Fıkıh Köşesi
ORUÇ TUTMAMAYI MÜBAH KILAN ÖZÜRLER
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 6164
Soru: "Türkiye'de; 28 Şubat süreci ile birlikte, Arap ve Türk Müslümanlığı ayırımı ön plana çıkarıldı.Türkiye Müslümanlığının sevgiye, Arapların din anlayışının ise korkuya dayandığı iddia ediliyor. (...) Bir televizyon programında, oruç tutmamayı mübah kılan haller konusunda, bugüne kadar duymadığımız bazı görüşler ortaya atıldı. Bu ibadetin edasına engel olan özürler nass ile sabit midir? (...) Bir feminist kadın; İslam'ın akıl dini olduğunu ileri sürdü ve hayız halinin oruç tutmaya engel olmadığını iddia etti. Hayız ve nifas hali, oruç tutmaya engel midir, değil midir?"
CEVAP: Oruç tutmamayı mübah kılan özürler, nass ile sabittir. Kur'an-ı Kerim'de: "Ey iman edenler!.. Sizden evvelkilere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldı. Ta ki, korunasınız. (O Ramazan ayı) sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta yahut sefer üzerinde olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. (ihtiyarlığından veya şifa ümidi olmayan hastalığından dolayı) oruç tutmaya gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye (lazımdır). Bununla beraber kim gönül isteği ile bir hayır yaparsa, işte bu onun için daha hayırlıdır. Oruç tutmanız sizin hakkınızda (fidye vermenizden) hayırlıdır." (El Bakara Suresi: 183-184) hükmü beyan buyurulmuştur.
Bu ayet-i kerimede belirtilen özürlerin keyfiyetini, maddeler halinde izaha gayret edelim. Birincisi: Oruç tutmamayı mübah kılan özürlerin başında hastalık gelir. Hasta; nefsinin telef olmasından veya bir azasını kaybetmekten korkarsa, bi'licma oruç tutmaz.(1) İmam-ı Merginani: "Hastalığın artması veya uzaması bazen ölüme götürebilir. Bu durumda ondan sakınmak (artmasından veya uzamasından kaçınmak) vacib olur"(2) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Hastalık, tecrübe veya fıskı zahir olmayan müslüman bir doktorun haber vermesiyle sabit olur.(3) Dürri'l Muhtar'da; hastalığın zann-ı galible, tecrübeyle veya Müslüman, kamil, hali gizli bir doktorun sözü ile sabit olacağı kaydedilmektedir. İbn-i Abidin: "Müslüman, kamil, hali gizli bir doktorun sözü ile..." hükmünü şu şekilde izah etmektedir: "Kafirin sözüne ise güven olmaz. Çünkü, maksadı ibadeti bozmak olabilir. Mesela; teyemmümle namaza başlayan bir Müslüman, kafirin su vaadetmesi ile namazını bozamaz. Kamil'den murad; tıb ilminde yeterli bilgisi olan doktordur. Az bilgisi olanın sözüne uymak caiz değildir. "Hali gizli" bazılarına göre, adil olması şarttır. Zeylai, kesinlikle buna kaildir. Ama Bahır'la, Nehir'in sözlerinden anlaşılan, bu kavlin zayıf olduğudur. Ben derim ki; bu şartları haiz olmayan bir doktorun sözü ile amel eder de orucunu bozarsa, zahire göre keffaret lazım gelir. Nitekim alametsiz ve tecrübesiz orucunu bozsa, galebe-i zann bulunmadığı için keffaret lazımdır. Halk bundan gafildir."(4). Sonuç olarak; mü'min, adil ve mütehassıs bir doktorun, mükellefin sıhhi durumu ile ilgili hükmü esastır.
İkincisi: Ramazın-ı Şerif ayında sefere çıkacak olan bir mükellef; geceden oruca niyyet etmeyebilir. Bu mübahtır. Ancak oruca başladıktan sonra yolculuğa çıkan kimse için, o günün orucunu bozmak mübah olmaz. Şayet devam etmeyip; yolculuğa çıktıktan sonra iftar etmiş olursa, bu kimseye sadece kaza gerekir, keffaret gerekmez. Ancak, önce orucunu bozup, sonra yolculuğa çıkan kimsenin durumu böyle değildir. Bunu yapan kimseye; hem kaza, hem keffaret gerekir. (5)
Üçüncüsü: : Oruç tutmaya gücü yetmeyen şeyh-i fani (ihtiyar kimse), iftar eder ve her gün için bir yoksula fidye verir. İmam-ı Merginani: "Bu hususta asıl olan Allahu Teala (cc)'nın: "Oruç tutmaya gücü yetmeyen (takat getiremeyen)ler üzerine de bir yoksul doyumu fidye vermek lazım gelir" hükmüdür. Şayet oruç tutmaya gücü yeterse, yani kaadir olabilirse, fidye batıl olur. Çünkü oruca fidyenin halef olabilmesinin şartı, acziyetin devam etmesidir"(6) hükmünü zikretmektedir. Şeyh-i fani vasfını haiz olan kimseler; dilerlerse fidyelerini Ramazan-ı Şerif ayının başında bir defada verirler. İsterlerse bunu ayın sonuna bırakabilirler. Dördüncüsü: Hamilelik ve çocuk emzirmektir. Birçok muteber kaynakta: "Zann-ı galib ile kendi hayatından veya çocuğunun hayatından korkan hamile, yahut zahir rivayete göre anne olsun, sütanne olsun emzikli kadınlar oruç tutmayabilirler" hükmü kayıtlıdır. Bu durumda olan kadınlar, daha sonra oruçlarını kaza ederler.(7)
Beşincisi: Hayız ve nifas halidir. Hz. Aişe (r.anha) validemizin "Bizlerden birisi Resul-i Ekrem (sav)'in zamanında hayızdan temizlendikten sonra orucunu kaza eder, namazını ise kaza etmezdi" buyurduğu sabittir.(8) Mü'min kadınlar; hayız ve nifas halinde iken geçen Ramazan-ı Şerif orucunu bilahare kaza ederler. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) Şeyh Nizamüddin ve heyet -Feteva-ı Hindiyye - Beyrut: 1400, C: 1, Sh: 207.
(2) İmam-ı Merginani - El Hidaye- Kahire: 1965, C: 1, Sh: 126.
(3) İbn-i Hümam - Fethu'l Kadir - Beyrut : 1315 D. Sadr Mtb., C: 2, Sh: 79.
(4) İbn-i Abidin - Reddü'l Muhtar - İst: 1983, C: 4, Sh: 340.
(5) Şeyh Nizamüddin ve heyet - A.g.e. C: 1, Sh: 206.
(6) İmam-ı Merginani - A.g.e., C: 1, Sh: 127.
(7) İbn-i Abidin - A.g.e. C: 4, Sh: 338 , Ayrıca Şeyh Nizamüddin ve heyet - A.g.e. C: 1, Sh: 207.
(8) İbn-i Hümam - A.g.e. C: 1, Sh: 114.