Dost Diye Diye
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1365

Lügatinde dosta ve dostluğa dair kelimeler bulunmayan bir dil ne kadar soğuk, o lügatin sahibi topluluk ne kadar bedbaht bir topluluktur. Dostu ve dostluğu yaratan Allah’a hamdolsun, başta peygamberler olmak üzere cümle dostlara, Allah dostlarına selam olsun...
Dost kardeşin
kardeşidir, desek yalan söylemeyiz. Yeryüzünde “dost” olarak gördüğümüz
kişiler yerine göre kardeşten daha evlâdır. İnsanın bu “kaypak” dünyada
tutunmasını sağlayan, varlığını anlamlı kılan biraz da dostlarıdır.
Allah cümle insanları iyilerle karşılaştırsın duasında bulunalım ve
diyelim ki; kimle beraber olduğunuz kimliğinize de yansımaktadır. Sizin
kim olduğunuz kimlerle düşüp kalktığınıza, sırrınızı kimlerle
paylaştığınıza bağlıdır. Kimseden dost olmayacağını söylemek ne kadar
abes ise, her önüne gelene dost gözüyle bakmak da o kadar abestir.
Dost
seçilendir, onun için seçkindir; arkadaşlığınız da, yoldaşlığınız da bu
kişilerin “dost” olmasıyla anlam kazanmaktadır. “Önce refik sonra
tarik” hikmetindeki “refik”, dostun ta kendisidir. Dost vardır,
çıkılmaz yokuşları, geçilmez uçurumları size hissettirmeden “yol”
yapar. Dost diye bildiğiniz vardır; düz yolda ayağınızın tökezlemesine
yol açmakla kalmaz, onu da sırtınızda taşımak zorunda kalırsınız. Onun
için Doğu’nun büyük bilgesi Sadi, “Dost, dostuna yolunun üzerindeki
dikenleri gösteren kişidir.” sözünü boşuna söylememiştir.
Dostun
sözünün acılığından şikayet etmeyin, duyduğunuz acı/acılık, dostsuz
kaldığınızda yüz üstü düşeceğiniz hayatın size sunduğu zehir dolu
kadehten daha acı olmayacaktır. Varsın, dost acı söylesin. O acı,
yalancı dostun dünyayı toz pembe gösteren aynasından daha bereketlidir.
Dost
“bereket” demektir. İnsanoğlunun tekamülünde, ruhunda taşıdığı
yeteneklerin inkışafında en büyük tesiri ona dostları yapmıştır.
Mevlâna üstadımızın, bugün dünyayı etrafında pervane kılan
bilgeliğinin, derinliğinin müsebbibi Tebrizli Þems’ten başkası
değildir.
Hazreti Peygamber’in yol arkadaşları, önce
akrabalarından ziyade dostlarıdır. İnsanlığı fıtrat dinine çağıran o
Yüce Elçi’nin dostları, o gökte bir yıldız olan güzel insanlar, dostun
dostu için hangi cefaya katlanabileceğini cümle cihana yaşayarak
göstermişlerdir.
Dostun her şeyi paylaşılanı, yeryüzünde,
“halk içinde yüzdeki ben” sayısı kadar azdır. Ondan dolayıdır ki insan
dostlarıyla da hangi kulvarda dostluk edeceğini iyi bilmelidir. Dosttan
dosta fark vardır.
Bundan da dost olur mu diye kimseyi
küçümsemeyelim. Herkesin bilgisine, görgüsüne, donanımına, meşrebine
göre dostları vardır. Sizin dostluğa değer görmediğiniz birisi başka
birinin “has dostu” olabilir. “Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz
/ Divânelerin hemdemi divane gerektir.” diyen Ziya Paşa, Allah bilir
ya, doğru söylemiştir.
“Bir dost bulamadım gün akşam oldu” diyen
Kul Himmet üstadımızın çığlığı, nihayetinde insanın ezeli yalnızlığına,
“elif” oluşuna göndermedir ve insan hayatını özetlemektedir. Yoksa,
bunu diyen şairin de halince hatırınca ve dahi yeterince dostu
olduğundan kimsenin kuşkusu bulunmamalıdır.
Bir insana “Dostum!”
diye hitap etmek, ona kardeş diye seslenmekten daha sıcaktır. Kardeşlik
seçilmeyen bir şeydir, yeryüzünde kimsenin kardeşini seçme gibi bir
tasarrufu söz konusu değildir. Ne var ki dost seçilendir, özeldir.
Mehmet Berat IRMAK
semerkanddergisi