Dini tabirler ve dili korumak -3

 

Ehl-i sünnet vel-cemaat ne demektir?

CEVAP

Ehl-i sünnet vel-cemaat demek, Resulullahın ve eshab-ı kiramın gittikleri doğru yolda bulunan âlimler demektir. Hak olan cemaat ve yetmişüç fırka içinde Cehennemden kurtulacağı bildirilmiş olan Fırka-ı naciyye bunlardır. Kur'an-ı kerimde, (Parçalanmayın) buyuruldu. Bu âyet-i kerime, itikadda, inanılacak bilgilerde parçalanmayın demektir. Yani nefslerinize ve bozuk düşüncelerinize uyarak, doğru imandan ayrılmayın demektir. İtikadda ayrılmak, parçalanmak elbette hiç caiz değildir. Hadis-i şerifte de (Cemaat rahmet, ayrılık azaptır) buyuruldu. (Parçalanmayın) âyet-i kerimesi fıkıh bilgilerinde ayrılmayın demek değildir. Ahkâmda, amellerde olan ictihad bilgilerindeki ayrılık, hakları, farzları, amellerdeki, ince bilgileri ortaya koymuştur. Eshab-ı kiram da, günlük işleri açıklayan bilgilerde, birbirlerinden ayrılmışlardı. Fakat, itikad bilgilerinde hiç ayrılıkları yoktu. Hadis-i şerifte, (Ümmetimin ayrılığı [mezheplere ayrılması] rahmettir) buyuruldu. Dört mezhebin, amel bilgilerinde ayrılması böyledir. (Hadika)

 

"Allah’ın İpi" ne demektir

Ahmed bin Muhammed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:

Kur'an-ı kerimdeki (Allah’ın ipi)nden maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı A'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Peygamber aleyhisselamın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Kurtuluş, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasındadır. Fırka-i sünnet vel cemaat fırkasındadır. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine tabi olmayan, bid'at sahibi olup Cehenneme gider.) [Tahtavi]

 

M.Hadimi hazretleri buyuruyor ki:

(Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, ayet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Yahut başka bir ayet veya hadisle değişmiştir, yahut tevil edilmesi gerekir. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız gerekir.) [Berika s.94]

 

Dinde reform ne demektir

Reform, ıslah etmek, bozulmuş bir şeyi düzelterek, eski doğru haline getirmek demektir. Hıristiyanlık bozulduğu için reform yapıldı. Müslümanlık bozulmadığı için böyle bir hareket bozmak olur. Bunun için reform yapmak isteyenlerin, dinimizi içten yıkmak istedikleri anlaşılmaktadır.

 

Allah razı olsun ne demektir

Allah razı olsun demek, bu halinden Allah razı olsun demek değildir. Allahü teâlâ, seni razı olacağı hale getirsin manasında bir duadır. (Mektubat-ı Rabbani)

 

Allah’a asi olmak ne demektir

Asi olmak, karşı gelmek, günah işlemek demektir. Allahü teâlâya asi olmak iki türlüdür:

1- Allahü teâlânın emirlerini, yani farzları yapmamaktır. Farzları, vazife kabul etmeyenler kâfir olur. Vazife bilip, tembellikle yapmayanlar, yani kaza etmek, ödemek fikrinde olanlar, Hanefi mezhebinde kâfir olmaz. Fakat en büyük günah olur.

2- Hak teâlânın men ettiği şeyleri, yani haramları yapmaktır. Haramdan kaçmayı vazife bildiği halde, nefsine uyarak yapan ve sonra üzülenler kâfir olmaz. Haram işleyen müslümanlara fasık, asi denir. Haram işlemeyenlere salih, mütteki denir. İttikanın, yani haramdan kaçmanın sevabı, farzları yapmanın sevabından daha fazladır.

 

Allah’ın salâtı ne demektir

Allah’ın salât etmesi rahmet, meleklerin salâtı dua, müminlerinki ise Peygamber efendimizin şefaatini taleptir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(Bana bir salevat getirene, Allah ve melekleri 70 salât getirir.) [İ.Ahmed]

Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. (R.Muhtar)

Namazların sonunda okunan salli barikler salevattır. Peygamber efendimize salevat getirmek için Allahümme salli ala Muhammed ve ala ali Muhammed demek kâfidir. Salli barikleri okumak daha sevaptır. En kısa olarak Muhammed aleyhisselam denir. Peygamber efendimize salevat-ı şerife getirmenin fazileti çoktur.

 

Münafıklık ne demektir

Münafıklık, zahirin batına uymaması demektir. Sözü, özüne uymaz. İtikad edilecek şeylerde münafıklık yapmak küfürdür. İşlerinde ve sözlerinden münafıklık yapmak haram olur. İtikadda, imanda münafıklık, diğer küfürlerden daha fenadır.

