Almaya gelince aslan,vermeye gelince kedi olmak
- Ayrıntılar
- Kategori: Kişisel gelişim
- Gösterim: 2421
Hiç birisinden bir şey alırken ve birisine bir şey verirken veya satarken ki ruh halinizi hatırlıyor musunuz ? Yok yok öyle kapsamlı düşünmenize gerek yok. Hemen en yakın zamanda yapmış olduğunuz alışverişinizi hatırlayın. Veya ondan bir öncekini. Hani şu satıcının size yanlış veya hatalı bir ürün çıkardığı zamanki ruh halinizi hatırlayın. Evet evet onu diyorum. Þu gözünüzün açıldığı ve ve adrenalin miktarınızın arttığı, sinirlendiğiniz ve satıcıya adeta kök söktürdüğünüz andan bahsediyorum.
Yok yok ben sakin davrandım diyenlerden misiniz ? Öyleyse siz yazının bundan sonraki bölümünü okumasanız da olur. Hani siz olayı aşmış ve nirvanasına ulaşmışsınız belki de.
Evet gelelim; “evet ben de öyleydim” diyen diğer gruba. O anki ruhsal durumunuz nasıldı ? Sinirlendiniz mi ? Yoksa satıcının sizi kazıklamaya çalıştığını mı düşündünüz ? Yoksa birkaç zamandır atamadığınız sinirinizi atacağınız bir yer bulduğunuz için adeta aşka mı geldiniz ? Aslında bugün size bahsedeceğim konu ne sadece alışverişin sadece kendisinde yaşanmakta, ne de sadece birkaç kişinin başına gelmekte. Bugün anlatacaklarım belki de toplumun %95’ini ilgilendiren bir davranış şekliyle ilgili.
Hani şu hakkını almaya gelince son gramına kadar almaya çalışan ama kendi hakkından bir başkasına vermeye gelince ölçerek, biçerek tartan ve adeta neredeyse cimriliğe ve bencilliğe varacak kadar saplantılı olan veya olabilen davranışımızla ilgili. Hani şu içimizden bir sesin adeta “ abicim niye o kadar fazla veriyorsun, sana kalmayacak diye ses verdiği veya neden ona hakkından veriyorsun ki o senin hakkındı, boşver abicim sen kendini düşün, herkesi sen mi düşüneceksin diyen o ses var ya işte onunla ilgili konuşmak istiyorum.
Farzedelim ki arabanızla yolda ilerliyorsunuz ve geliş gidiş istikameti olan çift yönlü bir yolda yolun sol tarafında bir araba arıza yapmış. Ve ulaşım tek şeritten sağlanıyor. Yolun sizin tarafınızda olanların geçmesi için diğer geliş istikametinde olanların en önündekinin düşünüp te durması ve size müsaade etmesi gerekli. Tabi aynı şey onlar için de geçerli. Yani onların geçmesi için de sizin şeridinizin en önündeki araçlardan birsinin durup diğer şertitteki akışın belirli bir süre akması için müsaade etmesi gerekli. Yani anlayacağınız burada bir trafik görevlisi, lamba veya akışı kontrol eden birisi de yok. Tüm irade sürücülere, yani size kalmış. Anlattığım sahneleri gözünüzün önüne çok kolay getirdiniz değil mi ? Çünkü hepimizin hergün yaşadığı bir durum aslında bu. Karşı tarafa müsaade et “onlar geçsin”. Karşı taraf sana müsaade etsin “sen geç”.
Durum aslında bu kadar basit iken ne oluyor peki ? Cevabı gülümseyerek verdiniz değil mi ?Ama kimse kimseye müsaade etmiyor ki ! Ben müsaade ettiğim zaman karşı şeritten bir Allah’ın kulu durup ta bana müsaade etmiyor. İnsanlar adeta büyük bir hırsla sadece kendilerini düşünüyorlar ve hızlı bir şekilde sadece kendilerini düşünerek yanınızdan hızla geçmeye çalışıyorlar. Üstelik bunu yaparken de öylesine tehlikeli araba kullanıyor ki adeta siz adım attığınız anda size çarpacak gibi oluyorlar. Ve bir, iki, üç, beş, dokuz araba derken artık sizin de canınıza tak ediyor.
