Babaannem Dünyayı Temizlerse
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1559
Önce homurdandı bu dağınıklığa bakarak… önden küçük bir iğneyle tutturduğu yazmasını arkadan bağlayarak kulaklarının üstünde biten beyaz cılız saçlarını azad etti. Elbisesinin kollarını (onun tabiriyle) çemredi…buruşuk kolları; yeni başlangıçların yapıldığı bir tren istasyonundaki raylar gibi karışık ve iç içe geçmişti…
Evvelden öğrendiği bir duayı mırıldandı usulca “rabbi yesir…..” ayağının ucuna basarak; dağınık, rasgele atılıp, yayılmış konuşmaların üstünden geçti… evin onca bölümü varken neden koridorlara saçılmıştı bunca düşünce anlayamadı. Fikirlerin kimi olduğu yere yapışıp pas tutmuştu, kiminin etrafını çil çil yosunlar bağlamıştı… kimi fikirlerse çoktan kokuşup çürümüş, bu yüzden de kapladıkları hacmin belki bin katı keskin bir kokuya dönüşmüştü..
Bunları bir bir elden geçirmek lazım dedi babaannem, yaşlılığın verdiği kıymet bilirlik ve değerlendirme iç güdüsüyle .. şu kokuşmuş olanları çöpe atıp kurtulmalı, bozulmaya başlayanların üstünde düşünüp belki biraz ikna yamalarıyla, telkin teyelleriyle tutturup yenilemeli, değerlendirmeli… ve iyi olanları, bozulmamış olanları daha uzun süre muhafaza edip saklamak için layıkıyla yerlerine koymalı…
Sonra şu küçücük bir eve benzettiği dünyanın; salonu hükmünde olan; duvarları delik deşik orta doğusuna da el atmalıydı.. takma dişlerini tıkırdatarak bir “cık cık” çekti ve “rabbim beni elimin yetmediği yerden mesul etme” dedi. İçler acısıydı bu salonun hali. Tabanlarından yol bulan haşerelerin duvarlarını kemirdiği, farelerin temellerini didik edip gizlice sahiplerini gözettiği , kurtların içten içe tablolarını sanat eserlerini yeyip yok ettiği bir salondu bu… kim bilir kaç tamir ehli bekledi yıllarca bıkmadan, kaç çözüm dosyası kondu üst üste sedirlerine…kırık camlarından içeriye paslı bombalar gibi iyi niyet ve temenni ile bezeli kaç dua atıldı….
Yaşlı ve sarımsı gözlerini halıya dikti ve “hey hak” dedi… bu sarı kum tanelerinden müteşekkil halıda, ne peygamberler ne seyyidler ve alimler gezindi abdestli ayaklarıyla… şimdi annelerin gözyaşı var her ilmeğinde, her deseninde kurumuş kan lekeleri var.. utanmaz bir misafirin yaramaz çocuklarından kalmışçasına bu mekanda ölüm ve ceset kırıntıları var…
“of demem güzel Allah’ım” dedi babaannem bu lekeleri çıkaracak bir ilaç, bu dökülmüşlüğü yıkılmışlığı süpürecek bir alet var mıdır acaba? Bunca yıkıntının içinde yaşayan, torunları kadar sevdiği çocuklar da vardı ve biliyordu ki açlardı.. kalkıp bir tahta teknede; şu gelmiş geçmiş evliyaların ve muhterem zatların dualarıyla, şu içten içe yanıp sızlayan müminlerin samimi gözyaşlarıyla bir hamur yoğurmalı … ve cehennem tandırlarına bırakmadan, vicdan saçlarında pişirmeli ve bölüştürmeli tek tek
bir eline kil, bir eline çamur aldı…topraklamak lazım dedi, sabunlamak ancak hafif kirleri arındırır. Silahların içindeki mermileri, mermilerin içindeki barutları ve tek tek o silahları tutan elleri temizlemeli… sürte sürte, gerekirse derisini yüze yüze…
ve üstlerine sıçrayan bedduaları ise ancak mezar toprağı temizleyebilirdi..
tüm olumsuzluk günah ve yasakları sünger gibi çeken, masumlara idam sehpaları kuran, kendi kirli hissiyatını milyonlara bulaştırmaya çalışan gizli proje ve planlarla dolu beyinleri sağ ve sol lob diye ayırmadan;
… önce suya bastırmalı, kazanların altını yakmalı ve sürmeli tezekleri…kaynatmalı…. İçine tüm arındırıcı, paklayıcı, beyazlatıcı, hijyen sağlayan ilaçları ve antimikrobiyal maddeleri doldurup fokurdatmalı…
sonra bir ırmağın kıyısına varıp almalı ele tokacı ve vura vura yıkamalı bu beyinleri, tüm yaşanan acıları bir nefeste ciğere çekip köylü kadınların bükülmez bilekleriyle vurmalı…. Vurmalı…
heyecanlanıp hırsla solurken babaannem; göğüs kafesine kalbi hızla vurmaya, bacakları yanlara kaymaya başladı… burun delikleri açılıp kapanırken, çaresizliğin ellerine bıraktığı birkaç gözyaşına baktı kaldı…
“tüm babaannelerin katledilmemiş torunlarına çorap örmesi dileğimle”
Ayşegül Genç
Kaynak: Körpe kalemler