Fıkıh Köşesi

HİLÂFETİN İLGASI VE KAVMİYETÇİLİK GAYRETLERİ

Soru: "Cumhuriyet tarihi ile ilgili bir tez hazırlıyorum. Birinci Büyük Millet Meclisi'nde, hilafetin ilgası meselesi görüşülürken, Seyyid Bey'in ortaya koyduğu bazı tesbitler vardır. Arapların, "Halifeler Kureyş'tendir" hadis-i şerifini öne sürdüklerini ve Osmanlı hilafetini hiçbir zaman kabul etmediklerini izah etmektedir. Ayrıca, "Hilafet otuz yıldır" hadisini delil getirmekte ve Emeviler ile Abbasiler arasındaki mücadelenin saltanatı getirdiğini belirtmektedir. Bu konuşma metnini size gönderiyorum.(...) Mustafa Kemal'in, "Nutuk" isimli eserinde, hilafetin niçin ilga edildiği anlatılmaktadır. (...) Osmanlı Devleti'nin son yıllarında padişah ile halife, ayrı ayrı şahıslardır. Bilindiği gibi; saltanat önce, hilafet ise daha sonra ilga edilmiştir. (...) Hilafetin ilgasının, Müslümanlarda manevi otorite boşluğunu ortaya çıkardığını söyleyebiliriz. Bu boşluğun, İslami cemaat ile doldurulamadığı görülmektedir. (...) Zihnime takılan meseleler şunlardır: İslami bir hayat yaşayabilmek için cemaat şart mıdır? Bazı eserlerde yer alan, "Zamanın imamına bey'at etmeden ölen kişi, cahiliye ölümü üzerine ölür" mealindeki hadis, sahih midir? Sahih ise, bize getirdiği mükellefiyet nedir? Hilafetin Kureyş'e ait olduğunu belirten hadis-i şerif sahih midir, kaynağı nedir? Eğer bu hadis sahih ise, Osmanlı hilafetinin meşruiyetini savunmak mümkün müdür?"

CEVAP: Her Müslümanın temel hedefi, Allahu Teala (cc)'ya ihlasla ibadet etmek ve imtihanı kazanmaktır. Müslümanların İslami bir hayat yaşayabilmeleri için cemaat haline gelmeleri zaruridir. Resul-i Ekrem (sav)'in: "Dünyanın ücra bir köşesinde bile olsa, üç kişinin, içlerinden birini kendilerine emir tayin etmeden yaşamaları helal olmaz"(1) buyurduğu ve bu inceliğe işaret ettiği malumdur. Hevalarına muhalefet eden ve Allahu Teala (cc)'ya teslim olan kimselerin, İslami cemaatten müstağni olmaları mümkün değildir. Hz. Ömer (ra): "İslam, İslam olamaz, cemaat olmadıkça!.. Cemaat, cemaat olamaz, emiri olmadıkça!.. Emir, emir olamaz, ona itaat olmadıkça!.. Herhangi bir kimseyi, onun kavmi, fıkıh (ilmi) üzere başlarına geçirecek olurlarsa, bu, o kişi için de kavmi için de hayat olur. Herhangi bir kimseyi kavmi, fıkıh (ilmi) olmadan başa geçirecek olurlarsa, bu, o kişi için de kavmi içinde helak (sebebi) olur"(2) diyerek, meselenin mahiyetini ortaya koymuştur. Fukaha, "gayr-i İslami bir siyasi otoritenin hakim olduğu beldelerde yaşayan Müslümanların nasıl amel edecekleri üzerinde" hassasiyetle durmuştur.(3)
Bu tesbitten sonra diğer suallerinize geçebiliriz. "Zamanın imamına bey'at etmeden ölen kişi, cahiliye ölümü üzerine ölür" mealindeki hadis-i şerif mürseldir. Ancak, "Her kim, imama itaatten bir el kadar ayrılırsa, Kıyamet gününde Allahu Teala (cc)'ya ameli hususunda, lehinde hiçbir hücceti olmayarak kavuşacaktır. Her kim de boynunda bey'at olmadığı halde ölürse, cahiliye ölümü ile ölmüş gibi olur"(4) hadis-i şerifi, muhaddisler tarafından sahih olarak vasıflandırılmıştır. İmam-ı Nevevi, bu hadis-i şerifi şerh ederken, "Müminlerin halifesi varken ve meşru bir ma'zereti sözkonusu değilken bey'at etmeyenler" üzerinde durmuştur. Dolayısıyle cahiliye ölümü gibi bir ölümle ahirete intikal etme tehlikesi; halifenin var olduğu dönemde, hevasına kapılarak bey'at etmeyenlerle ilgilidir. Mektubunuzun sonunda yer alan, "Hilafetin Kureyş'e ait olduğunu bildiren hadis-i şerif sahih midir?" şeklindeki sualinize geçebiliriz. Başta Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim olmak üzere, birçok "sahih, sünen ve müsned" isimli eserlerde,"Hilafetin Kureyşe ait olduğunu" belirten hadis-i şeriflere yer verilmiştir.(5) Bu mahiyeti beyan eden hadis-i şerifler, yirmiye yakın sahabe tarafından rivayet edilmiştir. İmam-ı Suyuti, "Hilafetin Kureyş'e ait olduğuna" dair haberlerin mütevatir olduğunu belirtmektedir.(6) Haber-i vahid olduğunu söyleyen muhaddisler de vardır. Mektubunuzda yer alan, "Osmanlı'nın son yıllarında; padişah ile halife, ayrı ayrı şahıslardır. Bilindiği gibi; saltanat önce, hilafet ise daha sonra ilga edilmiştir" şeklindeki tesbitiniz doğrudur. Tanzimat ile başlayan siyasi değişim, "Din ile saltanat işlerinin birbirinden ayrılmasını" ön plana çıkarmıştır. Halbuki, muktedir olmayan bir kimse, halife vasfını haiz olamaz. İbn-i Abidin: "Halife muktedir, yani hükümleri yürütebilir; mazlumun hakkını zalimden almaya, sınırları ve memleketi korumaya, asker sevkine vesaireye gücü yeter olmalıdır."(7) diyerek, zaruri bazı unsurları ifade etmiştir. Osmanlı Devleti'nin son yıllarındaki halifede, bu zaruri şatların hiçbirisi mevcut değildir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) İmam Ahmed b. Hanbel, El Müsned, İst. 1401, C. 2, Sh. 177.
(2) Sünen-i Darimi, İst. 140l, C. 1, Sh. 79; Mukaddeme, 16.
(3) İbn-i Abidin, Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar, İst. 1985, C. 12, Sh. 145.
(4) Sahih-i Müslim, İst. 1401, C. 2, Sh. 1478, Had. No: 1851.
(5) Geniş bilgi için: Sahih-i Buhari, İst. 1401, K. Ahkam: 2, C. 8, Sh. 105; Sahih-i Müslim, İst. 1401, K. İmare, Hd. No: 1820; İmam-ı Şafii, El Umm, C.1, Sh. 140-143.
(6) İmam-ı Suyuti, Mütevatir Hadisler, Ank. 1992, Sh. 149, Hadis No: 90.
(7) İbn-i Abidin, a.g.e., C.2, Sh. 384-385

Günün Sözü

"esûlüllah (sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz, validelerimiz olan) hanımları adına sığır kurban etti. (Rudânî, Cem‘u’l-Fevâid, 2, 3833)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.