Yeter be kardeşim diyorsunuz. Birinize yol verdim hepiniz geçmeye çalışıyorsunuz. İnsaf edin de biriniz de bana yol verin deyip sinirlenip arabanızı hareket ettiriyorsunuz. Zira bir de sizin arkanızdaki araçlar da bu defa korna çalarak sizi psikolojik olarak harekete geçmeniz yönünde uyarıyorlar ve bunun verdiği telaşla da tehlikeli bir şekilde arabanızı harekete geçiriyorsunuz. Gördünüz mü ışık yok, trafik polisi yok. Biz bize kaldığımızda ne oluyoruz. Oysa siz belki de kendi hakkınızdan feragat ederek karşı şeritteki araçlara yol veriyorsunuz da bir tanesi bile size yol vermiyor. Ne kadar adaletli değil mi insanoğlu ?
Yine semt pazarına gittiğinizi hatırlayın. Semt pazarında pazarcı seçtiğiniz sebze ve meyveyi daha tartıya koyar koymaz gözünüz ibreye gitmiyor mu ? Aman bir gram eksik tartmasın. Evet haklısınız. Hakkınızı almak en tabi hakkınız ama aynı şey tersi olduğu zaman ne yapıyorsunuz. Kardeş 50 kuruş bozuk çıkmadı böyle veriyorsan alayım diyebiliyoruz değil mi ? Yani iki farklı durumda yaşansa her halikarda durumun kendi lehimize olmasını istiyoruz. Ne kadar bencilce değil mi ?
Kendi hakkımızdan verirken veya fedakarlık yapmamız gerektiğinde gönülsüz bir şekilde sıkıla sıkıla razı oluyoruz ama başkasından bir alacağımız olduğunda alacağımızı tam ve eksiksiz almak için adeta aslan kesiliyoruz. Oysa o trafikte karşı tarafında hakkı olduğunu düşünmeden gazı adeta kökleyerek ilerleyen, sürekli şerit değiştirerek başkasının önüne geçmeye çalışan, aldığı bir malı eksik aldığında öfkelenen, ama kendisi eksik verdiğinde idare eden biz değil miyiz ? Kendi hakkımızdan neredeyse hiç taviz vermek istemezken, sürekli başkasının hakkından almaya çalışmak ne kadar adaletli. Özellikle araç kullanırken de insanların kul hakkı olabileceğini ne zaman öğreneceğiz ?
Öndeki araba geçemezse arkadaki de geçemez iken arkadaki aracın bunu düşünmeden hala ama hala öndeki aracı, çarpmak pahasına geçmeye çalışması ne kadar doğru ? Neden öndeki aracın geçmesini beklemeden büyük bir risk alarak, onun hakkını yiyerek geçmeye çalışır arkadaki araba ? Veya ortak kullanım alanlarını hepimiz kullandığımız halde, hepimizin bu alanlarda hakkı olduğu halde, neden birileri kirletmeye çalışır, çöpünü atmaya çalışır ? Veya günümüzün popüler konusu olan su kesintilerine gelirsek, birileri kullanacak su bulamazken neden birileri o su ile arabasını, halısını yıkamaya çalışır ? Afedersiniz de bu kul hakkı yemek değil de nedir ? Bütün bu saydıklarım kul hakkı yemek değil de nedir ? Siz birisinin hakkını yemeyi sadece onun parasının yenmesi olarak algılıyorsunuz ? Hayır !
