Büyük İslam İlmihali
Kıbleye Yönelmek
- Ayrıntılar
- Kategori: Bİİ- Namaz Kitabı
- Gösterim: 3658
Namazda Kâbe'ye doğru yönelmek de bir şarttır. Bilindiği gibi Kâbe, Mekke şehrindeki bir binadan ibaret değil, asıl olan bu binanın yeridir. Bu mübarek yerin göklere doğru üst tarafı ve derinliklere doğru alt tarafı hep kıble yönüdür. Bunun için Kâbe'nin yanında veya içinde bulunanlar, Kâbe'nin herhangi bir tarafına yönelerek namaz kılabilirler. Cemaatle namaz kıldıkları zaman da, imam ile cemaatin bir tarafta bulunması gerekmez. İmam Kâbe'nin bir yönüne, cemaat da diğer yönlerine yönelerek namaz kılabilirler. Yeter ki imamın bulunduğu tarafta duran cemaat, imamdan daha ileride bulunmuş olmasın. Diğer yönlerdeki cemaatin, imamdan Kâbe'ye daha yakın bulunmaları, imama uymalarına engel olmaz. İmam ile yüz yüze gelmemeleri kâfidir.
Kâbe dışında uzakta bulunanların tam kıbleye yönelik olarak namaz kılmaları farz değildir; Kâbe tarafına yönelmeleri yeterlidir. Bu kadarı farzdır.
Kâbe yönü, pusula aleti ile tayin edilir. Mescidlerin ve camilerin mihrabları Kâbe yönünü gösterir. Öncekilerden kalma eski bir mihrab varsa, Kâbe yönünü araştırmaya gerek kalmaz. Çünkü bu mihrablar usulüne uygun olarak yapılmıştır.
Doğu ülkelerinde bulunanların kıblesi, batı yönü olur.
Namaz için kıbleye yönelince, "döndüm kıbleye" denilmesi gerekmez. Yeter ki kıblenin Kâbe olduğu bilinsin. Zayıf bir görüşe göre de, döndüm kıbleye, denmesi gerekir.
Bir kimse namazda iken bir özür bulunmaksızın göğsünü kıbleden çevirse, namazı ittifakla bozulur. Sadece yüzünü çevirse, hemen kıbleye dönmesi gerekir; bununla namazı bozulmaz. Fakat harama yakın bir kerahet işlemiş olur.
Bir kimse hasta olup da kıble tarafına dönemediği ve kendisini kıble tarafına çevirecek kimse bulunmadığı zaman gücü yettiği tarafa doğru namazını kılar. Yine hasta olmadığı halde, bir düşman veya bir yırtıcı hayvan korkusundan dolayı kıbleye yönelemeyen kimse, gücü yettiği tarafa doğru namazını kılar; çünkü yükümlülük güce göre olur.
Yerin çamurundan dolayı hayvan üzerinde namaz kılan kimse, arkadaşlarından ayrılmak korkusu bulunmayınca, hayvanını durdurup kıbleye dönerek namazını kılar. Fakat yer çamurlu olmayıp da yalnız ıslanmış bulunsa, hayvan üzerinde farz namaz kılınamaz, yere inilmesi gerekir. Ancak arkadaşlarından uzak kalmak gibi bir tehlike bulunursa, hayvan üzerinde farz namazı kılabilir.
Bir kimse, bir özür sebebiyle farz olan bir namazı yere inmeden hayvan üzerinde kıldığı zaman, gücü yettiği tarafa yönelerek namaz kılabilir. Fakat kıbleye doğru yürümekte olan bir hayvan üzerindeki insanın namazı, o hayvanın kıble yönünden bir rükün yerine getirilecek kadar dönmesi ile bozulur.
Kıble yönünü bilmeyen ve yanında soracak bir adam bulamayan kimse, araştırma yapar. Bazı işaretlere, güneşe ve yıldızlara bakarak kıble yönünü araştırır da kanaat getirdiği tarafa doğru namazını kılar. Namazını tamamladıktan sonra kıble yönünü belirlemede hata ettiğini anlarsa, artık on namazı iade etmez. Fakat namaz içinde iken kıble yönünü bilecek olsa, o tarafa dönerek namazını tamamlar; yeniden kılması gerekmez. Kıble yönü üzerindeki şüphe, ister şehir içinde, ister kırda, ister karanlık gecede ve gündüz vaktinde olsun, durum aynıdır. Böyle bir kimsenin kapıları çalıp kıbleyi sorması gerekmez.
