Fıkıh Köşesi

İNSANLIĞIN MASLAHATI VE UKUBATIN KEYFİYETİ

Soru: "Uzun yıllar İslam dininin hukuki cephesinden hiç bahsedilmedi. İnsan haklarının ön plana çıkmasıyla birlikte; başta hadd-i zina olmak üzere, İslam ceza hukuku gündeme girdi.(...) Bazı İslamcılar, bu cezaların değişebileceğini iddia ediyorlar. Bunlara göre, asıl olan maksadın gerçekleşmesidir. Cezanın şekli önemli değildir.(...) Kat'i nass ile sabit olan cezaları; zamanı bahane ederek değiştirmeye kalkan İslamcılar ile modern ceza hukuku savunanlar arasında ne fark vardır? (...) Hadd cezaları ile insanların yüklendiği emanetin bir ilgisi var mıdır? İslam ceza hukuku ile insanlığın maslahatı arasındaki münasebet nedir? Hadd cezaları, Allahu Teala (cc)'nın hukuku mudur, değil midir?"

CEVAP: Önce "hadd cezaları ile insanların yüklendiği emanetin bir ilgisi var mıdır?" sualinize cevap vermeye gayret edelim. Allahu Teala (cc)'nın mülkünde; O'nun verdiği rızıklarla hayatlarını devam ettiren bütün canlılar, fıtri bir mücadele içerisindedirler. Bu canlılar içerisinde sadece insanlar; emaneti kabul ettikleri için, Allahu Teala (cc)'nın tekliflerine muhatap olmuşlardır. Kur'an-ı Kerim'de; "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de, onlar bunu yüklenmekten çekindiler, bundan endişeye düştüler. İnsan (a gelince o tuttu) bunu sırtına yüklendi. Çünkü o çok zulümkar, çok cahildir" (El Ahzab Suresi: 72) hükmü beyan buyurulmuştur. Müfessirler bu Ayet-i Kerime'de zikrolunan emanet'in; teklif-i ilahinin tamamına verilen isim olduğu hususunda müttefiktirler. (1) Usul-i Fıkıhta emanet; Allahu Teala (cc)'nın gerek kendi hukuku, gerekse yaratmış olduğu varlıkların hukuku ile ilgili, insanlara teklif ettiği bütün vaziflere verilen isimdir.(2) İman eden ve "Lehu'l mülk ve lehu'l hamd" diyen insanların, Allahu Teala (cc)'nın hukukunu hafife almaları veya ihanet etmeleri mümkün değildir. İslamcı olarak nitelendirdiğiniz modernistler, resmi ideolojinin profesyonel dalkavuklarıdırlar. İddialarını ciddiye almak mümkün değildir. Bu girişten sonra; illetleri akıl yoluyla bilinemeyen ve hukukullah olarak tarif edilen ukubata geçebiliriz. İmam-ı Merginani: "Hadd'in lugat manası menetmektir. Kapıcılara "haddad" denilmesinin sebebi de budur. Şer'i şerif'te ise; Allahu Teala (cc)'nın kendi hukuku ile ilgili, takdir buyurduğu bir ukubattır, "(3) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Hadd kelimesi aynı zamanda "Esirgemek" manasına da gelir."(4) Çünkü Allahu Teala (cc), kullarının zarara uğradıkları şeylerden, bunlarla korumuş, esirgemiştir. İbn-i Abidin: "Çünkü hadd'ler; nesebi (nesil emniyetini), malları, akılları, haysiyet ve namusu koruma gibi, maslahat ve menfaati bütün beşeriyete ait olduğu için meşru kılınmıştır. Bu kelime haddlerin asıl hükümlerini beyandır ki, insanların zarar görecekleri şeylerden men olunup İslam beldelerinin fesad ve fitneden korunmasıdır. Fethu'l Kadir'de zikredilmiştir ki; gerçek olan bazı meşayıhın dedikleridir. Şöyle ki: Haddler zararları bütün beşeriyete dokunan birtakım fena hareketlerden insanları alıkoyar. Bunlar suçlular hakkında birer ceza olduğu gibi, bunları görenler hakkında da birer ibret ve uyanma vesilesi teşkil eder ve ammenin menfaatlerini tazammun bulunur" (5) hükmünü zikretmektedir. Dolayısıyle emanet'i yüklenen insanoğlu; her türlü amelinde Allahu Teala (cc)'nın hukukunu dikkate almak ve O'nun rızasını kazanmaya gayret etmek durumundadır. Kat'iyyen heva ve heveslerine kapılarak, İslam'ın hududları çiğneme hakkına haiz değildir. Zamanı bahane ederek; kat'i nass ile sabit olan ukubatları değiştirmeye kalkmak, büyük bir cürümdür. Hidayete tabi olan bir mükellef, bu cürümü işleyemez. Bilindiği gibi Allahu Teala (cc)'nın indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hüküm icad edenler, emanete ihanet eden kafirlerdir.
Hesap gününün düşünen mü'minler, Allahu Teala (cc)'nın hududlarını tahrip ve İslam şeriatını tahkir eden hiçbir siyasi rejimi destekleyemezler.
Ruhlar aleminde gerçekleşen, manevi mukavelenin (Ahd-ü misak'ın) tabii sonucu budur. İnsanlar Allahu Teala (cc)'nın hukuku'na riayet ederlerse, dünyevi saadeti de elde ederler.
Resul-i Ekrem (sav)'in: "Yeryüzünde tatbik edilen bir had cezası; insanlar için, otuz sabah yağmuru yağmasından daha hayırlıdır" (6) buyurduğu malumdur. Bunun mahiyetini ve hikmetini, firaset sahibi mü'minler kolaylıkla kavrayabilirler.
Meselenin özü budur. Allahu Teala (cc) cümlemizi; tagyan eden zalimlerin şerrinden muhafaza buyursun. Birbirimize dua edelim.

(1) Mecmuatu't tefasir İst.: 1979. Çağrı Yay. C: 5, Sh: 142-143.
(2) Molla Hüsrev-Mir'at El Usul-İst.: 1307, C: 1, Sh: 591.
(3) İmam-ı Merginani El Hidaye-Kahire: 1965. C: 2 Sh: 94.
(4) Abdi'l Latifiz Zebidi Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi Ank: 1975 (3 Bsm), C: 12, Sh: 250.
(5) İbn-i Abidin reddü'l Muhtar Ale'd Dürrü'l Muhtar İst.: 1983 C: 8, Sh: 162
(6) İmam Ahmed b. Hanbel-El Müsned İst.: 1401, C: 2, Sh: 402. Aynı mahiyette bir başka rivayet için/ Sünen-i İbn-i Mace İst.: 1401, C: 2, Sh: 848,

Günün Sözü

"“Ümmetimden bana yetmişbin kişi verildi. Onlar cennet’e hesapsız girerler. Yüzleri ayın ondördü gibidir.” (Hadîs-i Şerif—Muhtâru’l-Ehâdis)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.