Sabır Taşını Çatlatmamanın Yolları

Milletçe duygusal insanlar olmamız nedeniyle olaylar karşısında çok çabuk öfkeleniyor ve bunun sonucunda istenmeyen durumlara yol açabiliyoruz. Acaba niçin bu kadar çabuk öfkeleniyoruz?
 
Bunda olayları kişiselleştirmemizin etkisi acaba ne kadar? Öfke en çok kime zarar veriyor? Öfkeyi kontrol altına almak mümkün mü?
 
Elbette… İşte size öfkenizi kontrol altına almanın yolları…

Aceleyle bindiğim taksici bana dönüp “Abi ne iş yapıyorsun?” diye sordu. Ben de psikolog olduğumu söylediğimde çoğu tanışmada duymaya alışık olduğum üzere “Abi benim de tam bir psikologa ihtiyacım var” deyip başladı anlatmaya.

“Abi, müthiş agresifim. Geçenlerde trafikte öyle bir öfkelendim ki tartıştığım adama saldırmışım, çevredekiler zor almışlar elimden. Bense neredeyse hiçbir şey hatırlamıyorum. Sonrasında pişman oldum ama ne fayda, ok yaydan çıkmıştı bir kere.”

Son günlerde bu tür yakınmaları sıkça duyar oldum, ne yazık ki toplum olarak öfke kontrolü konusunda ciddi sorunlar yaşıyoruz. Sokaklarda cinnetin eşiğinde dolaşan binlerce insan var ve bunlardan bazıları her an bir serseri mayın misali etraflarına çatabilirler.

Peki neden böylesine öfkeliyiz?

Bunda öncelikle milletçe duygusal insanlar olmamız önemli bir rol oynuyor. Duygusallık işler yolunda gidiyorken güzeldir, zira çevresel koşullar iç dünyamızda olumlu duyguları besler. Ancak içinde bulunduğumuz koşullar tersine dönmüşse duygusallığımız bize zarar vermeye başlar, çünkü çevresel faktörler iç dünyamızda öfke, nefret, kin, kıskançlık gibi olumsuz duyguları beslemeye başlamıştır. Hâlbuki ister olumlu ister olumsuz koşullarda olalım, duygularımız düşüncelerimizin kontrolü altında olmalı, çevresel etkilere bu kadar açık olmamalıdır.

 
          Öfke kontrolü

İnsanda hayvanlardan farklı olarak düşünme yeteneğinin varlığının sebeplerinden bir tanesi de içinde bulunduğu koşulları doğru analiz edip yorumlayabilmesidir. Böylelikle kişi davranışlarını koşullarla en etkili şekilde baş edebilmeye yönelik yapılandırabilir. Hayvanlar ise çevresel etkiler karşısında dürtüsel tepkiler verirler. Bu tepkiler onlar için içgüdülerinde tanımlanmış olanlardan farklı olamaz. Ve bu tepkilerin neler olacağı ise önceden Yüce Mevla’mız tarafından belirlenmiştir. Bunlar ya varlığını devam ettirmeye yönelik bir şey elde etme çabası ya da bir tehlikeden uzaklaşma çabası sonucu ortaya çıkar.

Ancak insan hayvanlar gibi programlamış bir varlık değildir, insana verilen düşünme yeteneğiyle kişinin koşullara bağlı olarak davranışlarını her seferinde yeniden oluşturması beklenir. Kişinin düşünce gücünün devre dışı kalmasıyla birlikte, duygularının etkisiyle hareket etmeye başlaması tehlikelidir. Böyle insanlar kendisi ve çevresi için yıkıcı sonuçlara yol açabilecek öngörülemeyen davranışlar sergileyebilir.

Bu açıdan duygu eğitiminin bir şubesi olarak öfke kontrolü gerek kişinin kendi esenliği gerekse de toplumun selameti açısından çok önemlidir. Birçok toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da duygu eğitimini çağlar boyunca en etkili şekilde gerçekleştirmiş kurum ise din olmuştur. Günümüzde dinin gerek toplumsal etkinliğinin gerekse de bireyin kişilik gelişimi sürecindeki etkisinin azalmasıyla birlikte duygu eğitimi ihmal edilmiş durumdadır. Bu da zaten duygusal insanlar olan bizlerin bu işlenmemiş duygusallığın etkisiyle çok yanlış tepkiler vermemize neden olabilmektedir. Yakın zamanda 44 kişinin katledildiği Bilge köyü katliamını da bu açıdan ele alıp irdelememiz gerekmektedir.

 
          Duyguların eğitilmesi

Peki duygularımızı nasıl eğitiriz?

Bunun başlıca iki yolu vardır. Birincisi düşünceler aracılığıyla, ikincisi ise davranışlar aracılığıyla. Düşünce, duyguyu mayalayan özdür. Duyguları bir küpün içindeki üzüm suyu gibi düşünelim, olumlu düşünceler bu suyu mayalayarak tatlı bir şerbet haline getirir. Olumsuz düşünceler ise küpün içindeki suyu aksi yönde etkileyerek sirkeye, hem de küpüne bile zarar verecek kadar keskin sirkeye dönüştürebilir.

Duygu eğitimi almamış bir insanın sergilediği aşırı duygusal tavrın temelinde çoğu zaman olumsuz düşüncelerin yattığı bir vakıadır. Bu insanlar içgörü yeteneğine sahip olmadığı için iç dünyalarındaki işlevsel olmayan hatalı düşünceleri tespit edemez. Bu düşünceler içten içe kişinin olayları yanlış anlamlandırmasına ve sonuçta basit durumların bile dramatize edilerek büyütülmesine neden olur. Olayın büyütülmesi etkinin büyümesine etkinin büyümesi de tepkinin aşırılaşmasına neden olur.