 

Münafıklığın bazı alametleri vardır. Bu alametlerin biri bir müslümanda bulunsa, o kimseye münafık demek caiz olmaz. Onda münafıklık alametleri vardır denir. Mesela yalan söylemek münafıklık alametidir. Bir kimse, yalan söylese, büyük günah işlemiş olursa da münafık olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Münafıkın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder.) [Buhari]

 

Bir müslüman, yabancı bir diyarda, dinsizlerin arasında kalıp, namazlarını gizli kılsa, zaruretlerden dolayı mümkün mertebe müslümanlığını gizlese, bu kimseye münafık denmez. Buna müdara denir. Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi geçinmektir. Hadis-i şeriflerde (Allahü teâlâ, farzları yapmamı emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti) ve (Müdara sadakadır) buyuruldu. [Deylemi]

 

Müdaranın zıddı, müdahenedir, dünyalık ele geçirmek için dinden taviz vermektir, haramdır.

Hadis-i şerifte (Gücü yettiği halde günah işleyene müdahene edip, nehy-i münkeri terk eden, kabrinden maymun ve domuz şeklinde kalkar) buyuruldu. (Şir’a)

 

(Ebu) ne demektir

Arapçada ebu baba demektir. Ancak arapça bilen bir bayan, (Ebu Hureyre kedi babası değil, kedili demektir, Ebu turab toprak babası değil topraklı demektir, böyle kelimeler , li anlamındadır) dedi. Doğrusu hangisidir?

CEVAP

İkisi de, Arapçadaki anlamını verememektedir. Önce baba kelimesi Türkçede ne anlamlara gelir bir bakalım:

İnsanlara iyilik eden, onları himayesine alan kimselere mecaz olarak, Baba adam, Fakir babası denir. Yaşlı kimselere de hürmeten Baba denir. Tekke büyüğüne de baba denirdi. Bektaşi babası gibi. Bugün çete başlarına mafya babası, parası çok olana da para babası denmektedir. Paranın babası olur mu? Demek ki burada baba o anlamda değil. Ebu Cehil, cahilin babası veya cahilli demek değil, cahilin daniskası, kuru cahil demektir. Ebu Hureyredeki baba da bu anlamdadır. Kedi babası, yani kediyi seven, kedileri bakıp gözeten, onlara şefkat gösteren kimse demektir. Ebu Bekri Sıddık da böyle, doğruyu tasdik eden, katıksız tam doğru kimse demektir. Türkçede bunları ifade eden kelime olmadığı için zorlanıyoruz. Ebu Turab da öyle, toprakla haşır neşir olan, eli yüzü topraklı, toprağı, yani secde etmeyi seven gibi anlamları var. Ebu Hanife de öyle. Yani Hanif, doğru inanan, İslamiyete sarılan kimse demektir. Ebu Hanife, gerçek müslümanların hamisi, koruyucusu, babası demektir. Yoksa bayanın dediği gibi hanefili değildir. Görüldüğü gibi, ebuyu baba diye tercüme etmek Türkçeye daha yakındır.

 

Mübarek ne demektir

Mübarek ne demektir, nerelerde kullanılır?

CEVAP

Mübarek kelimesi birkaç manada kullanılır:

1- Mukaddes, uğurlu, kutlu, mutlu, hayırlı manasına gelir. Mesela iyd-i mübarek, mukaddes bayram demektir.

2- Bereketli, feyizli, verimli manasında kullanılır. Mesela Nil-i mübarek, bereketli, verimli Nil demektir.

3- Beğenilen, sevilen, kimse veya şey için söylenir. Mesela Veli efendi mübarek bir zattır. Yahut Mekke mübarek bir yerdir gibi.

4- Son devirde kızılan, şaşılan kimse ve şey için alay yollu söylenmeye başlanmıştır. Mesela Mübarekte akıl denen şey yok gibi.

5- Çok saygı duyulan kimseler için de kullanılır. Mesela Abdullah efendi mübarek bir ihtiyardır gibi.

6- Faziletli gün ve geceler için de kullanılır. Mesela Cuma günleri ve Kadir geceleri mübarek günlerdir gibi.

7- Tebrik etmek için kullanılır. Mesela Bayramınız mübarek olsun veya haccınız mübarek olsun gibi.

 

Millet ne demektir

Millet din demek olduğuna göre Fransız milleti veya milliyetçiyim demek uygun mudur?

CEVAP

Fransız milleti demekte mahzur yoktur. Millet kelimesi çeşitli manalara gelir. Birkaçı şöyle:

1- Din manasında kullanılır. "Millet-i İbrahim", "Millet-i Resulullah" gibi.

