Fıkıh Köşesi
TEBLİĞ USULÜNÜN ÖNEMİ VE MÜNKERİN ÖNLENMESİ
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 4227
Soru: "-İnsanları Allahu Teala'nın (cc) yoluna çağıran, iyiliği teşvik eden ve kötülükleri önlemeye çalışan kimseler, Kur'an ve sünnette övülmüştür. Kötülüğü eliyle ve diliyle önlemeye çalışması her Müslümanın vazifesidir. Bu vazifesini, önce aile ve akraba çevresini dikkate alarak yapması gerekir. (..) Size iki meseleyi sormak istiyorum: Birincisi: Akrabalarımın herhangi bir kötülüğüne şahit olduğum zaman sinirleniyorum. Kötülüğü elimle ve dilimle ortadan kaldırmayı arzu ediyorum. Bu tavrım; başta babam olmak üzere, aile büyüklerimin tuhafına gidiyor. Geçtiğimiz ay babam "Oğlum!.. Nehy-i ani'l münker yapıyorum diyorsun ama beni kırıyorsun. Senin hatırın için huyumu değiştiremem. Bana bir daha nasihat etme" dedi. (..) Kötülüklerin önlenmesinde takip edilecek siyaset nedir? İkincisi: İslamı bilmeyen akrabalarıma, İslamı tebliğ ediyorum. Birisinde netice aldığım bir usul, diğerinde netice vermiyor. İnsanların mizaçlarını ve kaabiliyetlerine göre, tebliğ usulü değişebilir mi?"
CEVAP: Mü'minin niyeti, amelinden daha hayırlıdır. Peygamberlerin bıraktığı miras olan ilim ihya edilmeden; "emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l münker" amelinin hakkı ile eda edilmesi mümkün değildir. Mü'minler birbirlerinin hatalarını, sabırla ve mülayemetle tashih etmelidirler. İyiliklerin yayılması ve kötülüklerin önlenmesi için gayret sarfeden her mükellefin, eliyle ve diliyle müslümanlara zarar vermemesi zaruridir. Resul-i Ekrem'in (sav):" Müslüman; Müslümanların dilinden ve elinden selamette olduğu kimsedir" (1) buyurduğu malumdur. Bu mütevatir hadis-i şerif'te; Müslümanın hem tarifi, hem vasfı vardır. Ümmet-i Muhammedin en önemli vasfı, adil olmasıdır. Kur'an-ı Kerim'de: "-Böylece sizi vasat bir ümmet yapmışızdır. İnsanlara karşı hakikatin şahidleri olasınız, bu Peygamber de sizin üzerinize tam bir şahid olsun diye..." (El Bakara Suresi: 143.) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayet-i kerime'de geçen "Ümmeten vasata" (vasat ümmet) tabirinin; adil ümmet manasına geldiğini, bizzat Resul-i Ekrem (sav) haber vermiştir. (2) Adaletten maksad; Allahu Teala (cc)'nın emrine uygun şekilde amelde bulunmaktır.
Bu tesbitten sonra; "kötülüklerin önlenmesinde takip edilecek siyaset nedir?" sualinize geçebiliriz. Feteva-ı Hindiyye'de: "-Bir mükellef; münkerle (kötülükle) iştigal eden bir kimseyi gördüğünde, ona bunun vehametini mülayemetle anlatması ve rıfk ile söylemesi uygun olur. O şahıs nasihatı kabul etmez ise; azarlamadan ve sabırla tekrar izah etmekte fayda vardır. (....) Emr-i bi'l marufu (iyiliği emretmeyi) sadece Allahu Teala (cc)'nın rızası için yapmak gerekir. Bu işi yapan kimsenin niyetinin, ilay-ı kelimetullah olması zaruridir. Ayrıca emredilen şahsa karşı, şefkatli ve mülayim olmak da şarttır." (3) hükmü kayıtlıdır. Kötülükleri önlemeye çalışan her mükellef, sabırlı olmalı ve itidale riayet etmelidir. Ayrıca "-Hatanın, unutmanın ve zorlandıkları şeyi yapmalarının günahı ümmetimin üzerinden kaldırılmıştır" (4) hadis-i şerifindeki keyfiyeti asla unutmamalıdır. Zira bir Müslüman; hataen, unutarak veya istemeyerek, o münkeri işlemiş olabilir. Bu durumda, o Müslümanın günahkar olarak vasıflandırılması caiz değildir.
Tebliğle meşgul olan kimsenin takip edeceği siyasete gelince: Kur'an-ı Kerim'de, Resul-i Ekrem (sav)'e hitaben: "-(İnsanları) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et!.. Onlarla mücadeleni, en güzel yol hangisi ise onunla yap!.." (En Nahl Suresi: 125) emri verilmiştir. Dikkat edilirse; "Hasen" (güzel) değil "Ahsen" (en güzel) bir yolla mücadele edilmesi tavsiye edilmiştir. Burada çok önemli bir incelik vardır. Müfessirler, bu ayet-i kerime'nin tefsirinde: "-İnsanları İslam dinine davet ederken, onların liyakat ve istidatlarını dikkate almak vaciptir. Zeka yönünden üstün olan ve eşyanın hakikatini öğrenmek isteyen kimselere tebliğ, kat'i delillerle ve hikmetle yapılır.
Selim fıtrat sahibi olanlara, mev'izeyi hasene (güzel vaazlar) yeterli olabilir. İnatçı, münazara ve münakaşadan hoşlananlara; adab-ı münazara ve bir takım mantıki izahlarla tebliğ yapılır" (5) diyerek, insandan insana değişebilecek bir usul üzerinde durmuşlardır. Nasıl mütehassıs bir doktor; önce hastalığın teşhisini yapıyor, sonra tedavide takip edeceği usulü belirliyorsa, tebliğle meşgul olan kimsenin de aynı titizliği göstermesi gerekir. Önce muhatabanız olan kimsenin; dünya görüşünü, ilgi duyduğu meseleleri, eğitim durumunu ve mizacını öğrenmeye gayret ediniz. Bu teşhis safhasıdır. Teşhisten sonra, nasıl tedavi edilebileceğini araştırmanız ve ilim ehli ile istişare etmeniz gerekir. Bu usule riayet etmenizi tavsiye ederim. Tebliğ ile meşgul olan Müslümanların, mülayemet, müsamaha ve sabır noktasında hassasiyet göstermeleri gerekir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) İmam-ı Suyuti- Mütevatir Hadisler- Ankara: 1992 Sh: 31 Had. No: 5.
(2) İbn-i Kesir- Tefsiru'l Kur'an'il Aziym- Beyrut: 1969 C: 1 Sh: 191.
(3) Şeyh Nizamüddin ve Heyet- Feteva-ı Hindiyye- Beyrut: 1400 C: 5 Sh: 352
(4) Nureddin El Azizi- Şerhu'l Camiu's Sağir-Kahire: 1324 C: 2 Sh: 294, Ayrıca El Acluni- Keşfu'l Hefa- Beyrut: 1351 Had. N0: 1393.
(5) Geniş bilgi için/ Mecmuatu't Tefasir- İst: 1979 C: 3 Sh: 656 vd.