Haclı Seferi'nin Gizli Adı;Oryantalizm

 İslam Dini'nin karşılaştığı en tehlikeli hareket olarak sayılabilecek 'Oryantalizm Hareketleri' Haçlı Seferleri'nin gizli casusları olan oryantalistler tarafından, sinsice sürdürülen fitne ve fesat hareketidir.  Müslüman Doğu Medeniyeti'nin (din, edebiyat, dil ve kültürü içine alacak şekilde) bütün unsurlarını inceleyerek, İslam Dünyası hakkında batılıların sistematik bir bilgiye sahip olmalarını sağlayan, İslam ve batı medeniyeti arasındaki mücadelede batı lehine veriler elde etmeye çalışan bir akımdır.

Oryantalizm'in Arapça karşılığı 'İstişrak', mensupları ise 'Müsteşrik' olarak isimlendirilir.  Doğu ve batının nikahlandırılması neticesinde, İslam Dini ve batıl dinler arasında bir ara yol sentezi ve sömürge doktrini oluşturmak üzere, emperyalistlerce düşünülmüş sinsi bir harekettir.

Oryantalistler bu durumu şöyle özetlerler;' Batı'nın doğu üzerine tahakkümünü kurmak, kendi çıkarlarına göre yeniden yapılandırmak amacıyla geliştirilen bir yoldur. Onlar milletlerin dilini, dinini, ırkını, tarihini, öğrenirler ve size anlatırlar. Onlara nasıl düşünmeleri gerektiğini tembih ederler. Bu yol bir çeşit siyasi kontrol aracıdır.'
 Oryantalizm kavramını dünya kamuoyuna sunan Edward Said, 'Oryantalizm Eleştirileri' adlı kitabında şöyle der: Oryantalizm, gerçek doğuyu değil, şarkiyatçıların görmek istedikleri bir Þark'ı aksettirir. Doğu'yu tasvir eden, şekillendiren, parmaklarında oynatan, kısacası, Þark'a hakim olmak, O'nu yeniden kurmak ve O'nun amiri olmak için batının bulduğu bir yoldur. Ana tema batı insanının ve batı medeniyetinin doğudan üstün ve güçlü olduğudur. Bu gücü kabul ettirip, kendilerini ilahlaştırmaları ancak ve ancak, Doğu'yu siyasi, iktisadi ve dini yönden kıskaç altına almak, izinsiz düşünmesi, yaşaması ve hareket etmesi hatta nefes almasına dahi kota koymakla mümkün olacaktır. Siyasi iktisadi ve  dini yönden kıskaca alınacak kurt kapanı bellidir: 'Oryantalizm'.
 Madem ki, Oryantalizm Doğu'yu dize getirme savaşıysa, ilk önce doğu denince akla gelen şeyi insanların kafalarından ve kalplerinden atmak gerekiyordu. Neydi sizce O ? Elbet te ki İslam!… İslam'ın kutsal değerlerinin içi boşaltılmalıydı. Tıpkı hristiyan rahiplerin dinlerini kendi elleriyle tahrip ettikleri gibi. İslam Dini'nin de yine İslam alimleri, aydın ve düşünürleri tarafından tahrif edilmesi gerekiyordu. Fıtratı gereği insan bir din, ülkü ve ideale bağlanmadan yaşayamaz. Gerçekten uzak, ilim ve akıldan uzak çelişkiler yumağı haline getirilen, her sayfası diğer sayfasını yalanlayan bir kitap haline gelen İncil, papaz ve rahiplerin elinde karalama defteri haline geldi. Yüzlerce İncil adında kitaplar çıktı. Tahrif edilen bu çelişkiler yumağı, asla insanların fıtri ihtiyacı olan bu idealleri ve inanç boşluğunu dolduramazdı. Rönesans hareketleriyle kilisenin egemenliğinin bitmesinden sonra, hristiyanlık hepten canlılığını kaybeden ölü bir din haline geldi. Hayat nizamı olma dinamizmini kaybetti. Hristiyan dünyası artık ölü bir dine bağlanmak istemiyordu.
 Batı bu buhranlar içerisinde kıvranırken, dünyanın doğusunda İslam, yeterli dinamizme sahip olan evrensel hayat nizamı hakimiyetini sürdürüyordu. İslam öyle bir güce sahipti ki dilleri, renkleri, kültürleri ayrı olan insanları tek bir ilahi potada eriterek kardeşliğe dayalı bir ümmet  oluşturmuştu.