2- Ümmet manasında, bir din mensuplarının tamamına denir. "İslam milleti", "Yahudi milleti" gibi.

3- Topluluk manasına gelir. "Küfür tek millettir", "Kâfir milleti zâlimdir" gibi.

4- Sınıf, cins, taife manasına kullanılır. "Kadın milleti", "Şoför milleti" gibi.

5- Halk manasına kullanılır. "Bu millet, iyiye layıktır" gibi.

6- Kavim manasında kullanılır. Din, dil, tarih, gelenek, kültür, ideal ve vatan birliği olan topluluk demektir. "Türk milleti", "Arap milleti" gibi.

Milliyetçi demek, aynı dine mensup, aynı dili konuşan, ortak tarihi olan, aynı gelenekleri ve aynı kültürü olan, aynı ideale ve aynı vatana sahip olan kimse demektir. "Ben milliyetçiyim" demek yanlış olmaz. Kelimenin yalnız bir manasını düşünmek doğru değildir.

 

Mizmar ne demektir

İbni Arabi hazretleri (Müsamere) adındaki kitabında diyor ki:

Hadis-i şerifte, (Bir zaman gelir ki, müslümanlar birbirlerinden ayrılır, parçalanırlar. Dinden uzaklaşıp, kendi düşüncelerine, görüşlerine uyarlar. Kur'an-ı kerimi mizmarlardan şarkı gibi okurlar. Allah için değil, keyif için okurlar. Böyle okuyanlara ve dinleyenlere hiç sevap verilmez. Allahü teâlâ bunlara lanet eder. Azap verir) buyuruldu. Derin âlim, şeyh-ul-islam Ahmed ibni Kemal efendinin Kırk Hadisinin tercümesinde, 39. hadis-i şerifte, (Mizmarları kırmak için ve hınzırları öldürmek için gönderildim) buyuruluyor. Mizmar, düdük ve bütün çalgı aletleridir. Bu hadis-i şerifin manası, her çeşit çalgıyı ve domuz eti yemeği yasak etmek için emrolundum demektir.

 

Fetva ne demektir

Fetva, bir hususun dine uygun olup olmadığını, hangi fıkıh kitabının neresinden alındığını bildiren hüküm demektir. Mehazını göstermeden caiz veya caiz değil demek fetva olmaz.

Müftinin müctehid olması gerekir. Müctehid olmayan kimse müfti yapılırsa, bunun müctehidlerin bildirdiklerini okuyup, öğrenerek bunları söylemesi gerekir. (İbni Hümam)

 

Müctehid olmayan kimse bir hadis işitince, bu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Mezhebindeki müctehidlerin verdiği fetva ile amel etmesi gerekir. (Kifaye)

 

Cengiz Han, Fatımiler ve hatta Abbasiler zamanında, haramlara caiz diyen müfti adını taşıyan devlet memurları vardı. Bunların yanında bir kısmı da gerçekten islam müftisi idi. Bir kısmı ise, o zamanki hükümdarın arzusuna göre konuşurlardı. İslam müftileri, Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını bildiren âlimlerdi. Müfti denilen devlet memurları ise, zaten dini bilmezlerdi. Allahü teâlânın yasak ettiği bir şeyi, hükümdar emr etmiş ise, (Bunu yapmak caiz değil) demezlerdi. Yahut bir zâlim, Allahü teâlânın emrettiği bir şeyi yapmamış olsa, (Bunu yapmak gerekir) diyemezlerdi. Böylece müslümanları günaha ve büyük felaketlere sürüklemişlerdi. Böyle uydurma fetvaların verildiği zamanlarda, dinini kayıran müslümanlar, âlimlerin yazdığı fıkıh ve ilmihal kitaplarına uyup dinlerini kurtardılar.

 

Kanaat ne demektir

Kanaat, çalışmayıp tesadüfen önüne çıkanı kullanmak, başka bir şey aramamak demek değildir. Kanaat, bileğin emeği, alın teri karşılığı kazanılana razı olmak, başkasının kazancına göz dikmemek demektir. Başkasının daha çok kazandığını görünce, onu kıskanmamak, onun gibi çok çalışmak demektir. Kanaat demek, ihtiyacından fazla kalan kazancını bir yere yığmayıp, İslamiyetin emrettiği hayırlı yerlere vermek; fakirlere, kimsesizlere, hastalara; cihad edenlere yardım etmek demektir. Kanaat, böylece iyi ahlakın kaynağı olduğu gibi, insana mahrumiyetler içinde kaldığı zaman saadet temin eden sarsılmaz bir kala gibidir. Şair der ki:

Ey zaman! İnsanlara hücum ederken, beni de herkes gibi sanarak üzerime gelme! Bileğimi bükemezsin! Karşında beni yalnız sanma! Arkamda kanaat gibi yenilmez bir ordu vardır.

