazı, bu vakitten öğleye yirmi dakika kalıncaya kadar kılınır.

 

Kalu bela ne demektir

Cenab-ı Hak, ruhları yarattığı zaman, (elestü birabbiküm) buyurdu. Ruhlar da (bela) diye cevap verdiler.

Elestü birabbiküm, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim) demektir. Kalu Bela ise, (Evet [Sen bizim Rabbimizsin] dediler) demektir. (Kalu Beladan beri müslümanım) demek, (Ruhlarımızın "Evet" dedikleri zamandan beri müslümanım) demektir.

Neam da, bela da evet demektir. Olumsuz soruların olumlu tasdiki için neam değil, bela kullanılır. Mesela, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim) sorusuna neam denirse, (Evet sen bizim Rabbimiz değilsin) denmiş olur. Bela denirse, (Evet sen bizim Rabbimizsin) denmiş olur.

 

Şirk ne demektir

Şirk, Allahü teâlâya ortak yapmak, benzetmek demektir. Benzeten kimseye müşrik, denir. Küfrün çeşitleri vardır. Hepsinin en kötüsü, en büyüğü şirktir. Bir şeyin her çeşidini bildirmek için, çok defa, bunların en büyüğü söylenir. Bunun için, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde bulunan şirk, her nevi küfür demektir. Mesela Nisa suresinin 48 ve 116. âyetinde mealen, (Allahü teâlâ, kendisine şirk koşanları [yani müşrikleri, kâfirleri] affetmez ve şirkten [yani her çeşit küfürden] başka olan günahları affeder) buyuruluyor.

Şu halde her çeşit günahın en kötüsü küfürdür. Küfür ise kâfirlik demektir.

 

Vera ve zühd ne demektir

Haramlarla birlikte şüphelilerden de sakınmaya vera, helal malın fazlasından da sakınmaya ise Zühd denir. Tergib’deki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: 

(Kıyamet günü, Allahü teâlânın ihsanına kavuşacakların başında, vera ve zühd sahipleri bulunacaktır.)

(Vera sahibi imam arkasında kılınan namaz kabul olur. Vera sahibine verilen hediye kabul olur. [Yani çok sevap verilir.] Vera sahibi ile oturmak ibadet olur. Onunla konuşmak, sadaka olur.)

(Vera sahibi imam ile kılınan iki rekat namaz, fasık ile kılınan bin rekattan daha efdaldir.)

 

Medeni ne demektir

Güzel ahlak sahibi olan ve zamanının fen bilgilerinde yükselmiş olan müslümana medeni denir. Fende ilerlemiş, fakat ahlakı bozuk olana zâlim, yobaz, eşkıya ve diktatör denir. Fen ve sanatta geri ve ahlakı bozuk olana vahşi denir. Medeniyet, şehirler yapmak ve insanlara hizmettir. Bu da, fen ile sanat ve güzel ahlak ile olur. Kısacası, fen ve sanatın güzel ahlak ile birlikte olmasına Medeniyet denir. Medeni insan, fen ve sanatı insanların hizmetinde kullanır. Görülüyor ki, hakiki müslüman, ilerici; dinsiz ise gerici, şaki ve zavallı bir kimsedir.

 
Felek ne demektir

Felek, gök demektir. Çoğulu eflaktır. Dünyaya da felek denir. Şarkı ve türkülerde geçen Kahpe felek deyimi, dünya değil de, ilah kastediliyorsa küfür olur. Bazı sözlüklerde felek, doğa üstü güç olarak tarif edilmektedir. Bu da çok yanlıştır.

Felek hakkında birçok deyim vardır. Bazıları şöyle:

Feleğin çemberinden geçmek, başından çeşitli olaylar geçip çok tecrübe sahibi olmak, bu yüzden zorlukların üstesinden gelmek.

Felek, kimine kavun yedirir, kimine kelek, kimi rahat, kimi sıkıntı içinde yaşar.

Feleğin sillesini yemek, kötü durumlara düşmek, perişan olmak, felakete uğramak.

