Tv´de Hokus-Pokus dönemi
- Ayrıntılar
- Kategori: Kişisel gelişim
- Gösterim: 2259
Televizyonun yetişkinler ve çocuklar üzerindeki etkileri yıllardır tartışılıyor. Araştırmalar sonrasında genelde olumsuz sonuçlar elde edilmesine rağmen, aptal kutusu tüm çekiciliği ile evlerimizin en güzel köşesinde yer almaya devam ediyor. Oturma düzenimiz bile "onu nerden daha iyi izleyebiliriz? " düşüncesiyle oluşturuluyor. Televizyon karşısında saatler ve günler heba ediliyor. Þimdiye kadar öğütme makineleri gibi bize ne verilirse hayır demedik. İyiyi de kötüyü de benliklerimize kazıdık.
Televizyon yüzünden yalnız çocuklar ve bozuk aile yapısı sahibi olduk. Tazecik bedenleri toprağa verdik.Ama artık yeter! Ailemizden biri gibi saydığımız bu kutuları sanık sandalyesine oturtmanın zamanı gelmedi mi?
Ders almıyoruz
Hafızalarınızı biraz yoklarsanız hatırlayacaksınız. Geçen yıllarda bir pokemon furyası kasıp kavurdu ülkeyi. Oradan oraya zıplayan, bir türlü ölmek bilmeden savaşan kahraman pokemonları çocuklar büyük bir beğeni ile izlediler. Hatta başından kalkamadılar. Oyuncakları, tişörtleri, çantaları aklınıza ne geliyorsa pokemon resimleriyle donattılar. Gidişin sonu iyi değildi. Bu belliydi ama dur diyen olmadı ve kendini pokemon zanneden çocuklar bir bir balkonlardan, camlardan atlamaya başladı. Neymiş? pokemon gibi uçacaklarmış. Kimi ömrü boyunca sakat kaldı, kimi ise ailesine büyük acılar yaşatarak hayata veda etti. Yaşanan trajedi sonunda RTÜK çizgi filmi yasakladı ancak hediyelik eşyaları hâlâ satılmaya devam ediyor.
Bak seni köpek yaparım!
Ve şimdi Akıllanmayan milletimiz tarumara uğrayacağını bilmeden bir televizyon oyununu daha bağrına basmış durumda. Kanalları gezmeye başladığımız anda amacı aynı, boyası farklı çeşit çeşit sihirli dizilerle karşılaşıyoruz. Nereden çıktı bunlar, hangi ara bu kadar türediler? Þaşılmayacak gibi değil. Ruhsar ile başlayan sihirleme hareketi bayağı yol almış. Çocuğunuz yakında karşınıza geçip garip el kol hareketleri ile sihir yapmaya ya da periler gibi uçmaya çalışırsa sebebini çok uzaklarda aramayın. Kumandayı elinize almanız yeterli. Bakıyorsunuz bir kanalda acemi bir cadı. Çarpık aile ilişkileri olan, okul çağındaki çocukları aşk meşk konularıyla yakından ilgilenmeye iten, garip bir dizi. Tekrar zaplıyorsunuz Sihirli Annem, Perili Köşk. Ardı arkası kesilmiyor. Hepsinde de manevi değerler alt üst. İçki sofraları, facia bir dil kullanımı, örf adetleri hiçe sayma vs. ne ararsanız var. Karşısında da çocuklarımız ağızları açık onları izliyor. Bilinçli ebeveynler izletmese de çocuk arkadaşları vasıtasıyla yine öğreneceğini öğreniyor.