 

Kuddise sirruh ne demektir

Bir evliyadan bahsedilince, sırrı mübarek olsun manasında söylenen bir dua ve hürmet ifadesidir. İki evliya için kuddise sirruhuma, ikiden çok evliya için kuddise sirruhum denir. Kaddesallahü sirruh, çoğul olarak Kaddesallahü esrarehüm de denir. Allah sırrını veya sırlarını takdis etsin demektir.

 

Takdis etme, burada, ululama, saygı gösterme demektir. Kuddise, mukaddes olsun anlamında kullanılır. Mukaddes kutsal, mübarek demektir. Sir veya sır ise, gizli şey demektir. Tasavvufta, âlem-i emrin yani maddesiz, zamansız ve ölçüye girmeyen âlemin beş latifesinden biridir. Tasavvuf yolculuğunda ruhun üstündeki mertebedir.

 

Allah bes, baki heves ne demektir

Bes, kâfi, yeter, yetişir demektir. Baki, kalan demektir. Heves ise, nefsin isteği, geçici arzu demektir. Allah bes diyen, Allahü teâlâya tevekkül etmiş olur. Tevekkül, kelime olarak vekil etme, işini başkasına havale etme demektir. Istılahta ise, Allah’a güvenme, Ona itimat etme demektir.

 

Allah bes diyen, yani Ona tevekkül eden kurtulur. Kur'an-ı kerimde mealen, (Allahü teâlâ kuluna kâfi değil midir) buyuruluyor. (Zümer 36)

 

Bu âyet-i kerimeyi okuyunca, (Evet Allah bes) deriz. Her müslümanın Allah’a tevekkül etmesi farzdır. Kur'an-ı kerimde mealen, (Eğer imanınız varsa, Allahü teâlâya tevekkül ediniz) buyuruluyor. (Maide 23)

 

Tevekkül imanın şartı olduğuna göre, Allah bes demek, Ona tevekkül etmek farzdır. Başka bir âyet-i kerimede de, (Tevekkül edene Allahü teâlâ kâfidir) buyuruluyor. (Talak 3)

 

Bir insan için en büyük makam, Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmaktır. Nitekim, (Allahü teâlâ tevekkül edenleri elbette sever) buyuruluyor. (Al-i İmran 159)

 

Hasbiyallah demek

Bes Farsçadır. Allah bes ifadesinin Arapçası (Hasbiyallah) demektir. Hasbiyallah, Allah bana yetişir demektir. Hasbünallah ise, Allah bize yetişir, kâfi gelir demektir. İbrahim aleyhisselamı ateşe atarlarken, (Hasbiyallah ve nimel vekil) dedi. Yani (Bana, Allah’ım yetişir, O iyi yardımcıdır) dedi.

Kur'an-ı kerimde de böyle söylenmesi bildiriliyor:

(De ki, Allah bana kâfi, tevekkül eden ancak Ona tevekkül eder.) [Zümer 38]

 

Tevekkül eden ancak ona tevekkül eder demek, (Güvenip dayanacak olanlar, ancak Allahü teâlâya güvenip dayanırlar) demektir. Allah’tan başka güvenilecek, dost edinilecek hiçbir şey yoktur. Allah’tan gayrisine sığınmak örümcek ağına sığınmaya benzetilmiştir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Allah’tan başka dost edinenlerin hali, kendine yuva yapan örümceğin durumuna benzer. Halbuki evlerin en çürüğü örümcek yuvasıdır. Keşke bunu bilselerdi.) [Ankebut 41]

 

O halde Allah bes, hasbiyallah demeliyiz ve bu sözümüzde İbrahim aleyhisselam gibi durmalıyız.

Baki heves, masivadır, Allah’tan gayri şeylerdir. Allah’tan gayri şeylerle uğraşmak ise malayanidir. Hadis-i şerifte, (Bir kimsenin malayani ile vakit geçirmesi, Allahü teâlânın onu sevmediğine alamettir) buyuruluyor. (Mektubat-ı Rabbanî) [Malayani, faydasız iş demektir.]

