'Melâli Anlamayan Nesle Âşinâ Değiliz'

resim23gl7Kuşkusuz Ahmet Haşim bu sözü sarf ederken, şimdi benim işaret edeceğim şeyi asla kasdetmiyordu ve asla böyle bir ihtimali aklının ucundan bile geçirmiyordu. “Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz” demek melâli tanımayan, hüzne âşinâ olmayan nesli de biz tanımıyoruz demektir. Bir serzenîştir. Ahmet Hâşim hüzün şairi. Hayat kaynağı güneşi dahi anlatırken gurûbu tercih etmiş. Aslında bizim medeniyetimizin hüznü öne çıkaran, hüznü güzel gösteren bir tarafı var.

Bize göre hüzün mutlak manada olumsuz sayılamayacağı gibi, neş’e de mutlak manada olumlu sayılamaz.

Hatta, bunun tam tersi bir önkabulden söz etmemiz mümkündür.  Madem ki atamız Adem (as)’ın yaratılışı sırasında üzerine 39 gün hüzün yağmuru ve sadece bir gün neş’e yağmuru yağmıştır; o halde Ahmet Hâşim hüznü teneffüs ve terennüm etmekte haklıdır.

 

Lakin biz bedbahtlar, artık melâlin kendisini ve lezzetini tanımak şöyle dursun; ona işaret eden kelimeyi ömründe bir kez bile işitmemiş nesillere âşinâ olduğumuz vakitlere erdik. Hüzün kelimesi belki bir iki şarkının himmeti sâyesinde henüz canlılığını korumaya devam ediyor; fakat onun karındaşı melâl lügatten düştü artık.

 

Bir kelime dillerden uzaklaştı mı, biliniz ki hayatta onun işaret edeceği bir gerçeklik de kalmamıştır. Hani bazı meslekler tarih olur ya, o mesleği icra eden yeni ustalar yetişmez; çünkü artık hayat tarzı değişmiş, o mesleğe ihtiyaç kalmamıştır. Kelimeler de böyle. Yalnız, mesleklerdeki bu dönüşüm neredeyse doğal bir gidiş gibi görülebilirse de, dildeki onun gibi değil... Dildeki dönüşüm, bir çınarın mütemadiyen budanmak sûretiyle çomruk haline getirilmesi; leyleğin “kuşa benzetilmesi” biçiminde yapıldı ve yapılıyor.

 

Melâli güzel gören, olumlayan bir yaşama biçimini, hayat felsefesini terk edince melâlin adını bile duymamış nesillere âşinâ olduk. Fuzûlî ve Bâkî hatta Yunus, kulaklara garip bir tını gibi gelirken Avrupa ve Amerika’nın ecnebî lisanlarıyla söylenen şarkıların sözleri ezbere bilinmektedir. Hoş, yabancı dil bilgisi de bir iki şarkı sözünden, birkaç kalıp ifadeden öteye gitmemektedir. Çünkü yabancı bir lisanı öğrenebilmenin ön şartı bir anadile sahip ve vâkıf olmaktır.

 

Yaşadığım ülkede neye baksam Orwell’in 1984’ünü çağrıştırmaya başladı bana. (Doktoruma duyrulur.) Bunlardan biri de kelimeler... Kardeş ve akraba kelimelerden yalnızca birinin yaşamasına izin veriliyor. Sözgelimi, “hayal gücü” yerine “düş gücü”; “hayal etmek” yerine “düşlemek” deniliyor ısrarla... Halbuki hayal, uyanıkken zihni serbest bırakarak vâsıl olunan bir tasavvurdur. Düş ise uykuda ayân olan görüntülerdir. Düş, Arapça rüyânın eşanlamlısı, Türkçe’deki mukabilidir.

 

Başka bir misal: Türkçemize onun öz malı olarak yerleşmiş “ihtimal” kelimesini söküp atmaya ve yerine, her tarafından takır tukur sesler gelen “olasılık”ı yamamaya çalışmanın bir sebebi, hikmeti, mânâsı, güzelliği, gereği var mıdır? 1984’teki dil kurumu “iyi” ve “kötü” kelimelerinin ikisinin birden bulunmasını zait addeder ve bunun yerine “iyi” ve “iyi olmayan” denmesini karara bağlar.

 Bir vatandaş rejim muhalifi olduğuna karar verilerek yok edilirse, onunla ilgili bütün kayıtlar “düzeltilir”. Artık öyle bir şahsın hiç yaşamamış olduğuna inanılır. Büyük biraderin geçen yılki konuşmasında hedef gösterdiği üretim rakamları gerçekleşmemişse bütün eski gazeteler yeniden basılarak, resmi kayıtlar düzeltilerek konuşma metni gerçek verilere uygun hale getirilir...

 

Aynen bu işleme benzer bir şekilde bizde de eski şarkıların ve şiirlerin kahir ekseriyetinin yok edilmesini, ıslahı mümkün olanların ise düzeltilmesini teklif ediyorum.

 

Mesela bazı şarkıların “bir ihtimal daha var” yerine “bir olasılık daha var”; “bakmıyor çeşm-i siyah feryâde” yerine “bakmıyor karagöz çığlığa”; “sana dün bir tepeden bakdım azîz Istanbul” yerine; “sana dün bir plazadan baktım çağdaş metropol” biçiminde icra edilmesi pek âlâ mümkündür. Ancak “tûtî-yi mûcize-gûyem ne desem lâf değil” veya “olmaz ilaç sîne-i sâd-pâreme” gibi şarkıların ıslahı kabil olmadığından repertuardan çıkarılması düşünülebilir.

 

Edebiyat müfredatının değişmesi konusunda ise gayet iyimserim. En azından henüz Türkçe yasaklanmamış bulunuyor. Edebiyat bölümleri kapatılmadı, elinizde Türkçe bir kitapla görülmeniz ayıp sayılmıyor. Melûl olmuşsak da me’yus değiliz. Ne diyordu şair:

 

“Hazîn olma gönül zinhar, Kerîm Allahımız var

 

Müdâmî eyle istiğfâr, Kerîm Allahımız var.”

 

Fatih Okumuş

siraze.net

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.