Hani o aman bir şeylerle oyalansın beni rahat bıraksın diye saatlerce ekran karşısında unuttuğunuz yavrunuz var ya, artık o sizin tanıdığınız çocuk değil. Başka âlemlerde geziniyor. O babasını köpeğe çevirmenin, ödevini bir parmak şıklatışla bitirmenin ve bir çırpıda oradan oraya seyahat etmenin yollarını arıyor. Ebeveynler eskiden "bizi kim yarattı, Allah camide midir, neden namaz kılıyoruz?" gibi suallerle karşılaşırken şimdi "anne sen neden sihir yapamıyorsun, bizi periler mi koruyor?" gibi saçmalama hâlleriyle uğraşıyor. Çocuk bu, ne görüyorsa kayıt yapıp onu uyguluyor. Aileler çocuklarının kendilerine yönelttiği bu tip sorulara artık cevap vermekte zorlanıyor. Hele de çocuğun yaşı küçükse. Düşünün anne peri nedir? diye sordu size. Nasıl anlatacaksınız? Peri yoktur deseniz "ama televizyonda var" yanıtıyla karşılaşacaksınız. Daha dünyayı algılayamamış çocuğunuza yaratılışı, melekleri ve cinleri mi izah etmeye çalışacaksınız? İşiniz hayli zor.
Bu çözümü zor gibi görünen durumun ardından akıllara bir soru takılıyor. RTÜK uyuyor mu? Evet. Maalesef uyuyor. Yada elinden bir şey gelmiyor. Þikayetler yağıyor yağmasına ama aynı pokemon olayındaki gibi harekete geçmek için birilerinin canının yanması bekleniyor. Gelelim yapımcılara. Yapımlarda mutlaka pedagojik destek almaları gerekiyor. Yapımın eğitici ve kişisel gelişimi olumlu etkileyici konular içermesi gerekiyor. Ancak bunlar hep lafta kalıyor. Yapımcılar sihrin sevgi için yapıldığını iddia etseler de aslında onlar da durumun farkında. Ama reyting meselesi. Onlar için çocuklar zarar görmüş, aileler zora düşmüş, inançlar yıkılmış hiç önemli değil. Dizinin tutması ve alacakları parayla ilgilenirler. Bence bir sorumlu aranıyorsa kanal sahibi bunun için biçilmiş kaftan.
Ne sihirdir ne keramet
Peki büyü ile aynı anlama gelen bu doğa üstü olay nasıl ortaya çıktı ve neden bu kadar rağbet gördü? Sihir, tabiat kuvvetleriyle insanlar arasında birtakım gizli ilişkilerin bulunduğu ve tabiattaki bütün varlıkların insanın anlayış gücünü aşan, bilinmeyen gizli kuvvetler tarafından yönetildiği inancından doğdu. Zamanın rahipleri de fırsattan istifade ederek gizli kuvvetlerle ilişki kurmanın yolunun kendilerinden geçtiğini savundular. Her olayın bir totemin yönetiminde olduğunu ortaya atarak, onların kötü etkilerinden kurtulmak için otlardan, köklerden, kabuklardan ilaçlar yapmanın yollarını buldular. İnsanlar baktılar ki hastalıkları iyileşiyor öyle ise rahipler doğru söylüyorlar kanaatine vardılar. Zamanla iyice kök salan bu inanış tek tanrılı dinlere de bulaştı.
Hatta kutsal kitaplar kullanılan birer araç haline geldi. Müslümanlar sihire inanıyorlardı çünkü cinlerin varlığına da inanıyorlardı. Yahudilerden, Keldânîlerden ve Suriyelilerden büyü yapmayı öğrenerek onlar da bu hatanın içine düştüler.