 

Selam ne demektir

Selam, emniyet, huzur, selamet, sağlık, barış, rahatlık, iyi netice, kurtuluş gibi manalara gelir. Selam vermek, bir kimseye yapılacak en güzel duadır. Selam, (Ben müslümanım, benden sana zarar gelmez, selamettesin) manasına, selamet üzere ol, müslüman olarak öl manalarına da gelir. Gayrı müslimlerin hidâyete kavuşmaları niyetiyle, ihtiyaç olduğu zaman onlara selam vermek, hidâyete kavuşmaları için dua etmek caizdir. (R.Nasıhin, R.Muhtar)

 

Selamlaşırken eğilmek günahtır. Hadis-i şerifte, (Karşılaştığınız zaman birbirinize eğilmeyin, kucaklaşmayın) buyuruldu. (Berika)

 

Eshab-ı kiram, yolculuktan döndükleri zaman kucaklaşırlardı. Şu halde, uzun yoldan gelmiş veya uzun zamandır görülmeyen bir arkadaşla kucaklaşmak caiz olur.

 

(Selamün aleyküm) diye selam vermek caiz ise de (Esselamü aleyküm) demek daha iyidir.

(Selamün aleyküm) denince, (Ve aleyküm selam) demek farzdır. (Esselamü aleyküm) denince de, (Ve aleykümüsselam) denir. Her ikisinde de "ve" harfini söylemelidir! (Ve aleyküm...) deki "ve", (dahi) manasındadır. Yani, (Allah’ın selamı bizim üzerimize olduğu gibi, sizin de üzerinize olsun!) demektir. Sadece (Aleyküm selam) ise, sanki (Selam bize değil size olsun) gibi uygunsuz bir manaya gelebilir. Peygamber efendimiz, (Selamün aleyküm) diyen için, (On hasene kazandı) buyurdu. Başka biri, (Selamünaleyküm ve rahmetullahi) dedi. (Yirmi hasene kazandı) buyurdu. Bir başkası da, (Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü) dedi. Bu kimse için de, (Otuz hasene kazandı) buyurdu. Bu sırada orada oturanlardan biri selam vermeden çıkıp gitti. Resulullah efendimiz, (Arkadaşınız [selamın faziletini] ne tez unuttu) buyurdu. Daha sonra, (Bir topluluğa gelince de, ayrılırken de selam verin! Birinci selam, ikincisinden daha mühim değildir) buyurdu. (Taberani)

 

Müsafeha nedir

Müsafeha, iki kişinin, sağ elin avuç içlerinin birbirine yapıştırıp, iki baş parmağın yanlarını birbirlerine değdirmesidir. Dört el ile birlikte de yapılır. (Merakıl-felah)

 

Müsafeha, sevgi ve dostluk kazandırır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İki müslüman karşılaşıp müsafeha ederlerse, Allahü teâlâ, bunların dualarını kabul eder. Ellerini birbirinden çekmeden önce günahlarını affeder.) [Bezzar]

(İki müslüman karşılaşıp, selamlaşıp müsafeha eder ve bir de bana salevat-ı şerife okursa, anadan yeni doğmuş gibi günahları temizlenir.) [R.Nasıhin]

(Hz.Ademden Hz.İbrahime kadar, selamlaşma, birbirine secde etmekle olurdu. Sonra, boynuna sarılmakla oldu. Benim zamanımda ise, el ile müsafeha sünnet oldu.) [R.Nasıhin]

 

Allahü teâlâ, meleklere, Hz.Âdem'e karşı secde etmesini emretmişti. Secde Allah içindi, fakat istikameti Hz.Âdem'e karşı idi. Bugün de, Allah’a secdeyi Kâbe istikametinde yapıyoruz. Kâbe’ye secde etmiyoruz.

 

İmsak ne demektir

İmsak, gecenin bitimi, yiyip içmenin yasak olan vaktin başlaması demektir.

Ramazanda, Türkiye Gazetesi Takviminde yazılı olan imsak vaktinde, yiyip içmeyi kesmelidir! Bundan 20 dakika kadar sonra sabah namazı kılınabilir!

 

Yanlış takvimlere göre hareket edip de, yiyip içmeye ezan okununcaya kadar devam eden kimsenin, suçu yanlış takvime bulması, kendini mesuliyetten kurtaramaz!

 

İtikaf nedir

İtikaf, camiye girip ibadetle meşgul olmak demektir. Ramazan-ı şerifte itikaf, sünnet-i müekkededir. Ancak itikaf, sünnet-i kifaye olduğu için bir mahallede birkaç kişi itikafa girerse, diğerlerinden bu sünnet sakıt olur. Bu bakımdan imkanı olanlar itikafa girmelidir!

