Güz gazeli
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1230
Hazana dair söylenmedik hangi mısra, hangi nükte ve hangi cümle kalmıştır / söz biter lâkin söylenecek olan daima yarım kalmıştır.
Bakabildiği halde görmeyen için mevsimlerin raksında ne mânâ var / görebilenler için bir kıyıda daima delinmemiş bir inci, çıtlatılmadık bir nükte ve şehre muhtaç bir mazmun kalmıştır.
* * *
Ömrünce kaç kere çürümüş yaprakların kışkırtıcı râyihâsını koklayarak güz patikalarında güzerân etmişliğinin ne önemi var? / bir düşün ki zihnin, kalbin ve gözün niçin bir daha gelmeyeceğini sandığın son hazan mevsiminde kalmıştır?
* * *
Hayatın en mânidar mevsimi niçin hazandır diye sual ediyorsan söyleyim / zira geleni karşılayıp gideni uğurlamak kemâlinin şerefi hazanda kalmıştır.
* * *
Yeniden dirilen tabiatın âyetlerini bahar kitabında okumak, yeşeren çimenlerin neş’esini terennüm etmek için dikkat sahibi olmaya ne hâcet / hatırla, baharın kıpır kıpır göğdesinde ölümden sonra yeniden dirilişin taşkınlığından coşkun izler kalmıştır.
* * *
Alnında derin fikirliliğin ve endişenin kırışığından eser görünmeyen tâzeler bile baharın teşrifini kanında duyar; cılız sular köpürür, toprak fettan kokular saçarak sabahın esenliğine doğru gerinir / amansız ayazların damarlarındaki suyu bile kuruttuğu dallarda aşk türküleri tutuşurken imkânsız sevdaların vuslatı acaba hangi eyyâma kalmıştır?
* * *
Güzelliğinden ne kadar emindir o fettân; dolgun başaklarda hazla eğilir toprağa doğru, rengârenk meyvelerinde dünya nîmetlerinin baştan çıkarıcı lezzetlerini fısıldar rüzgâra / Yaz günlerinin cömert ve vaadkâr edâsı ebedî bir mevsimin kucağına sürükler insanı; bu füsûna kalebend olanın encâmı acep hangi eyvâha kalmıştır?
* * *
Ölümlülerin zihninde cennet, ebedî bir yazdan ibaret gibidir; ilâhi bir bereket cennet ehlini doyurur da, yarın endişesinden âzâde kılar sanki; dereler gümrah, denizler ılık, hava latîf ve bal kovanları hiç tükenmeyecek kudret helvalarıyla yüklü gibidir / O yaz ki ebedî cennet rüyâsından bir fasıl, ölümlülerin dudağına sürülmüş bir parmak bala benzer; veyl gaafil olanlara! Onun içindir ki başka mevsimlere erişenlerin aklı-fikri hep yazda kalmıştır.
* * *
Yaz vuslattır; hicranların, ukdelerin ve hasretlerin, kıyısındaki visâlin sükûnetine eğildiği sonrasız mevsim; gözde fer, canda kuvvet, tende cilâ ve dimağda tatmin lezzetlerinin parıldadığı yaşların öteki adıdır yaz / Öyleyse söyle artık: hangi fânidir ki cennet nîmetlerini yeryüzünde yaşayıp da neticede kaddi bükülmemiş, gözüne perde düşmemiş ve teni buruşmamıştır; aklını yazda bırakanın gözü de dünyada kalmıştır.
* * *
Gönül gözünü yormaya ne hâcet; iki gözü olanın mâlumudur ki dünya bir geçici durak yeridir; gençlik, güzellik ve servet gibi yaz da bir sûret perdesidir; öyleyse çeşm-i ibretle bak da geçici güzellikleri ebedî olandan tefrik etmesini bil / Senin ömründe hiçbir mevsim tekerrür etmeyecektir ve yaşadığın her mevsim ardında kalmıştır.
* * *
Yaz rehâvetlerinde kışın meşakkatlerini görenler yanılmadı; bütün mevsimlerin evveli de âhiri de kıştır. Sular çekilir, yataklar kurur, torpak çoraklaşır ve derlenmemiş yemişler çürümeye yüz tutar / Sair mevsimlerden geriye sarı bir beniz ve gençliğine doyamayanların feryâdı kalmıştır.
* * *
Ölümün bu dünyadaki çehresidir kış; ölmeden önce ölmeyi akledemeyenlerin varabileceği son iskele, sığınabileceği son gemidir; suları donduran ayaz gamsız çehrelerdeki kahkahaları da pörsütür; bütün aşklar zevâle erer / kar niçin gökten yerlere inip de hayatı memâtın rengine boyar zannedersin; ve bilirsin ki tûl-i emel nâmına ne varsa o beyaz örtünün altında kalmıştır.
* * *
Âkıl olanların tek mevsimi nedir öyleyse; âbidler için yaz da hazandır, bahar da / Dünyanın bütün lezzeti, hayatla memâtı güz gibi yüreğinde taşıyanların o ince tebessümünde kalmıştır.
* * *
Bozulan yaz bahçelerindeki cümbüşü zevkle seyret; ciğerlerini serin dağ rüzgârlarıyla doldur; yüreğinin çeperlerindeki şiiriyeti güz yağmurlarının rahmet kokulu darbeleriyle yıka. Arkan yaz, önün kıştır; sevinen kadar övünen de yanılmıştır / Hakikat zamanıdır güz; bir mevsim ki zâhir, mutlak’ın zımnında kalmıştır.
* * *
İşte zamanı geldi; eğer vecdle titreyip görünende görünmeyeni görmeye niyetin varsa şimdi tam zamanı. Bıçağını bile, ilhâmını kırbaçla, içindeki delikanlıyı uyandır ve zihnini bir yay gibi geriden ileriye doğru ger / Hazan mevsimidir bu; mevsimlerin zübdesi, zamanın çekirdeği, ömrün mahassalasıdır. Yürü; ömrünün bütün mânâsı artık ayak izlerinde kalmıştır.
* * *
Eğer çalışmaya cesaretin varsa, ellerin iki dünyayı ayıran kapının tokmağındadır ve eğer söylemeyi biliyorsan en yiğit türküleri çağırmanın tam zamanıdır / Haydi, bir koçaklama olsun sürükleyip durduğun hikâyen; ve bil ki artık bütün zilletler ardında kalmıştır.
* * *
Bu bizim tek mevsimimizdir ey yol arkadaşı. Güz toprağına huşû ile koy alnını. Kırlaşan saçlarını hazan yağmurlarıyla vecdle mesh et; rûhûnu, can çekişen tabiatın figânıyla teyemmüm ederek arıt / Bir ayağınla bu dünyayı yokla, ötekiyle ukbâya dokun ve şâd ol: “ibn’ül-vakt” olanların gözü artık şeb-i arus’ta kalmıştır.
* * *
Bilinenlerin içine bilinmeyeni koymak ne güç; söylenenlerin içinden söylenmeyeni seçmek ne müşkül; yürüyenlerin arasından duranı, gidenlerin ardından geleni tefrik etmek ne zor / söylenebilecek olanlar söylendi ey dost; söylenmesi gerekenler ise söylenmeyenlerin içinde kalmıştır.
* * *
Hazana dair söylenmedik hangi mısra, hangi nükte ve hangi cümle kalmıştır / söz biter lâkin söylenecek olan daima yarım kalmıştır.
Ahmet Turan Alkan
Aksiyon