Bakmak ayrı, görmek ayrıdır:

“Onları, sana bakıyor görürsün. (Halbuki) on-lar görmezler.” (S. Â’raf 198) (Çünkü, girdaba düşen, Hakk’ı görmez.)

“Göklerde ve yerde (Allahü Teâlâ'nın varlığına, birliğine ve kemâl-i kudretine delâlet eden) nice âyetler var ki, onların üzerine uğrarlar da, ondan yüz çevirib geçerler, (görmek istemezler.)” (S. Yûsuf 105)


Pek çok insan görünüşe müptelâdır. “Onlar, bu dünya hayatından  sâdece bir zâhir (görünen yüzü) bilirler. Âhiretten ise tamamen gâfildirler.” (S. Rûm,7) (Dünyanın sonu nereye varacağını düşünmezler.)


Zâhire takılan bir göz, hakîkati göremez. Meselâ: Zâhirde yağmur buluttan, meyve ağaçtan gelir. Hakikatte her şeyin Yaratıcısı olan Rabb'imiz Teâlâ tarafından, yağmur bulut vâsıtasıyla indirilir, meyve de ağacın dalları ile gönderilir.

“Pencereye bakmakla pencereden bakmak aynı şey değildir. Pencereye bakan lekeleri, pencereden bakan ise güzellikleri görür. İki adam hapishane penceresinden dışarı baktı... Birisi çamuru gördü, diğeri yıldızları...” (Dale Cernagie)

Yarısı dolu bir bardak iki kişiye gösterildiğinde birisi, “Yarısı boş bir bardak görüyorum” derken diğeri, “Yarısı dolu bir bardak görüyorum” diyor. Halbuki ikisi de aynı dünyada yaşayan insanlar; fakat  kâinata ve hâdiselere bakış tarzları farklı... Bu bakımdan bize düşen, zâhire takılıp kalmak değil, hakîkati görebilmektir.
Hakîkî mahkûm, demir parmaklıklar arasındakiler değil, zâhirî hapishânede maddeye takılıp kalanlardır.

sadakat.net/forum

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.