Vefayı, semt adı sanan vefasızlar

 Günlük hayatın telâşına kurban edilen bir duygu ve davranış biçimidir vefa. Komşu, akraba, arkadaş, dost ilişkilerinde, tanıyalım tanımayalım bir başkasına yapılan iyiliğin, yardımın unutulmaması, gönüllere kazınmasıdır vefa… Vefa karşılıksız sevmektir. Vefa dostuna yaptığı iyiliği az görüp, onun yaptığı iyiliği çok görmeyi bilmektir.

Vefa insan “seçmek”tir. Çünkü her insan yoldaş olmaz. Bu sebeple insan, yoldaşını iyi ve iyilerden seçmesi gerekir. Boşuna dememişler “Herkesle yoldaşlık yapılmaz” diye… Meselâ ihtiyaç içinde olunduğu zamanlarda uzaklaşan, bolluk zamanlarında ise yaklaşan kişilerden dost olmaz. Günümüzde birçok insanın başarısız olduğu bir sınav türü olarak da, bir makama yükseldiği vakit, arkadaşlarına üstünlük taslayan kimselerden de dost olmaz. İnsanın anasına, babasına; sevgiye, sevgiliye, eşe, dosta, dostluğa, arkadaşa, arkadaşlığa ve bütün bunlara ilâve olarak ideallerine sadık kalmasıdır vefa…

Vefa ideal ve umutlarının gerçekleşmesi için her türlü güçlüğe göğüs germek; onu siperleyen olayları sineye çekerek asalet gösterilmesi gereken bir husustur ki, bu özellik Türk milletinin karakterinde fazlasıyla varken, maalesef kültürel yozlaşma, bu duyguyu da dumura uğrattı. Boşuna dememişler “Vefalı, çıkarır dostluğun tadını / Vefasızlar, alır dostunun âhını” diye…

Sözlüklerde vefa, “sözünde durma, sevgide ve dostlukta sebat etme” şeklinde tanımlanmaktadır. Ayrıca vefa huzur, barış, güven ve hürriyet ortamı içerisinde yaşamamızı sağlayan vatana, vatan topraklarına, vatanın emniyetine, Türk milletinin tarihine karşı hissedilen bir duygudur. Bu arada toprağı “vatanlaştıran” milletin idealleri uğruna hayatlarını feda eden “şehitler”e vefa borcu da unutulmamalıdır.

İyiliğini, yardımını gördüğümüz insanlara, hatta varlıklara karşı hissedilen sevginin, minnet duygusunun kalpte devamlılığının sağlanmasıdır vefa. Devran dönüp de iyiliğini, vefasını gördüklerimiz ilgiye muhtaç olduklarında, onlara karşı yapılacak vazifenin de adı vefadır. Bu sebeple, “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” Başka bir ifade ile vefa, sözlü ve duygusal olarak yapılan “yazısız bir sözleşme” özelliği taşır. Bu sözleşmenin gereklerinin yerine getirilmesidir vefa.

Tarihin her döneminde insan ilişkilerinde ahitleşme ve akitlere uyma büyük önem taşımıştır. Aralarında anlaşma yapan tarafların akitlerine sadık kalmaları ve gereklerini yerine getirmeleri Allah’ın emri ve Hz. Peygamber’in sünnetidir. İnsan ilişkilerinde, “güven ortamı”na zarar verecek, kişilerin birbirine karşı güvenlerini sarsacak davranışlardan kaçınmaları önemli bir yer tutar. İnsanlar arası ilişkilerin ileri bir basamağında bulunan “mümin” için bir âyette, “Onlar, ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü bozmayanlardır” denmektedir.

Vefa, düşüncede ve duyguda aynı idealleri paylaşan insanların birbirleriyle daha sıkı bir ilişkiye girmelerini ve kenetlenmelerini sağlar. İhanet, kin, nefret, yalan ve kıskançlık gibi duygular ise vefayı yok eder. Vefa, gönül merkezli bir oluşumdur. Bu yüzden “mânevî bir dünya”sı olmayanlara vefadan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü şairin dediği gibi “Âyînesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Vefa, her bir insanın hem özel hem de genel yaşamında, çok uzun zaman diliminde kazandığı / kazanacağı bir haslettir.

Vefa duygusunun yok edilmesi, iyiliğin, güzelliğin, aile ilişkilerinin ortadan kaldırılması demektir. Böyle bir durumda ne ailede ne de toplumda istikrar ve güvenden söz edilebilir. Vefa duygusunun yok edildiği bir ortamda, insanların birbirlerine karşı güven duyması, hoşgörü ile bakması mümkün değildir.

Günümüzde, vefanın yerine vefasızlık gelip oturdu. Dünün vefa anlayışı, günümüzde nankörlükle eş değer bir görünüm kazandı. Bu yüzden olsa gerek ki vefa, bir geçmiş zaman düşüncesi ve duygusu ya da bir semt adı olarak algılanmaktadır. Oysa vefasızlık münafıklık alâmetidir. İtiraf etmeliyiz ki, günümüz insanı vefasızlık hastalığına yakalanmıştır. Bu hastalığın bir ahtapot gibi her tarafı kuşattığını görmek için çevreyi gözlemek yeterlidir. Bunun bir uzantısı olarak, çevrenizde kiminle konuşursanız konuşunuz, herkesin vefasızlıktan şikâyet ettiğini görürsünüz.

Okumuşu okumamışı, kadını erkeği, öğrencisi hocası, âmiri memuru herkes vefasızlıktan şikâyet eder; bu yüzden vefasızlığın had safhaya ulaştığı bir hali yaşarız. Karısı kocasının vefasızlığından, kocası karısının; âmir memurunun, memur âmirinin vefasızlığından şikâyetçidir. Bu hal müzminleşme kertesine yükselmiş ve Türk insanını fena halde kuşatmış durumdadır.

Hayatımızın her alanında olduğu gibi özellikle de siyasetçilerde bu durum kendini daha da belli etmektedir. Birtakım çıkar hesapları yüzünden inanmadığı ilkelere inanmış gibi görünen; bugün baş tacı yaptığını, yarın başkalarına diyet borcu yüzünden al aşağı edebilen zihniyete sahip olanlar; yetim hakkını acımadan, utanmadan, sıkılmadan başkalarına peşkeş çekenler sadece kendilerine kıymamakta, ülkenin geleceğini de dinamitlemektedirler. Ancak bilinmelidir ki, üzerine aldığı insanî sorumluluğu, daha birkaç adım öteye götürmeden vefasızlık edip bir kenara çekilenler, vefa borcunu unutanlar, er ya da geç zillete dûçar olurlar. Çünkü bu dünya, etme bulma dünyasıdır. Herkes yaptığının karşılığını görür / görecektir.

Vefayı, sevgiyi, hoşgörüyü, sadakati, iyiliği unutmadan; fakat nankörlüğe de pirim vermeden, erdemli bir birey ve toplum olma özelliğini kaybetmeden geleceğin dünyasını kucaklayan, onurluluğu baş tacı eden bireyler olma isteği, herkesin ortak hedefi ve beklentisi olmalıdır diye düşünüyorum.

İnsan olma özelliklerine sahip her insanın gönlüne kazınan vefa, sevginin destanlaşması ya da destanlaştırılmasıdır.

 

Dr.İhsan Alperen 

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.