 

İtikaf eden kimse camide yiyip içer, yatar. Abdest için dışarı çıkabilir. (Berika)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İtikafta olan, günahlardan uzaklaşır, her iyiliği işlemiş gibi ecre kavuşur.) [İ.Mace]

(Bir devenin 2 sağımı kadar itikaf eden, bir köle azat etmiş gibi sevap kazanır.) [Tenvir]

(Ramazanda on gün itikaf eden, 2 defa [nafile] hac yapmış gibi sevap kazanır.) [Beyhekî]

 

Rıfk ne demektir

Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın, kabalığın tersidir. Rıfk, mülayimlik, naziklik, yavaşlılık, tatlılık, güzellik, acımak, iyilik etmek, kısaca İslamiyete uymaktır.

Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur.

Her zaman yumuşak davranmaya çalışmalı, sertlikten kaçmalıdır!

 

İzzet-i nefs ne demektir? Nefsin izzeti olur mu?

Nefs kelimesi, yirmiyi aşkın anlamda kullanılmaktadır. Ruh, can, kan, benlik, iç, kalb, büyüklük, yücelik, irade gibi. Fakat daha çok iki anlamı vardır:

1- Bir şeyin özü, kendisi, kişi. Mesela, Kur'an-ı kerimde, (Her nefs, ölümü tadıcıdır) buyuruluyor. Yani her canlı, herkes ölecek demektir. Nefsin çoğulu nüfustur. Nüfus sayımında nefsler, yani kişiler sayılıyor. Nefsin, enfüs diye bir çoğulu da vardır. Nefs, insan demek olduğuna göre, elbette nefsin izzeti olur. Yani izzetli insan olur. İzzet, kişinin insanlık, şeref ve haysiyetini koruması demektir. Bir âyet-i kerime meali:

(İzzet, Allah’ın, Resulünün ve müminlerindir.) [Münafikun 8]

 

Demek ki, mümin izzet ve şeref sahibidir. Bu bakımdan, “Bu söz, izzet-i nefsime dokundu” demekte mahzur yoktur. İzzetin zıddı zillettir. İmam-ı Rabbani hazretleri, bir zata yazdığı mektupta buyuruyor ki:

Dine uymak, size güç geliyor. Çünkü, çeşitli maniler etrafınızı sarmış, adeta, modaya kapılmış bulunuyorsunuz. Ayıplanmak, izzet-i nefse dokunmak kuruntusuna tutulmuşsunuz. Halbuki, Allahü teâlâ, bu dini, bozuk âdetleri, çirkin modaları kaldırmak ve nefs-i emmarenin izzet-i nefs çılgınlıklarını yatıştırmak için göndermiştir.

 

2- Dine uymayan isteklerin kaynağı olarak kullanılır. Buna nefs-i emmare de denir. Bu nefs, Allah’ın düşmanıdır. Mesela hadis-i kudside buyuruluyor ki:

(Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır.) [M. Rabbani]

Bu nefs, kâfir olduğu için, bunun izzeti olmaz. İzzet-i nefsime dokundu denirken bu nefs kastedilmez.

 

Ya ne demektir? Ya kelimesinin Türkçesi yok mudur?

Arapça ya kelimesinin Türkçesi yoktur. Türkçede buna ihtiyaç da yoktur. Ya kelimesini biz de her zaman ey diye yazıyorsak da, karşılığı değildir. Telefonda konuşurken hitap sözü olarak alo kullanılıyor. Arapçada da, birisine hitap ederken, “Ya falanca” denir. Türkçede böyle bir hitap şekli yoktur. Biz, “Ali buraya gel” deriz. Araplar, “Ya Ali buraya gel” derler.

Alo, İngilizce merhaba anlamında kullanılan hello kelimesinin Türkçedeki söyleniş şeklidir. Alo için Türkçe başka bir kelime olmadığı gibi, Arapça ya için de başka bir kelime yoktur. Araplar bile, telefonda alo diyorlar. Bu bakımdan ey Ali yerine ya Ali demek daha güzeldir.

 

Hz. Fatımanın (Ya Ali) demesi neden caizdir?

CEVAP

Ya demek, hürmet olur. Hürmet ifade eden bir şey ilave edince caiz olur.

 

Ölmeden önce ölmek ne demektir

Kısaca evliya olmak demektir. Evliya olmak için, nefsin fani olması gerekir.

(Ölmeden önce ölünüz) hadis-i şerifi, bu fâniliği göstermektedir. Eshabın cümlesi, sohbetin şerefi sebebiyle, ölmeden önce ölmek ile müşerref oldular. (Müj. Mektuplar)

 

(Dünyaya en az rağbet eden kimdir) diye sual eden bir zata, Peygamber efendimiz buyurdu ki:

(Kabri ve kabirde çürüyüp toprak olacağını unutmayan, dünya ziynetini terk eden, ecri baki olan ahireti, fani dünyaya tercih eden, bugünün işini yarına bırakmayan, kendini ölmüş sayan, ölmeden önce ölen kimsedir.) [İbni Ebiddünya]

Demek ki, ölmeden önce ölmek, hakikati görüp, öldükten sonra başına gelecekleri düşünerek, dinin emir ve yasaklarına riayet etmektir.