Feleğini şaşırmak, ummadığı bir durumda kalmak, şaşkına dönmek.

Felekten bir gece çalmak, güzel bir gece geçirmek.

Felek yâr olsa, şartlar uygun giderse.

Feleğe baş eğmez, hiç kimseye müdarası yok.

Felek dönektir, dünyaya güven olmaz.

Ecelim gelmeden öldürdün felek, dünyanın kahrı beni zamansız öldürdü anlamında kullanılıyorsa da yanlıştır. Kimse eceli gelmeden ölmez.

Feleğin her işi aksinedir deyimini İmam-ı Rabbani hazretlerinin şu sözü güzel açıklamaktadır: Dünya, insanın gölgesine benzer. Kovalarsan kaçar, kaçarsan kovalar.

Acı olaylara maruz kalmayan, her istediğini yapacağını zanneder anlamında denir ki:

Feleğin sillesini yemeyen bir baş,

Elini demir sanır, yumruğunu taş.

 

Feyz ne demektir?

CEVAP

Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın razı olduğu şeyleri yaptıran nurdur, bir kuvvettir. Feyzler, Resulullahın mübarek kalbinden yayılmakta, evliyanın kalbleri vasıtası ile, evliyayı çok seven kalblere gelmektedir. Feyze kavuşan bir insanın kalbi, ilimler, marifetler, kerametler hazinesi olur. Bu saadete kavuşmak için, Ehl-i sünnet itikadında olmak ve dinin emir ve yasaklarına uymak şarttır. Bedeni besleyen rızklar ve kalbi temizleyen feyzler, ezelde takdir ve taksim edilmiştir. Fakat, bunlara kavuşmak için, âdet-i ilahiyyeye uymak, sebeplerini aramak, bulmak için çalışmak gerekir. Şartlarına uyarak çalışana elbet verilir. Kıymetli ulema ve evliyanın kitaplarından hazırlanmış olan Hakikat Kitabevi’nin yayınlarından ilmihal ve diğer kitaplardan her gün bir veya iki sayfa okuyan feyz alır. Feyz, nur demektir. Nur kalbe yağar, kalbi temizler. Okudukça kalb nurlanır. Okuduğunu da anlamaya başlar.

 

Evliya, Resulullahı iyi tanıdığı için, Onun mübarek kalbinden feyz alır ve bu feyzler, bunun kalbinden, kendisine bağlananların kalblerine akar. Feyz gelen kalb temizlenir. Ahlakı güzel olur. Velinin kalbindeki feyzler, nurlar, güneşin ziyası gibi yayılır. Onu seven müslümanların kalblerine akar. Onların bu feyzleri aldıklarından haberleri olmaz. Kalblerinin temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş karşısında olgunlaştığı gibi, kemale gelirler. Eshab-ı kiram, Resulullahın sohbetinde, böyle kemale geldi.

 

Eyvallah demek uygun mudur?

CEVAP

Eyvallah kelimesi Türkçede şu yerlerde kullanılmaktadır:

1- Birisi bir şey ikram edince, teşekkür ederim anlamında, eyvallah denir.

2- Ayrılıp giderken, Allah’a ısmarladık anlamında eyvallah denir.

3- Birisi yardım eder misiniz diye sorunca, evet anlamında eyvallah da deniyor.

Deyim olarak da, eyvallah demek, hoş görmek, eyvallah etmemek, kimseye boyun eğmemek, Eyvallahı olmamak, müdarası olmamak demektir. Arapça olarak, iy-vallah, vallahi öyledir anlamına gelir. Bu bakımdan mecbur kalmadıkça, bu kelimeyi kullanmamalıdır!

 

Bazıları kalb ile yüreği aynı manada kullanıyorlar. Bunlar farklı değil mi?

