Allahü Teâlâyı İyi Tanımanın Alâmeti
- Ayrıntılar
- Kategori: Genel yazılar
- Gösterim: 1246
İslam büyükleri takdiri ilahiye, Allah'dan gelene rızaları tamdı. Bunun için, başlarına gelen sıkıntılardan, belalardan üzüntü değil zevk duyarlardı. Bunların acıları hissetmezlerdi.
Sırri-yi Sekati hazretleri, “Allahü teâlâyı seven, Ondan gelen belaların acısını hiç duymaz. Bir değil, yetmiş kılıç darbesi alsa yine duymaz” buyurdu.
Þakik-i Belhi hazretleri yine buyuruyor ki: "Musibete sabretmeyip feryat eden, Allahü teâlâya isyan etmiş olur. Ağlamak, sızlamak, bela ve musibeti geri çevirmez."
Þakik-i Belhi hazretleri de, “Sıkıntıya sabrın mükafatını bilen, sıkıntılardan kurtulmaya heves bile etmez” buyurdu.
Sıkıntılara karşılık verilecek nimetleri hatırlayarak, sıkıntı hafifletilebilir. Nitekim Allahü teâlâyı sevenler, birçok acılara katlanmışlar, hatta o acıları duymamışlar bile Nitekim, Mısır halkı günlerce yemeden içmeden Hz.Yusuf’un güzelliğine bakakaldılar. Onun güzel yüzüne bakmakla açlıklarını unuturlardı. Bundan daha önemlisi de Mısır’ın ileri gelen kadınları, Hz.Yusuf’un güzel cemaline bakarak, ellerini kestiler, fakat acısını duymadılar.
İbni Mübarek hazretleri buyurdu ki: “Musibet birdir. Musibetin geldiği kişi, feryat eder, ağlar, sızlarsa, iki olur. Birisi musibetin kendisidir, diğeri sevabın gitmesi. İkincisi öncekinden daha büyüktür. Sabredenlere verilen sevabın miktarını Allahü teâlâdan başkası bilmez.”
Hadis-i şerifte, “Acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesi ve kimseye şikayet etmemesi, kişinin Allahü teâlâyı iyi tanımış olmasındandır.”
Başa gelen sıkıntılar, belalar insana kul olduğunu hatırlatır. İnsanı azgınlıktan korur.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: “Firavun 400 yıl yaşamıştı. Bir kere başı ağrımamış, ateşi olmamıştı. Bir kere başı ağrısaydı, herkesin kendine tapınmasını istemesi hatırına gelmezdi.”
Âhırette, dünyada iken yapılan iyi amelleri işliyenler, belli bir ölçü, oran dahilinde mükâfatlandırılacaktır. Meselâ namaz kılan, oruç tutan, diğer hayırlı amelleri işliyen kimselere, bire on, yetmiş, yediyüz misli gibi sevâb verilecektir. Ancak, dert ve belâlara sabredenlerin mükâfatları karşılıksız verilecektir. Nitekim hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Kıyâmet gününde her amelin mükâfatı ölçü ile verilir. Ancak belâ ehline mükâfat ölçü ile verilmez, hesâbsız bir şekilde verilir. Dünyada sağlıklı ömür sürenler, bu hâli görünce imrenerek derler ki: “Ah ne olaydı biz de dünyada belâlarla parça parça olsaydık da bu sevâbdan mahrûm kalmasaydık.”
Mehmet Oruç