Acaba yukarıda örneğini verdiğim taksi şoförünün bu kadar aşırı tepki vermesine neden olan olay neydi? Analiz edecek olursak bu aşırı tepkiye neden olan yoğun bir duygu var ve bu duygu “öfke”. Peki, bu denli yoğun öfkeyi açığa çıkartan ne? Tabi ki olumsuz anlamlandırmaya neden olan akılcı olmayan düşünceler. Şoförle yaptığımız kısa sohbetten sonra diğer şoförlerin trafik kurallarını ihlale yönelik davranışlarını kişilik haklarına yapılmış bir saldırı gibi algıladığını tespit ettim. Bir trafik kuralının ihlali elbette böylesine büyük bir etki meydana getirmez ancak söz konusu davranış bir insanın kişiliğine yönelik bir saldırı olarak algılanıyor ise ciddi bir tepkiyi beraberinde getirebilir. Diğer bir deyişle bu şoförün tuş takımında 1’e bastığınızda ekranda 9 görünüyordu. Ve bu da duygu yoğunluğunu tabiri caizse 9 kat artırıyordu.

Muhtemelen bu şoförün çocukluk evresinde kişiliğine yönelik olumsuz saldırılar söz konusu olmuş ve o da bir savunma mekanizması olarak kendisine yönelik her olumsuz davranışı kişiselleştirme eğilimi içerisine girmişti. Hâlbuki sağlıklı bir duygu eğitimi “kem söz sahibine aittir” prensibinden hareketle bu tür tacizlerin onun eksiklerinden kaynaklanmayıp tamamıyla çevrenin eksikliğinin bir sonucu olduğunu ona öğretecekti. Böylelikle onda uç veren kişiselleştirme yani üzerine alınma eğiliminin önünü kesecekti. Ancak ne yazık ki içinde yetiştiği ortamda duygu eğitimi veren bir müessese yoktu ve bu eğitim ne yazık ki okullarda da verilmemekte.

 

          Duygu eğitimi

Devletimiz son dönemde Suriye sınırındaki mayınları temizleme kararı aldı ve bunun için 500 milyon dolarlık bir bütçeden bahsediliyor. Peki, her biri patlamaya hazır bir serseri mayın misali toplumda dolaşan bu insanları rehabilite etmek için ne gibi bir çare düşünülüyor? Yoksa bu öfke patlamalarının ve onların yol açtığı cinnetlerin söndürdüğü hayatların bir ekonomik değerinin olmayışı mı devletimizi böylesine kayıtsız yapıyor?

Her konuda olduğu gibi bu konuda da iş başa düşüyor. Yetişen yeni nesil için duygu eğitimini alabileceği yapıları bir an önce yaygınlaştırmak durumundayız. Hatta bunun da ötesinde bu eğitimi dünyaya gözlerini açtıkları andan itibaren onlara bizzat vermeye başlamalıyız.


Öfkeyi yok etmenin A ve B planı

A Planı

1-             Aşırı öfke tepkileri verdiğimiz on durumu belirleyip yazalım.

2-             Bu öfke duygularının bize ve çevremize olumsuz etkilerini tek tek belirleyelim.

3-             Her durum için öfkeyi tetikleyen olumsuz düşünce kalıbını tek tek tespit etmeye çalışalım.

4-             Bu düşünce kalıplarının çocukluk döneminde hangi çevresel etkiye bağlı uç verdiğini tespite çalışalım.

5-             Bu düşüncelerin ilk ortaya çıktığı evredeki misyonunu tespit etmeye çalışalım. (Ya var olan bir tehditten korunma çabası ya da bir menfaate erişme amacıyla ilişkilidir.)

6-             Tespit ettiğimiz düşünce kalıplarını suçlayıcı, karamsar, aşırı unsurlardan ayıklayarak öfke duygusuna yol açmayacak hâle getirelim.

7-             Yeni oluşturduğumuz düşünce kalıbının ortaya çıkardığı duygu ve davranışın kendimiz ve çevremiz açısından uygunluğunu kontrol edelim.

 
B Planı

Bütün çabalarımıza rağmen hâlâ öfke duygusunu yaşıyor isek B planını uygulamaya geçelim. İşte beş adımda öfkeyi yönetmenin yolu:

1.             Her zaman yanımızda bulunduracağımız ufak bir taş bulalım, bu taşı sabır taşı olarak adlandıralım.

2.             Yaşadığımız güzel bir olayı tespit edelim ve sabır taşı elimizde olduğu halde elimizi yumruk yaparak bu olayı 30 saniye süreyle düşünelim.

3.             Kendimizi çok güçlü ve kontrollü hissettiğimiz başka bir olay tespit edip sabır taşı elimizde olduğu halde elimizi yumruk yapıp 30 saniye süreyle sıkalım.

4.             Manevî huzuru yoğun hissettiğimiz bir anımızı tespit edip 30 saniye süreyle taş elimizde olduğu halde yumruk yapıp sıkalım.

5.             Müjde, artık sizi öfkelendirecek bir durumla karşılaştığınızda duygularınızı olumsuzdan olumluya çevirecek bir sabır taşınız oldu. Sizi öfkelendiren durumlarla karşılaştığınızda taşı cebinizden çıkarıp 10 saniye süreyle sıkın duygularınızın nasıl da değiştiğine şaşıracaksınız.

Not: Sakın 10 saniyeden fazla ve çok sıkı sıkmayın yoksa sabır taşını bile çatlatırsınız.

Fatih Reşit Civelekoğlu

 

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.