 Batı, İslam ve İslam Dünya'sı imajını zedelemeyi başarırsa, doğu diye tarif edilen İslam Dünyasını da alt edebilecekti. Oryantalistler/ müsteşrikler, yapacakları faaliyetleri çoktan sıralamışlardı bile. Dilleri araştırmak gayesiyle materyal toplamaya başladılar. Arapça öğrenen araştırmacılar, İbn-i Sina'nın felsefe ve tıp kitaplarını, dil bilgisi ve kültürel kitapları bastılar. Doğu ile yapılan ticaretlerde mutlaka Avrupa'da basılmış düşünce ve fikir kitaplarını taşıdılar. Kendilerinin sahip oldukları güç ve şatafat, doğu insanının ilgisini çekiyor, Avrupa'dan gelen bütün her şey beğeni topluyordu. Doğu ve batı arasındaki bu sıcak ilişkiler, bilimsel araştırmalar, ilim kültür ve din alışverişi, oryantalizm ağının kurulmasına yardımcı oldu. 19. yy da ise bütün bu çalışmalar yavaş yavaş meyve vermeye başlamış düzenli bir faal hareket başlamış oluyordu. Bütün bu ön hazırlık çalışmalarıyla batı, doğuya şirin gözükmeyi başarmıştı. Artık vakit tamamdı. Oryantalizm hedeflerini gerçekleştirmeye başlayabilirdi. Hedefler şöyle sıralanıyordu.
a) Dini hedefler:
-Kur'an’ın yüce Allah'ın kelamı olduğu hakkında, şüphe uyandırmak ve kur'an-ı kötülemek,
-Hz. Muhammed (s.a.v)'in risaletinin doğruluğu hakkında şüpheler uyandırmak, hadislerin uydurma sözler olduğunu empoze  etmek,
-İslam kaynaklarının asılda Yahudi ve hristiyan kaynaklarından alındığı ileri sürmek fıkıh, akaid, rivayetler, sahabiler ve İslam alimlerini küçük düşürücü şüpheler uyandırmak.
b) Siyasi hadefler:
 Başta dini sebeplerle başlayan Oryantalizm, siyasi hedeflerine de ulaşabilmiştir. Müslüman ülkeleri sö mürge haline getirip, yeni koloniler kurmak ve kendi memurları ile yerli yerli halkları yönetmek en büyük hedeftir. Bugün batı dünyasının Haçlı Seferlerini başlatması, milyarlarca müslümanı karşısına alması beklenemez. Bunun yerine daha sistematik, daha sinsi, daha ucuz ama getirisi daha çok bir yol olan, Haçlı Hareketleri'nin ajanları olan oryantalistleri öncü kuvvetler olarak göndermişlerdir. Bu hareket halen hızla devam etmektedir.
 Haçlı Seferleri'nin öncü kuvvetleri olan Oryantalistler, İncilleştiremedikleri Kur'an-ı tahrif etmeye çalışarak,  İsa'laştıramadıkları Hz. Muhammed (s.a.v)'i resimlerle çizerek intikam almaya çalışıyorlar.
 Oryantalistler, Kur'an-ın Hz Muhammed'in bir uydurması olduğunu, içine girdiği psikolojik bir bunalımdan çıkış yolunu anlatan bir kitap olduğunu söylediler. Kur'an-ın yahudilik ve hristiyanlık dan derlendiğini, çoğu olayların israiliyyat olduğunu, Kur'andaki müşriklerin dediği gibi 'eskilerin masalı' olduğunu ifade ettiler. Þöyle diyorlardı, 'Muhammed kendisini kuşatan dış çevrenin şartlarından etkilenmiş, bundan kurtulmak içinde inanç ve düşünceler arasında yeni bir yola girip, yeni bir dinin davetçisi olduğunu bilmiyordu. Muhammed'in kitabı Mekke hayatının bir yansıması veyahut bir hareketidir.
 Kur'an’ın beşerilik iddiası tutmayınca, Oryantalistler Kur'an-ın tarihselliği üzerine durmuş, tarihin belirli sayfaları arasına hapsetmeye çalışmışlardır. Zaman aşımından dolayı tarihi bir kitap olduğunu ve çağımıza hitap edemeyeceğini söyleyerek devre dışı bırakmaya çalıştılar. Nitekim Fazlurrahman'ın sahiplendiği bu görüş büyük yankılar uyandırmıştır. Arap toplumunun o günkü durum ve şartlarda zorunlu sebeplerden dolayı Kur'an-ı örnek aldığını, bundan dolayı Kur'an’ın fiili yaşamda ezeli olmadığını, ayrıca Kur'an’ın kadim olamayacağını iddia etmiştir. Bütün bu safsatalara rağmn müsteşrikler Müslümanların Kur' an’a olan güvenini sarsamadılar. Çünkü Allah Teâlâ Kur'an-ı koruyacaktı.
 'Þüphesiz ki zikri (Kur'an-ı) biz indirdik ve O'nun koruyucuları da gerçekten biziz.' (Hicr: 9) 
 Kur'an-ı İncilleştirmeyi başaramayınca sünnete yönelmeye başladılar. Þüphe ve kuşku uyandırmaya çalıştılar. Kendileri önce Kur' an’ın anlaşılmasına basamak olan sünnet ve hadis mefhumunu tahrif edecekler, sonrada Kur'an-ı tahrif edeceklerdi. Kur'an-ı aydınlatan hadis ve sünnetlerin müphem (belirsiz), anlamsız, şartlara ve adetlere uydurulmasıyla, sadece ismi kalan bir hikayeler manzumesi oluşturulacaktı. İslam Dini'ni oluşturan bütün emir ve hükümlerin anlaşılmasında Rasulullah (s.a.v)'in hadislerinin ve sünnetlerinin önemi malumdur. Dolayısıyla Kur'an'a kaynak olmasındaki önemde malumdur. Çünkü bu dinin merkezi ve ekseni sünnettir. Kur'an dan sonraki ikinci kaynak olan ve Müslümanların ittifak ettikleri hidayet kaynağının söndürülmesi gerekmekteydi. Zira şüphe duyulacak(!) istismara maruz o kadar çok konu vardı ki. Hangi sözün hadis olduğundan tutunda, hadisin elfazlarına, hangisinin sahih olup olmadığına, ravisinin durumuna, ravi zincirine kadar o kadar çok konu vardır ki, çalışma bu noktadan başlayabilirdi. Maksat şüphe düşürerek sağlam ve sıhhatli bilgisi olmayan kişi yada kişilerin İslam konusundaki görüş ve inancında büyük sarsıntılar meydana getirmekti.
 Bunun için, Hz Muhammed (s.a. v)'in Müslümanlar nazarındaki şahsiyetinin ayaklar altına alınması ve O'nu yermek adına, tıpkı kendi peygamberlerine yaptıkları gibi  O'nun ve Efendimizin (s.a.v)'in resimlerini çizdiler, bazende Salman Rüşti gibi oryantalistleri kullanarak aleyhlerinde konuşturdular .Dilimizin ve düşüncelerimizin dahi varamadığı halde onlar, kah Efendimizi terörist olarak gösteriyorlar, kah Dante'nin yaptığı gibi O'nu cehennemde gösteriyorlardı. Fikir ve düşünce özgürlüğü adına kutsallarımıza karşı nabız ölçüyorlar ve biricik önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in değerini düşürmeye çalışıyorlardı.
 Tahrif edilmiş bir İncil ve çarmıha gerilmiş bir resime inanan bu zavallıların maksadı, nakil yolu ile gelen haberlere itimattan daha ziyade, akıl ve tanıklık ile ortaya çıkan materyal bir inanış içinde olmaları sebebiyledir. Çarmıha gerilmiş İsa (a.s) inancı ile, resim olarak çizilmiş Meryem (a.s)'ı, göklerde çizilen tanrı ve etrafında dönen güya melek resimleri sizce neyin alameti olabilir ki?
 Mc Donald adlı müsteşrik, Müslüman toplumunun Avrupa toplumu içerisinde eriyip yok olmasını 'Muhammed efsanesinin çöküşü' olarak değerlendiriyordu. Bu çöküş ile Muhammed (s.a.v)'nin kişiliği, hakikat ışığı, yani bütün inanç esasları çökecekti.
 İ. Goldziher ise, hadis olarak rivayet edilen bütün haberlerin diğer dinlerden alındığını ve Peygambere (s.a.v)'e söylettirildiğini yazmıştır. Aslında Yahudi olan İslam'a büyük zararları dokunmuş, İslam Ansiklopedisi dahi hazırlamış, Mısır'ın en büyük medresesi olan El-Ezher'de ders okumuş ve okutmuştur.' Yahudiliğin Kur'an üzerindeki etkisi' ya da 'Tefsir ekolleri' ve 'İslam'da akide ve şeriat' adlı eserleri meşhurdur.
 Zikredilen Oryantalist/ Müsteşriklerin dini temel ve dayanaklardan uzak bu görüşleri maalesef İslamcılar(!)tarafından kabul görmüştür. Gerek Kur'an ve gerekse Sünnet ve Hadis ile irtibatın kesilmesi çabasına Oryantalistlerin değil, kendi içimizdeki münafıkların destek vermesi esef verici bir tutumdur. Kendi misyonlarını  yerine getiren Oryantalistlerin, Demokratik İslam, Medeniyetler Buluşması, Dinler Arası Diyalog ve İslam Terörizmi gibi terimler ve kavramları Müslüman dünyasına verilen en büyük hediyedir. Sünnet ve hadisin yeniden yapılandırılması, değerlendirilmesi, tefsir edilmesi ve dinin tecdid edilmesi gibi düşüncelerde yine batıdan Müslüman topluma bir hediyedir.
 Bütün dünya Müslümanlarını bu çirkin oyunlara karşı daha uyanık ve daha bilinçli olmalarını bekliyoruz.

Semih Duman "VuslatDergisi"

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.