CEVAP

Kalb, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değildir. Buna, yürek denir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir. Görülmez. Ampulde bulunan elektrik cereyanı gibidir. Buna, gönül diyoruz. Gönül insanlarda bulunur, hayvanlarda bulunmaz. Bedendeki bütün aza, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalbde toplanır. İtikad eden, yani iman eden, kâfir olan, kalbdir. Kalbi temiz olan, dine uyar. Kalbi kötü olan dinden kaçar. Güzel, iyi ahlakın ve kötü huyların yeri kalbdir. Allahü teâlâ dinlerini peygamberleri, kalbi temizlemek için gönderdi. Kalbi temiz olan, herkese iyilik eder. Dünyada rahat, huzur içinde yaşarlar. Ahirette de, ebedi, sonsuz saadete kavuşurlar.

 

Baştaki göz mü yoksa kalbdeki göz mü daha iyi görür?

CEVAP

Kalb gözü, baştaki gözden daha keskin görür. Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen, (Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı) buyuruluyor. (Necm 11)

Cenab-ı Hak, İbrahim aleyhisselamdaki kalb gözünü kastederek buyuruyor ki:

(Biz İbrahime, göklerin ve yerin gizli sırlarını gösterdik.) [Enam 75]

Bu görme işinden habersiz olana da "kalbi kör" buyuruyor. Kur'an-ı kerimde mealen, (Gerçekte gözler değil, sinedeki kalbler kör olur) buyuruluyor. (Hac 46)

Kalb körlüğü çok kötüdür. Kur'an-ı kerimde yine buyuruluyor ki:

(Dünyada [kalb gözü] kör olan, ahirette de kördür.) [İsra 72]

Hadis-i şerifte de, (Ümmetimden kalb gözü açık, ilham sahibi [evliya] kimseler vardır. [Hz.] Ömer bunlardan biridir) buyuruldu. (Buhari)

 

Muhlis ve Murat isimlerinin tasavvufi manaları nasıldır?

CEVAP

Muhlis, ihlas sahibi demektir. İhlas, her işi, her ibadeti yalnız Allah rızası için yapmak demektir. Şu halde Muhlis, her işini Allah rızası için yapan demektir. Muhlis olarak ibadet etmek övülmüştür.

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(De ki, ben ancak Allah’a muhlis olarak ibadet ederim.) [Zümer 14]

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(İhlas ile yapılan ibadet az da olsa insana kâfi gelir.) [Deylemi]

 

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:

Zahmet çekerek elde edilen, devamsız ihlasın sahiplerine Muhlis denir. Devamlı ihlas sahiplerine Muhlas denir. Muhlas olana ibadet yapmak, tatlı ve kolay olur. Çünkü bunlarda nefislerinin arzusu ve şeytanın vesvesesi kalmamıştır. Böyle ihlas, insanın kalbine ancak bir evliyanın kalbinden gelir. (c.1, m.59)

 

Murad, istek, arzu demektir.

Tasavvufta ise Murad, seçilmiş kimse demektir.

Allahü teâlânın rızasına kavuşturucu iki yol vardır. Birisi talibler yolu, ikincisi, muradlar yolu. Buna ictiba yolu da denir. Yani seçilmişlerin yoludur. Birinci yoldaki talibler, sıkıntı çekerek yürürler. İkinci yoldaki muradlar ise sıkıntı çekmeden, hatta nazlı nazlı okşanarak maksada kavuşurlar. Bu yol, peygamberlerin ilerledikleri yoldur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Allah, dilediğini kendine seçer, kendine kavuşmak isteyenlere de, kavuşturan yolu gösterir.) [Şura 13]

 

Muradların yani seçilmişlerin bu yolu, peygamberlerin ilerledikleri yoldur. Bu yol bazı evliyaya da ihsan edilir. (Mektubat-ı Rabbani c.3,m.121)

 

Seadet-i Ebediyye’nin üç yerinde, çalgı aletleri ile hayhuy etmenin zikir olmadığı bildiriliyor. Hay Allah demektir. Hayhuy neden zikir olmasın diyenlere nasıl cevap verelim?