Bir kimse kıble yönünden şüphelense ve yanında kıbleyi bilen bir adam olduğu halde ondan sormayarak kendi araştırmasına göre bir tarafa yönelerek namaz kılsa, eğer gerçekten isabet etmişse namazı sahih olur; fakat isabet etmemişse namazı sahih olmaz. Gözleri görmeyenin durumu da böyledir. Kıble konusunda güvenilir bir kimsenin sözü, insanın kendi kanaatine uymasa bile, onu tutmak gerekir. Çünkü haber verme, araştırmadan daha kuvvetlidir.
Kıble yönünden şüphe eden kimse, araştırma yapmaksızın bir tarafa doğru namaz kılmaya başladıktan sonra namaz içinde kıbleye isabet ettiğini anlarsa, namazını iade eder. Tam bir inançla kılacağı geri kalmış rekatları, şüphe ile kılmaya başladığı rekatlar üzerine bina edemez; çünkü kuvvetli, zayıf üzerine bina edilmez. Fakat namazını bitirdikten sonra isab-tini anlarsa, namazı iade gerekmez; çünkü rekatların hepsi aynı bir halde kılınmış olur.
İmam Ebû Yusuf'a göre, her iki halde de iade gerekmez.
Kıble yönünden şüpheye düşen kimse, araştırma yaptığı halde "kanaâtına aykırı" bir tarafa yönelerek namazını kılsa sahih olmaz. Bu durumda kıbleye isabet etmiş bile olsa, namazını iade etmesi gerekir.
İmam Ebû Yusuf'a göre, kıbleye isabet etmişse, namazı iade etmek gerekmez.
Kıble yönü üzerinde ihtilafa düşen kimseler, yalnız başına olarak namazlarını kılarlar. İmama uydukları takdirde, imamın kanaatına aykırı bulunanların namazı sahih olmaz.
Bir gemi içinde namaz kılan kimse gücü yetiyorsa kıbleye doğru kılar; istediği tarafa doğru kılamaz. Gemi her döndükçe, onun da kıbleye doğru dönmesi gerekir.
Bir kimse abdestsiz olduğunu sanarak kılmakta olduğu namazdan ayrıldıktan sonra, mescid'den çıkmamış olsa bile, abdestli olduğunu hatırlamış olsa, namazı bozulmuş olur. Fakat bir kimse mescitte namaz kılarken kendisinde abdestsizlik hali olduğunu sanarak kıbleden ayrılsa da, mescidden çıkmadan önce kendisinde abdestsizlik hali olmadığını anlasa, İmam Azam'a göre namazı bozulmuş olmaz; mescidden çıktıktan sonra anlarsa, ittifakla namazı bozulur. Çünkü bir özür bulunmaksızın yerin değişmesi namazı hükümsüz kılar.
Nafile namazlara gelince: Bir kimse, nafile bir namazı şehir dışında, bir özür olmaksızın hayvan üzerinde istediği yöne doğru kılabilir. İmam Ebû Yusuf'a göre, şehir içinde de bu şekilde nafile namaz kerahetsiz kılınabilir. İmam Muhammed'e göre ise, şehir dahilinde böyle nafile namaz kılmak kerahetle caizdir.
Şehir dışından maksad, sefer hükmünün başlamasıyla namazın iki rekat olarak kılınabileceği yer demektir. (Misafir bölümüne bakınız.)
Bir kimse, kıbleden başka bir tarafa yönelik olarak, bir rekat namaz kılmiş olan bir körü, kıble yönüne çevirip de ona uyacak olsa, bakılır: Eğer kör, kıbleyi soracak bir kimse bulunduğu halde sormadan namaza başlamış ise, ikisinin de namazı sahih olmaz. Eğer soracak adam yoktu ise, körün namazı sahih olur, ona uyan adamınki sahih olmaz.
Müslümanların, namazlarını kılarlarken en eski ve en mukaddes mabed olan Kâbe'ye yönelmeleri, aralarındaki birliği canlandırmak, düzeni sağlamak ve gönüllerini müşterek bir ibadet duygusu ile ferahlandırmak, ibadet nuru ile aydınlatmak gibi hikmetlere dayanmaktadır.