Emanet ve Ehliyet

İCTİHAD'IN MAHİYETİ

60 Önce kelime üzerinde duralım. "İctihad" kelimesi; gayret, takat, çaba manalarına gelen "Ce-He-De" kökünden ve iftial babındandır.(86) İslâmi ıstılâhta; kitap, sünnet ve icma'da kat'i olarak bulunmayan bir mesele hakkında (Yani fer'i bir konuda) müctehid olan bir fakihin bütün gücünü harcıyarak bir sonuca varmasıdır."(87)

 61 Müctehid olmayan bir kimsenin, bütün gücünü sarfederek, yeni bir sonuca varması ictihad olmayacağı gibi; müctehid'in de fıkhın dışında herhangi bir konuda bütün gücünü sarfetmesi ictihad sayılmaz."(88)  

62 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "İctihadı ile hükmeden kadı isabet ederse iki ecir vardır. İctihadı ile hükmedip hata ederse bir ecir alır"(89) buyurduğu bilinmektedir. Ayrıca Resûl-i Ekrem (sav)'in sahabe-i kiram'ı ictihad'a teşvik ettiği de mutaber kaynaklarda zikredilmiştir.(90)

 63 İctihad'ın makbul olabilmesi için, müctehid'de aranan bütün vasıfların tek bir kişide bulunması zaruridir.(91) Zira herhangi bir ictihad'ın amele konu olması; müctehid'in adil, sadık ve muttaki olmasıyla yakından alakaladır.(92) Çünkü din hususunda faasıkın sözü muteber olmaz. Son yıllarda; her ilim dalından bir kimseyi alıp, genel "İctihad şurası'nın" kurulması teklif edilmekteir. Bu teklif, "İlim ehlinin istişaresi" açısından güzeldir. Ancak müslümanların; "ya islâm fıkhını uygulayan bir  devlet, ya islâmi  cemaat" şeklinde  teşkilâtlanmış olmaları gerekir. Aksi takdirde "içtihad şurasının" vereceği kararın ferdleri bağlayıcı olması düşünülemez. Ayrıca "ictihad yapılmalıdır" tezini savunan kimselerin, hangi konularda ictihada ihtiyaç bulunduğunu sarahaten ortaya koymalarında da zarûret vardır.

 64 İmam-ı Şafii (rha) müctehidde  bulunması gereken vasıfları şu şekilde ortaya koymuştur: "İctihad için gerekli vasıtaların tamamına sahip olmayan bir kimse kıyasla ictihad yapamaz. Allahû Teâla (cc)'nın kitabının hükümlerini, farzını, edebini, nasıh ve mensûhunu, amm ve hassını, irşadını bilmeyen kimse kat'iyyen bu işe ehil değildir. Tevile müsait olan Ayet-i Kerime'leri, Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetini delil getirerek açıklamak, eğer sünnette bu husus mevcud değilse mü'minlerin icmasını ve onda da yoksa kıyası delil getirmek gerekir. Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetini bilmeden, selef-i salihinin sözlerini, müslümanların icma'larını ve ihtilaflarını ve Arapça lisanının inceliklerini kavramadan kıyasla ictihad yapılamaz. Selim akıl sahibi olmayan ve benzerlikleri ayırma ve seçme kabiliyeti kuvvetli bulunmayan kimsenin; sözü, kıyasla ictihada getirmesi  doğru değildir. Bir meselede muhalif olan kimse de dinlenir. Çünkü bu fiilde gafletin ortadan kaldırılması ve doğrunun ortaya çıkması için yerinde tesbit sözkonusudur. Bütün bunların yanında son derece güç ve takat sarfedilecek ve insaf gösterilecektir ki; neye dayanılarak bir şeyin alındığı veya terkedildiği bilinebilsin. Meseleye hakiki bir mahiyette nüfûz etmeksizin, yukarıdaki şartları taşıyan kimse de ictihad yapamaz. Zira mahiyetleri kavrama kabiliyetine de sahip olmak gerekir. Selim akıl sahibi olmayan veya Arapça lisanının inceliklerinde taksiratı bulunan kimse (Nass'larda hafız dahi olsa) kıyasla ictihad yapamaz. Zira ictihad vasıtalarında aklı ve ilmi noksandır."(93)  

65 İmam-ı Gazali; "müctehidin sadık, adil ve muttaki  vasıflarına haiz olmasının zaruri olduğunu"  belirtmiştir..(94) Siyasi iktidarlardan  müstağni olmayan kimselerin yaptıkları ictihad, daima tartışma konusu olmuştur. Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümleri hafife alan ve  kendi hevâlarından hüküm icad eden tağuti güçler ile cihad etmek  farzdır. Kafirlerin velâyetini (iktidarını) kabul eden ve onlardan görev alan bir kimse, "sadık ve adil olma" vasıflarını kaybeder.İcare hukukuna göre görev alması da tahrimen mekruhtur.. Dolayısıyle; velev ki müctehid derecesinde ilme sahip olsa bile, o kimsenin  ictihadı ile amel edilemez.  