Kesin ve net olarak yaşadığımız her an birilerinin hakkını yiyor olabiliriz. Kimimiz işyerinde özel telefon görüşmelerimizi şirket telefonundan saatlerce yaparak bunu yaparız. Kimimiz sürekli şerit değiştirerek başka arabanın geçiş hakkını alarak bunu yaparız. Kimimiz sattığımız ürünün rayiç bedelinden daha pahalı satarak bunu yaparız. Ya da bir başkasının para üstünü eksik vererek bunu yapabiliriz. Þöyle düşünün ; Madem ki gündelik yaşamda farkında olarak veya omayarak birilerinin hakkını yiyoruz. O zaman bunun farkına vararak hareket etmeliyiz. Sinirlenmemeli, öfkeye kapılarak hakkım sana haram olsun dememeliyiz.
Zira herkes bir başkasına bunu söylediği zaman o zaman kim düzgün ki diyesi geliyor insanın. Elbette hakkınız aramalısınız. Ama bunu yaparken siz de başkalarının hakkına riayet etmelisiniz. Kendi hakkınızı ararken başkalarının hakkını yemeyin. Almaya gelince aslan vermeye gelince nankör kedi olmayın. Yapacaksanız her iki durumun da bilincinde olarak adaletli davranın. Hakkınızı alırken düzgün alın ama başkalarına da hakkını düzgün verin. Unutmayın ki bizim inanışımıza göre kul hakkı önemlidir ve hesabı vardır. Buna göre iki kul birbirlerinin hakkını helal etmediği sürece cennet kapısında birbirlerini beklerler. Ta ki helalleşinceye kadar. Ama kimin o kapıya ne zaman geleceği belli olmadığı için de, hakkınızı haklı olsanız da haksız olsanız da helal etmenizin daha uygun olacağını düşünüyorum. Zira hakkımı helal etmiyorum dediğiniz birisini helalleşmek için sonsuza kadar beklemek istemezsiniz herhalde.
İşin inanç tarafı muhakkak çok önemli ama insanın benmerkezciliğinin artmasına neden olan “önce ben” ifadesini lütfen bırakınız. Bakın bu örneği hep veririm. Eğer birkaç kişi için hazırlanan bir meyve tabağı önce sizin önünüze geldi ise ve ilk meyveyi sizin almanız gerekiyorsa en istenmeyen görüntüye sahip olanı veya en küçüğünü almalısınız. Evet bu haksızlık gibi gözükse de hayır hakkaniyetli olan bu. Bunun nedeni eğer siz en iyisini alsanız, bu defa diğer 2-3 kişi sizinle ilgili kalplerinden olumsuz bir duygu geçirebilir, gönül bırakabilirler. Yani halk deyimiyle gözleri kalabilir. Durum böyleyken adaletli olmak için ve birisinin hakkını yememek adına önce lütfen hep karşı tarafı düşünün ve önce onun hakkını verin. Sonra kendi hakkınızı alın. “Önce ben” demeyin “önce karşı taraf” deyin.
Zira herhangi bir konuda diyalogta olduklarınızın tamamı tarafından haklı bulunmak mı önemli ? Yoksa sadece sizin kendi kendinizi haklı görmeniz mi önemli ? Öyleyse kimsede gönül bırakmayın. Herkese hakkını tam olarak verin ve karşı tarafın kafasında acaba sorusu bırakmayın. Öyle adaletli davranın ki herkes sizi adaletli bilsin, size güvensin ve hakkaniyetli davranışınız sayesinde toplumda hak ettiğiniz güveni kazanın. Önemli olan iradenizi kontrol altına alarak sakin olmanız, sinirlenmemeniz, olgun olmanız ve önce karşı tarafın hakkı demeniz. Bir de lütfen hakkınız geçse de geçmese de insanlara hakkınızı helal ediniz. Zira siz başkalarına hakkınızı helal etmezseniz nasıl başkalarının size kendi hakkını helal etmesini beklersiniz ? Rabbim herkese güzel davranmayı, anlayışlı ve sabırlı olmayı nasip etsin.
Psik. Dan. Selçuk Arıcı
İnsan Kaynakları Uzmanı
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
www.motivasyoncu.com