İnancı yıkan başlangıç
Babilde Hârut ve Mârut adında iki meleğe Allah kimsenin bilmediği gizli şeyleri bildiriyordu. Ancak bu bilgiler iyiye kullanılmadığında insanlara zarar verecek nitelikteydi. Onlar bir şeyler öğretecekleri zaman" biz bir fitneyiz, yani bu öğreteceğimiz şeyler fitneye müsaittir ve kötüye kullanılması da küfürdür. Þu halde sakın sen bunu belleyip de küfre girme." Demedikçe öğretmezlerdi. Meleklerin yasaklamasına rağmen Þeytan onlardan duyduğuna bin katıp bilgilerini sihir için öğretti. Sihir bedenlere ve gönüllere tesir etti. Ya hasta edip öldürdü ya da karı kocanın arasını açtı. Allahın kurduğu düzeni değiştirmeyi amaçladığı, inanca zarar verdiği ve aldatmaya elverişli olduğu için Allahın yasakları arasına girdi. "Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allaha sığınırım de"(Felak 4)
"Büyü yapan kişi küfre girmiştir. Muhabbet için efsun yapma, ipliğe okuma, büyü yapma şirktir. Büyücüye, müneccime, gaibden haber veren kimseye inanan kişi Kuran-ı inkâr etmiştir."(Hz. Muhammed s.a.v)
Þimdi "bu gerçeklerle dizilerin ne alakası var?" Demeyin. Bir göz gezdirin yaptıklarına. Büyüye özendirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Cadı kazanlarında tıpkı rahiplerin yaptığı gibi büyü malzemesi hazırlıyorlar. Sadece Allahın "ol" demesiyle olacak birçok hadiseyi sanki kendileri yapıyorlarmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Hatta reenkarnasyon pompalıyor, ölüleri diriltmeyi bile kendilerine mâl ediyorlar. Meleklerin kadın gibi gösterilmesi konusuna hiç girmiyorum bile. Çocuklar neye inanacaklarını şaşırdılar. Bakıyorlar ki sihir denen bir şey istediğini elde etmene, beğenmediğini değiştirmene yardımcı oluyor. O halde "benden üstün bir varlığın olduğuna neden inanayım" diyor. Gücün kendisinde olduğu hissine kapılıyor. Bu Allaha küfür değildir de nedir? Oysaki Allah inancı teslimiyetçidir. İnsanlar kendilerinin aciz, Allâh-u Teâlânın gücünün sonsuz olduğuna inanırlar. Bu inancı yıkan fitne, biz farkında olmadan ekranlarımızdan içeri süzülüp çocuklarımızın beynini ve kalbini kemiriyor. Bunları gerçekmiş gibi izleyen bir çocuğun ruh dünyasında ne kadar büyük bir fırtınanın koptuğunu hayal edebiliyor musunuz?
Ekranda öcü var!
Maalesef dünyada büyücülerin ve örgütlerinin sayısı giderek kabarıyor. Gazetelerde sayfa dolusu ilanlar veren büyücüler, medyada gelecekten haber verdiğini iddia eden medyumlar, internette fal bakanlar ve günümüzün inanç tahribatçıları sihirli diziler İslâm dini neyi yasaklıyorsa bizler onları meşrulaştırıyoruz. Hatta meşrulaştırmakla da kalmayıp gözümüze gözümüze sokuyoruz. Geldiğimiz son durum içler acısı. Çağın vebası haline geldi büyü. Siz yetişkin olarak televizyonun kötü uyarıcılarına engel koyabilirsiniz. Kanal değiştirir ya da kapatırsınız. Çocuklar ise ekran karşısında pasiftir. Kendini neyin etkilediğini algılayamaz. Oyuncuları ve rollerini ciddiye alıp kendilerini sahnenin içinde gibi hissedebilirler. Büyü ve sihire sizin baktığınız açıdan bakamazlar. Sorunlarını sihirle çözmeye çalışırlar. Gidişat ortada. Örümcek kafalı bir neslin yetişmesini istemiyorsanız bir an evvel harekete geçmeniz gerekiyor. Bunu yaparken de çocuklarınızı "ekranda öcü var" gibi korkutma numaralarıyla televizyondan uzak tutabileceğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Yasaklar da cazibeyi arttırır. O yüzden çocuğunuza kontrollü şekilde televizyon izletmenin mantıklı yollarını bulmanız gerekiyor. Mesela televizyon izlerken ona aileden birinin eşlik etmesi iyi olacaktır. Bu sayede şiddet, cinsellik, sihir gibi bombardımanlardan etkilenmeyecektir. Çünkü bilinçli yönlendirilen çocuk, daha sonra bu tip görüntülerle karşılaştığında ailenin görüşlerine paralel görüş ve yorumlarda bulunacaktır. Unutmayın çocuklarınızı televizyonun zararlı yayınlarından korumak sizin elinizde. İnşallah körpecik beyinler daha fazla yıpratılmadan bu soruna da çözüm bulunur.
Ayfer KARAARSLAN