66 İbn-i Abidin; "Hiçbir ilim yoktur ki sahibi ona müctehid'den daha fazla muhtaç olsun. Çünkü müctehid; dünya ve ahiretin her işiyle bir tarafından alakalıdır. Fakih; insanların ciddi ve gayr-i ciddi tutumlarını, hilelerini bilmek mecburiyetindedir. Ayrıca insanlar arasındaki muhalefetleri, (Yani ihtilâf konularını) maslahat ve mefsedetleri, mahiyetleri ile birlikte kavramalıdır. İnsanlar arasında cari olan işleri, örf ve adetleri bilmek zorundadır. Bu ise insanlar arasında mülâkat, çeşitli mezheplere salik kişilerle görüşmek, onlarla müzakere ve sohbetlerde bulunmak, onlara ait risaleleri toplayıp mütalaa etmek suretiyle elde edilebilir"(95) hükmünü zikrediyor.

 67 Hz. Sa'id b. Müseyyeb (ra)'den rivayet edildiğine göre; Hz. Ali (ra)'nin, kat'i nass bulunmayan konularda nasıl hükmedeceklerine dair suali üzerine Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Mü'minlerden ilim ve takva sahibi olanları toplayıp istişare edin. Bir kişinin reyine göre hükmetmeyin"(96) buyurduğu kaydedilmektedir. Gerek Sahabe-i Kiram, gerek müctehid imamlar bu konuda oldukça titiz davranmışlardır. Bugün de; ictihad için her ilim dalından bazı kimseleri bir araya getirip, "İctihad Şurası" teşekkül ettirmeyi teklif edenler, nazari plânda haklıdırlar. Ancak İctihad'a konu olacak fer'i meseleler; İslâmi bir devlette veya cemaatte kat'i çözüme kavuşabilir. Kaldı ki "İctihad Şûrası'nın" teşekkülü için birçok sayıda müctehide ihtiyaç vardır. Ortada müctehid seviyesinde ulemâ mevcut değilken; "İctihad Şurası" teklifi temenni olmaktan öteye geçmez.  

68 Şurası muhakkaktır ki; ictihad'la hüküm verme noktasında "Kadı" önde gelir. Hadd'lerin ikame ve hükümlerin infaz edilmediği toplumlarda, "ictihad"la hükmetmeye kalkmak; gösteriş yapmaktan öteye bir mana ifade etmez. "Kaza sistemini" kuramayan müslümanların, ictihad konusunda söyledikleri sözler, münakaşadan başka bir şeye yaramaz. Son yıllardaki manzara da budur.

 69 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Allahû Teâla (cc) size ilmi verdikten sonra zorla geri almaz. Ancak sizden ilmi; alimlerin ölümüyle söküp alır ve geriye kara cahiller kalır ki, onlardan fetva sorulur, onlar da şahsi görüşleriyle fetva verirler ve böylece hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar"(97) buyurduğu bilinmektedir. Bu Hadis-i Şerif de "Müctehid seviyesinde ulemâ'nın kalmayacağı bir dönemin bulunabileceğinin" delili olarak değerlendirilmiştir. İslâm ulemâsı; bunun kıyamet alametleriyle, ilgili olduğu hususunda müttefiktir.(98) Günüzümde bu hal, bütün dehşetiyle yaşanmaktadır. İlmin ihya edilmesi ve yayılması farzdır.  

70 İmam-ı Şafii (rha): "Her mükellef; ya kıyasla ictihad etmek veya bir müctehid'e ittiba etmekle yükümlüdür. Bu iki halin dışında birşey söylenemez"(99) buyurmaktadır. Bazı çevreler; bir müctehid'e ittiba ile taklid'in farklı şeyler olduğu iddiasındadırlar. Ancak bu iddia'yı destekleyebilecek herhangi bir delil bulmak mümkün değildir. Zira bir müctehid'i taklid; o müctehid'in şer'i delillerden çıkardığı hükümlerle amel etmekten ibarettir. Yoksa müctehid'i "Hüküm Koyucu" noktasında görmek değildir. Esasen her mü'min; Allahû Teâla (cc) ve Resûlü (sav)'den başka hiç bir gücün, kat'i bir delile dayanmadan "Din" hususunda "Hüküm va'zetme" yetkisinin bulunmadığını bilir.  


 

Günün Sözü

"“Müslüman olup kâfî miktarda rızıklandırılan ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanâat eden kimse kurtulmuştur.” (Hadîs-i Şerif—Müslim)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.