 

Nasuh tevbesi nedir?

Kur’an-ı kerimde, (Allah’a tevbe-i nasuh edin!) buyuruldu. (Tahrim 8)

Nasuh kelimesine 23 mana verilmiştir. Bunlardan en meşhuru günahlara pişman olup, dili ile istiğfar etmek ve bir daha işlememeye karar vermektir. Peygamber efendimiz, tevbeden bahsedince, nasuh tevbesinin ne olduğunu soran Hz. Muaz bin Cebel’e buyurdu ki:

(Tevbe-i nasuh, işlenen günahtan pişman olmak, Allah’tan mağfiret dilemek, bir daha öyle bir günah işlememek demektir.) [Beyheki]

 

Sohbet ne demektir

Şimdi söyleşi diyorlar. Söyleşi, konuşarak vakit geçirme demektir. Ama dinimizde sohbetin tarifi başkadır. Sohbet, beraber olmak demektir. İnsanın derece bakımından kendinin üstünde veya altında yahut akranı ile bir araya gelip, Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin beğendiği, hoşnut olduğu şeyleri konuşması demektir.

 

Kişinin kendinden üstün olanla beraber olmasının hakikati, o zata hizmettir. Aşağısında olanla sohbetin gereği, onun hallerinden bir noksanı gördüğünde onu ikaz edip, kusurundan haberdar etmektir. Aynı seviyede olan sohbet arkadaşlarının sohbetlerinin hakikati, başkalarının, yabancıların yanında birbirlerinin kusurlarını görmezlikten gelmektir.

 

Keşke demek

Keşke demek küfrü gerektirir mi?

CEVAP

Keşke demek küfrü gerektirmez. Mesela, (Keşke namazımı geciktirmeseydim) demekte mahzur yoktur. Fakat bazen keşke demek uygun olmaz.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Allah’a dayanarak işe giriş ve acze düşme! İş neticelenince, “Keşke şöyle yapsaydım, böyle olurdu” deme, “Allah böyle takdir etmiş” de, keşke demek, şeytanın işine yol açar.) [Müslim]

 

Ehven-i şer ne demektir 

Ehven-i şer ne demektir?

CEVAP

Mecelle’nin 29. maddesinde (Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur) buyuruluyor. İki şerden en az zararlısı tercih edilir. Yani iki zararlı şeyden birini tercih etmek mecburiyeti hasıl olursa, daha az zararlı olanı tercih edilir. (Müminin başına iki bela gelirse, hafifini seçsin!) hadis-i şerifine benzeyen mecelle maddeleri de şöyledir:

(Şiddetli zarar, en az, en hafif zarar ile önlenir.) [m. 27]

(Birbirine zıt iki zarardan büyük olanınkinden kurtulmak için az zararlı olanını tercih etmek gerekir.) [m. 28]

Önümüze çıkan şer iki de, beş de olabilir. Bizi ölüme mahkum edebilirler. (Ölümlerden ölüm beğen) diyebilirler. Yahut işkenceye tâbi tutabilirler. Elbette bunlardan bize tercih imkanı verilirse, en hafifini kabul etmemiz gerekir. İşte ehven-i şer bu demektir.

 

Şerlerden biri de, (Ben şer değil, hayrın ta kendisiyim) diyebilir. Kendilerine teslim olursak, bizi kırk haramilere teslim edebilir. Bu bakımdan canımızı, malımızı emanet ettiğimiz kimsenin sözüne değil, varsa geçmişteki işlerine bakmak gerekir.

 

Şer grubunun içinden iyi niyetli birisi de çıkabilir. Fakat kuvvetliler mevcut iken, iyi niyetlinin yanına gitmek, hem bizim, hem de iyi niyetlinin felaketine sebep olur. Hayra koşmadan önce şerrin yok edilmesi gerekir. Mecelle’de buyuruluyor ki:

(Def-i mefasid, celb-i menafiden evladır.) [m. 30]

 

Yani mevcut zarardan korunmak, bozgunculuğu yok etmek, menfaat sağlamaktan önce gelir. Yani önce zarar yok edilir. Zarar yok edilmeden fayda temin edilemez. Dünya sevgisini kalbden çıkarmadan Allah sevgisini koymak mümkün olmaz. Kalbine Allah sevgisini koymak isteyen, haramlardan kaçarak dünya sevgisini kalbinden çıkarması gerekir. Kalbden dünya sevgisi çıkınca, Allah sevgisi kendiliğinden girer.