CEVAP

Hayhuy, farsça bir kelimedir, gürültü, patırdı, karışıklık, kargaşa demektir. Kelimenin yarısını alıp, (hay, Allah demek) yanlıştır. Haydutluk kötü dense, hay kelimesine hakaret sayılır mı? Eğer bu işte, Seadet-i Ebediyye’yi tenkit etmek gibi, kötü bir maksat yoksa, bahsedilen tenkit koyu bir cehalet eseridir.

Hay arabide diri, canlı olmak, hayatta olmak demektir. Hayat, ilim, semi, basar, irade kudret, kelam, tekvin, Allahü teâlânın sıfatlarındandır. Bu sıfatları söyleyerek de zikir yapılmıyor. Buradan, (Hay veya hayat Allah’ın sıfatıdır. Hay diye zikredenlere karşı çıkılıyor) demek çok yanlıştır.

 

Çalgı ile zikretmek, la ilahe illallah demek de haramdır, küfürdür. Çalgı ile zikredenler, hayhuy demiyor, hayhuy ediyorlar. Hayhuy etmek gürültü çıkarmak demektir. Çalgılı zikir ibadet olmaz, hayhuy olur, haram olur, küfür olur. Bunları vesikaları ile geçen günkü yazımızda anlatmıştık.

Haydan gelen huya gider, kolayca kazanılan şeyler, kolayca elden çıkar demektir. (Hay da, huy da Allah’tır, Allah’tan gelen Allah’a gider) demek yanlıştır.

Hayhay başüstüne demektir. Buradaki hayhay kelimesine de Allah demek yanlıştır.

 

Üveysilik nedir?

CEVAP

Peygamber efendimiz veya evliyanın ruhları ile terbiye edilene üveysi denir. Peygamber efendimize, evliyadan birine üveysi olmak için her gün tenha bir yerde iki rekat namaz kılıp, bir Fatiha okuyup, sevaplarını Onun mübarek ruhuna göndermeli, bir müddet Onun ruhunu düşünmeli. Birkaç gün sonra onun üveysisi olunur. (Dürr-ül-mearif)

 

Evliyadan birinin üveysisi olmak için tenha bir yerde iki rekat namaz kılıp, sevabını o velinin ruhuna gönderip ruhunu düşünerek beklemelidir. (Makamat-i Mazheriyye)

 

Üveysi olmak için itikadın düzgün olması ve dinimizin emirlerine uyulması gerekir. Ayrıca, çok sevmek de şarttır. Böyle bir kimse, istediği velinin üveysisi olabilir. Üveysi olan da, o veli tarafından terbiye edilerek yükselir.

 

Gazetelerde "Allah’ın evi temizlendi" diye haber çıktı. Beytullaha Allah’ın evi denir mi?

CEVAP

Beyt, ev; Beytullah, Allah’ın evi demektir. Kâbe’ye "Beytullah" dendiği gibi, cami ve mescide de "Beytullah" denir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Yeryüzünde Allah’ın evleri, mescidlerdir. Oraya gelene Allah ikramda bulunur.) [Taberani]

(Mescidler Allah’ın evleridir. Oraya gelen müminler de Allah’ın birer ziyaretçisidir. Allahü teâlâ da ziyaretçisine ikram eder.) [Hakim]

(Camiler, Allah’ın evleridir. Allahü teâlâ, camiye devam edenlerin, beden ve ruhlarının rahatını ve Sırattan geçip Cennete girmelerini tekeffül etmiştir.) [Beyheki]

[Tekeffül, kefil olmak, birinin işlerini üzerine almak demektir.]

Beytullah, yani Allah’ın evi demek, Allah’a ibadet edilen, namaz kılınan yer demektir. Allah mekandan münezzehtir. Beytullah demekle Allahü teâlâya mekan ittihaz edilmiş olmaz. Allah mekandan münezzehtir.

 

Veli ne demektir

Veli, evliya, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmuş salih insan demektir. Muhammed Salim hazretlerine, (Bir kimsenin veli olduğu nasıl anlaşılır?) dediklerinde, (Tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, cömertliği, münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesi ile bir kimsenin veli olduğu anlaşılır) buyurdu.

Devamı var...

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri