Dün oldu, yarın doğmadı
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1255

Tek düze, tek ses, tek renk akardı hayat; acı veya tatlı… Acının tadı, tadın acısı bilinmezdi durgun duygularda… Durduk yerde durulur bir adım atılmazdı, kemale… “Çaresi olan şeyde acze, çaresi olmayan şeyde cezaya düşülmez” düşünülmezdi… Ezen ezdiğiyle kalır, ezilen ezildiğiyle… Reziller ve azizler, aşağıdakiler ve yukarıdakiler, güçlüler ve zayıflar, zenginler ve fakirler, idare edenler ve idare edilenler, aldatan ve aldananlar hep aynı kalırdı dönmeseydi dünya…
Dönersen dön, gidersen git; Esmasız, ahiret mezrası olmayan yöne… Tutan yok, sana olan tutku azaldıkça hürriyet ve hiffet artıyor… Seni yetişmek, seni tutmak mümkün mü? Bir tekmede atıyorsun aşağılara… Zahir aldatman zehirli bal gibi; yemeyen iştahlı, yiyen bin pişman…
Karnın ateş dolu, yüzün güllerle gülüyor, kuşlarla ötüyor, çiçeklerle renk veriyor olsa da… Derin bir karanlık kaplı neşenin hemen altında, ağlayanların seslerini duymuyor sağır sultanlar… Servet, saltanat, şehvet düşkünleri düşmüşler çukuruna bir şekilde; ne çıkabiliyorlar, ne de tam yerleşebiliyorlar...
Dünya durmuyor gidiyor; güleni ağlayanı, başaranı başaramayanı, sevinçlisi kederlisiyle karışık… Akıyor anlar, geçiyor günler… Zaman rüzgârı tozları ve tohumları karışık savuruyor; üzülmek üzülmek değil, neşe neşe değil…
Gerçek, geldik gidiyoruz… İyi ki kalıcı değil, dert de deva da… Ne dertsiz olunuyor, ne de dertle… Ne elemsiz, ne de lezzetsiz… Hızlı dönüyor dünya; hızına ve hazına yetişemiyoruz… Boşlukta yürümeye alıştık, nasıl dönersen dön, gidersen git. Belki de boşlukta yürümek kanatlanmamız için gerekli, sen bize güle güle demeden biz sana Allah’a ısmarladık demek; özlemimiz güzellik.
Hüseyin EREN