 

İman ile küfür birbirinin zıddıdır. İki zıt bir arada bulunamaz. Yani hem Allah sevgisi, hem de Ebu Cehlin sevgisi bir kalbde bulunamaz. (Ben hayrın ta kendisiyim) dediği halde, şerle ittifak kurup haramilerin bağlanmış ellerini açan, hayrı da, şerri de bilmeyen gafil kimsedir.

 

Mühim bir husus da şudur: Sevdiğimiz birkaç kişinin hatırı, menfaati için birçok kimseye zarar vermek asla doğru olmaz. Aksine bu birkaç sevdiğimizi feda etmemiz yerinde olur. Nitekim Mecelle’de buyuruluyor ki:

(Çok kimseyi zarardan kurtarmak için bir veya birkaç kimseye zarar yapılabilir.) [m.26]

 

Birkaç kişi zarar görecek diye, bütün milletin zararına razı olmak akıl kârı değildir. Geçmiş tecrübelerden ibret almak lazımdır.

 

Bir farz içinde kaç farz vardır?

Bir farzda kaç tane farz vardır? Bunun gibi vacibin ve haramın içindeki farzlar nelerdir?

CEVAP

Miftah-ül-cenne kitabında diyor ki: Bir farz-ı ayn içinde, beş farz vardır.

1- İlm-i farz, 2- Amel-i farz, 3- Miktar-ı farz, 4- İtikad-ı farz, 5- İhlas-ı farz.

 

Şimdi bunları açıklayalım:

1- Farz-ı ayn olan ilmi öğrenmek farzdır. Mesela namaz kılmayı öğrenmek farzdır.

2- Farz-ı ayn olanları yapmak da farzdır. Mesela her Müslüman’a namaz kılmak farzdır.

3- Her vakitteki namaz kaç rekat ise o kadar kılmak farzdır. Yılda bir ay oruç tutmak farzdır. Bu miktarları artırmak, eksiltmek caiz olmaz.

4- Farzların farz olduğuna, inanmak da farzdır. İnanmamak küfür olur.

5- Farzları yaparken yalnız Allah rızası için yapmak da farzdır. Riya ile yapmak haramdır.

 

NOT: Farz-ı ayn herkesin kendi yapması olan ibadetlere demektir. Farz-ı kifaye ise, birkaç kişi bu ibadeti yapınca üzerimizden o farz düşer. Cenaze namazı kılmak, Emr-i maruf yapmak gibi farzlara farz-ı kifaye denir. Farz-ı ayn olan ilimleri her müslümanın bilmesi farzdır. Mesela namaz, oruç gibi ibadetleri her müslümanın bilmesi ve yapması farzdır. En başta da Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek her müslümana farz-ı ayndır. Ancak zekat verecek zenginin zekat ilmini bilmesi farz-ı ayn iken, fakirin bilmesi farz değildir. Evlenecek kimsenin evliliğe ait lüzumlu bilgileri bilmesi farzdır. Evlenmeyecek kimsenin evliliğe ait bilgileri bilmesi farz değildir. (Hadika)

 

Vacib içinde, dört vacib ve bir farz vardır.

1- İlm-i vacib, 2- Amel-i vacib, 3- Miktar-ı vacib, 4- İtikad-ı vacib, 5- İhlas-ı farzdır.

Şimdi bunları açıklayalım:

1-Vacib olan ilmi öğrenmek de vacibdir.

2-Vacib olan biri yapmak da vacibdir.

3- Miktarı ne ise o kadar yapmak da vacibdir. Mesela vitri üç rekat kılmak vacibdir.

4- Vacibin vacib olduğuna inanmak da vacibdir. Vacib olduğuna inanmayan, kâfir olmaz. Fakat işlemeyen, Cehennem azabına layık olur. Mesela, vitir namazında, kunut duasını okumak ve kurban bayramında kurban kesmek ve Ramazan-ı şerif bayramında fıtra vermek ve secde âyet-i okununca, Secde-i tilavet yapmak gibi.

5- Vacibi de Allah rızası için yapmak farzdır, riya ile yapmak haramdır.

 

Haramların içinde bir haram dört farz vardır:

1- İlm-i farzdır. 2- Amel-i haramdır. 3- Miktar-ı farzdır. 4- İtikad-ı farzdır. 5- İhlas-ı farzdır

Bunları da açıklayalım:

1- Nelerin haram olduğunu öğrenmek farzdır.

2- Haramları işlemek haramdır.

3- Mesela bir anda üç talak vermek haramdır. Bu miktarı bilmek farzdır.

4- Haramların haram olduğuna inanmak farzdır.

5- Haram işlemekten yalnız Allah rızası için kaçmak farzdır.

 

Devamı var...

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri