Korkulması gereken şeyler

Hulefa-i Raşidin’in üçüncüsü, cennetle müjdelenenlerden birisi, meleklerin bile kendisinden hayâ ettikleri; Hazreti Osman radıyAllahü anh buyuruyor ki:

Mü’min altı şeyden çok korkmalıdır. Ona göre kendini hazırlamalıdır.

1- İmansız gitmekten korkmalıdır. Allah korusun, bir insan, imanlı, ibadetli dahi olsa, son nefesini imanla veremediyse, hiçbir kıymeti olmaz.

İnsanlar dört kısma ayrılır:
a- Müslüman bir anne ve babadan dünyaya gelir, Müslümanca yaşar ve imanla son nefesini verir.
b- Kâfir bir anne ve babadan dünyaya gelir, imanla şereflenir, imanla dünyadan göçer.
c- Müslüman anne ve babadan dünyaya gelir, imanını muhafaza edemez, mürted olur ve imansız gider.
d- Kâfir bir anne ve babadan dünyaya gelir, kâfir olarak yaşar ve küfür üzere dünyadan ayrılır... İlk ikisi güzel, son ikisi ise felâkettir.

ÖNEMLİ OLAN SON NEFESTİR!

Önemli olan son nefestir. Yüce Rabbimizin, üzerimizdeki nimetlerini saymakla bitiremeyiz. Bizi O yarattı ve yaşatıyor. İmanla şereflendirdi. En büyük nimet, bir insanın son nefesini imanla verebilmesidir. Bundan daha büyük lütuf, bundan daha büyük nimet olmaz. Çünkü insan, nasıl öldüyse öyle haşrolunur. Ne yersek yiyelim, son lokmanın tadı kalır ağzımızda. Tatlı ise tatlı, acı ise acıdır.

Bunun önemini bildikleri için, büyüklerimiz hep Hüsn-ü Hatime’ye (son nefesin imanla verilmesine) çok dua etmişlerdir.
Hatim dualarında da çok duyarız: “Ya Rabbi! İmanla, Kelime-i şehâdet getirerek çene kapamamızı nasip eyle!” Biz de bu duaya bütün kalbimizle amin diyoruz...

İmanla kabre girebilmek için dünyayı sevmemek lâzımdır. Dünyayı çok seven, ondan ayrılmak istemez. Hastalığı ağır olan kimse artık hayatından ümit keser, doktorları da hastaya tedâvinin çâre olmayacağını bildirirler. Böyle bir adam, yakın bir zamanda bütün sevdiklerinden ayrılacağını hisseder. Kişi sevdiği ile beraber olmayı çok ister, sevdiklerinden bir daha buluşmamak üzere ayrılmanın ne kadar zor olduğunu düşünür, sonra kendi kendine sorar: “Ben ölmek istemiyorum. Servetimi elde edebilmek için ne sıkıntılar çekmiştim. Yiyip, içip keyif süreceğimin tam zamanı idi. Kimdir beni bu sevdiklerimden ayıran?..” Sonra düşünür ki her şey takdiri ilâhi ile oluyor. O istemezse hiçbir şey olmaz. Şeytan da onu tahrik eder ve dedirtir ki: “Ya Rabbi bana bu kötülüğü neden yapıyorsun!?”

Takdir-i ilâhiye yapılan bu itirazdan sonra o kimsenin imanla son nefesini verebilmesi artık çok zor hale gelir.
Bizimle kabrimize gelmeyen ve bizi yalnız bırakan şeylere gönül vermeyelim. Dünya bizi terk etmeden önce biz onu terk edelim. Sevgisini kalbimizden çıkaralım.

Hadis-i şerifte; “Dünya sevgisi, bütün kötülüklerin başıdır” buyurulmaktadır.

HESABI BİR GÜN SORULACAK!..

2- Sol omuzumuzda taşıdığımız meleğin günâhlarımızı yazmasından korkmalıyız. Birçok günâhı çekinmeden işliyoruz. Belki bunun birçoğunun farkında bile değiliz. Fakat onlar yazılıyor, kaydediliyor, hesabı bir gün sorulacaktır.

Muhammed bin Münkedir hazretleri bir gün evinde Kur’an-ı kerim okurken başlar ağlamaya. Ağlamaktan okuyamaz hale gelir. Çocukları endişelenirler. Komşularından Ebu Hazım hazretlerini çağırırlar. “Babamıza biraz teselli verir misiniz?” diye.

Ebu Hazım gelir, selam verir ve sorar: “Kardeşim niçin ağlıyorsun? Hane halkını korkuttun?..” O da şöyle cevap verir: “Okuduğum âyet-i kerimede mealen (İnsanlar kıyamet günü amel defterlerini okuyunca, hiç hesaplarında olmayan günahlarını görecekler) buyuruluyor, ona ağlıyorum!..”
Bunu duyan Ebu Hazım da onunla beraber başlar ağlamaya... Çocukları derler ki: “Biz seni babamızı teselli edesin diye çağırdık, sen ise onu daha çok ağlattın!..”

Çocuklarına veya bir başkasına haram lokma yediren kişi kul hakkına tecavüz etmiş sayılır. Kıyamet günü kendilerine haram lokma yedirenden davacı olurlar...

Korkulması gereken şeylerin üçüncüsü, yaptığımız hayırların şeytan tarafından iptâl edilmesidir.
Ezeli düşmanımız olan Şeytan, bize yalnız günâh işletmekle kalmıyor, elde ettiğimiz sevaplarımızı da bir yolunu bulup yok ediyor.

“ARZUN YERİNE GELDİ!”

Amellerimize riya karışırsa ondan hiçbir hayır göremeyiz. Kıyamet günü hesap vermek üzere getirilen bir âlime; “Nasıl geçirdin ömrünü?” diye sorulur. O da “İlim öğrettim, talebe yetiştirdim” der. Melekler o zaman derler ki: “Doğrudur. Bunları yaptın ama Allah için yapmadın. ‘Ne iyi insandır, ne büyük âlimdir’ desinler diye yaptın! Onu da dediler. Arzun yerine geldi!”

Bir zengin getirilir. Ona da sorulur. O da sadaka verdiğini, insanlara yadım ettiğini söyler. O da dünyadaki hayırlarını Allah için yapmadıysa derler ki: “Doğrudur. Bunları yaptın ama, ‘ne cömert insandır, ne kadar merhametlidir’ desinler diye yaptın. Sen de dilediğine kavuştun...”

Bir mücâhide sorulur; O da şöyle cevap verir: “Ben kâfirlerle olan muharebede canımı feda edercesine düşmanla harb ettim, şu kadarını öldürdüm.” Ona da “Bunu ‘ne yiğit adamdır, ne cesurdur’ desinler diye yaptın. Senin de gâyen yerine geldi. İnsanlar, seni takdir ettiler. Allah için savaşsaydın mükâfatını bugün görürdün” derler.

Yaptığımız hayırlara, ibadetlere kibir, ucub karışırsa hepsini yakar.
“Sonu tövbe ile biten bir günâh, sonu ucubla biten bir ibadetten daha hayırlıdır” demişler.

HAZIRLIKSIZ YAKALANIRSAK!..

4- Azrâil aleyhisselâmın ruhumuzu ansızın almasından korkmalıyız. Hazırlıksız yakalanırsak büyük sıkıntı çekeriz. Ölümün gecikmesi için zaman talebimiz neticesiz kalır.

Sekerat-ı mevt hâlindeki adam ölüm meleğine yalvarır: “Bana bir gün müsaâde eder misin?” O da “hayır” diye cevap verir. “Hiç olmazsa bir saat olsun ne yapacaksam yapayım, tövbe edeyim, vasiyetimi yazayım.” Bu da şöyle cevaplandırılır: “Binlerce saat Rabbimiz sana ömür ihsan etti. Değerlendirseydin ya onları!..”

İnsan, her an ölebilir. Ölümün mevsimi, gecesi gündüzü yoktur. Hasta olanı da ölebilir, sıhhatli olanı da. Genç ihtiyar ayırımı da yapılmaz.
Ya ölmemeyi garantilemeliyiz veya ölüme daima hazır olmalıyız. Ki, emin olmak, garantilemek mümkün olmadığına göre hazır olmalıyız.

GAYE DÜNYA OLURSA!..

5- Dünyanın gaye edilmesinden korkmalıyız. Gaye, dünya olursa ahiret unutulur. Biz, dünya için değil, ahiret için yaratılmışız Rabbimizin rızası gayemiz olmalıdır. Dünyanın tamamı bizim olsa bile birkaç gün sonra hepsini bırakıp ayrılacağız.

6- Hane halkının bizi haram kazanmaya zorlamasından korkmalıyız. İnsan, hanımını, çocuklarını sever, onları kırmak istemez.
Onların isteklerini gücümüz yettiği nisbette yerine getirmeliyiz. Aşırı talepleri için borçlanmak ve bu borçları ödemekte zorlanmak akıllı adamın yapacağı iş değildir.

Hele haramlara bulaşmak hiç uygun değildir. Haram lokmanın vücutta kalıcı tesiri vardır. Duaların kabul olmamasına sebep olur.

“YEDİĞİNE DİKKAT ET!”

Bir gün bir adam Süfyan-ı Sevrî hazretlerine gelir, “cemâatle kılınan namazın hangi safında durmak daha çok sevaptır?” diye sorar. O da şöyle cevap verir: “Sen yediğin lokmana dikkat et, helâlinden olsun, hangi safta durursan fark etmez!..”

Çocuklarına veya bir başkasına haram lokma yediren kişi kul hakkına tecavüz etmiş sayılır. Kıyamet günü kendilerine haram lokma yedirenden davacı olurlar.

Yüce Rabbimiz bize bu altı korkuyu hep yaşatsın...

M.Said Arvas

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.