Dibace’ye mektuplar (2)

Şehre bak dibace.
Bir uğultunun içinde kaybolan insanlar göreceksin.
Sürükledikleri gölgelerinin ardında kalan sahipsiz seslerini duyacaksın.
Makinelerin efendiliğinde ezilen insancıkları ya da şehirden kaçan ruhları göreceksin.
Belki göremeyeceksin.
Şehir kör eder insanı dibace; kör ve sağır.
 
Şehir biraz da geniş caddeler, mutantan meydanlar ve işlek yollardır. Lakin kalbe giden yollar kapalıdır bu hengâmede. Bir ‘lagar’ kapağı kadar kıymeti yoktur kalp kapağının.
Şehir insanları eşyayı severler ki belki bundandır. Onlar gözleriyle, mideleriyle severler. Aşklarını vitrinlerde, ekranlarda, sokaklarda sergiler ve seyrederler. Maşuklarını cüzdanlarında taşırlar. Onların sevdaları hesaplanabilir bir şeydir!  Kontörle yüklenen, banka kartıyla taksit taksit harcanan, tüketilen bir alışkanlık… Bir dolmuş bile hattını değiştirmezken, onların sevdaları ‘sim’lidir; değiştirilebilen bir telefon hattıdır en fazla… Aslında onların bir sevdası da yoktur dibace.
Bu hengâmede akıl firarda, gönül kuyulardadır. Kaç Yusuf masalı kaldı, kaç mecnun kaç Leyla? Kaçtı iffet kokan mâşuka ve göçtü sevda yüklü kervanlar…
Çık şehirden dibace!
Burada yağmurlar bile kirli yağıyor; kirlenen suyu hangi su ile yıkarız?
Ruha kurulan pusuyu nasıl ruhsuzların başına yıkarız?
Bir gözyaşımız gerçek dibace,
Bir de;
Şehirden çıkamamış, pimi çekilmiş bir bomba gibi kendi içinde dolaşan şair…

İsa Yar (Nisan 2008)
www.isayar.com

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.