Şükretmek için neyi bekliyoruz?
- Ayrıntılar
- Kategori: Kişisel gelişim
- Gösterim: 1480
Canınız mı sıkılıyor bazen ? Üzülüyor veya kendi kendinize probleminiz yok iken problem mi ortaya çıkarıyorsunuz ? Eşinizle, annenizle, babanızla, kardeşinizle, arkadaşınızla veya tanımadığınız bir insanla tartışıp günlerce buna mı üzülüyorsunuz ? Veya hayatınızda hiç olmadığı kadar kafanızı aslında hiç te önemli olmayan konularda mı üzülüyorsunuz ? O zaman bir de anlatacaklarımı dinleyin.
Hayatın engebeli yollarında ilerlerken sadece bir sınav yaşadığımızı unuttuğumuz her an korku ve endişeye düşüyoruz. Bazen kendimizi bir derin bir yalnızlık içinde buluyor ve içe dönüyoruz. Bazen de mal, mülk edinme sevdasına kapılıp gelecek için ha durup yatırım yapıyoruz. Aman Allah’ım mortgage sistemi gelse de bir evim olsa.
Ah adamın arabasına bak. 4x 4. Üstelik 3600 motor. Hey maşallah be param olsun ben de şunlardan bir tane alacağım. Bizim kızı alıp hemen falanca koleje yazdıralım da “geleceğini garanti altına alalım”(ne demekse garanti altına almak?). Aman oğlum Tıp oku da ileride doktor olursun. Çok para kazanırsın.Bütün bu örnekleri uzatmak mümkün.
Bizlere toplumsal ve sosyal olarak hep daha iyiye gitmemiz gerektiği öğretiliyor. Ama nedense iyinin tanımı çoğunlukla “ iyi para kazanmak” veya “ zengin olmak” olarak bilinçaltımıza sokuluyor. Oysa içinde bulunduğunuz durumun belki de gelecekteki durumunuzdan daha iyi olabileceğini hiç düşündünüz mü ? Ya da başka bir deyişle sahip olduğunuz zenginlikleri hiç düşündünüz mü ? Aman canım ne zenginliğim olabilir ki ?
Daha iyi kazançlı bir işim bile yok veya daha bir eşim, ailem, yuvam bile yok veya başkaları falanca imkanlara sahipken ben burada karın tokluğuna yaşıyorum diyenlerinizin sayısı herhalde hiç te az değil. Bunlardan bir kısmı feleğin kendisine bu şekilde acımasız davrandığını düşünerek hayata umutsuz bakışlar gösterirken bir diğeri de neye sahip olursa hep daha fazlasını isteyerek belli bir tatminsizlik dünyasına sıkışıp kalır. Adeta hayatı şikayet, endişe, karamsarlık ve umutsuzlukla geçer de gider. Sonra bir bakar ki hayatının en güzel yıllarını, gençliğini, en sağlıklı olduğu yılları su gibi tüketmiş ve yolun sonuna gelmiş.
Evet anlar anlamasına ama artık yolun sonu gelmiştir ne yapsa da. Hayatı adeta kendisine zindan eden bir hayat yaşamayı kendi istemiştir oysa. Oysa sahip olduğu canının aslında en önemli zenginliği olduğunu yolun sonuna yaklaşınca anlamıştır büyük bir kısmı. Evet evet ! Belki de sahip olduğumuz en güzel şey can sağlığımız değerli okuyucularım.
Bakın geçtiğimiz yaz kolum kırıldığında ve o kolum belirli bir süre alçıda kaldığı dönemde aslında doğduğumdan beri “önemini belki de hiç o zaman ki kadar düşünmediğim bir şeyi farkettim. Benim 2 kolum vardı ve sağlıklıydı. Her ikisini de özgürce kullanıyordum ve bu bana doğuştan verilen bir nimet, bir zenginlikti aslında. Ben her iki kolumu kullanarak, yazılarımı yazıyor, işimi yapıyordum. Ben bir kolumla arabanın direksiyonundan tutarken diğer kolumla vites atabiliyordum. Ben bir eşya kaldırırken her iki koluma bütün ağırlığı eşit miktarda dağıtarak rahatlıkla kaldırabiliyordum. Ben her iki kolumu kullanarak elbiselerimi daha rahat giyinip, çıkarabiliyordum.
Geçenlerde hastanedeydim. İnsanları seyrederken geldi aklıma yeniden bütün sahip olduklarım(ya da bize emanet edilen her şey). Kimisi koridorlarda koştururken, kimisi can haliyle bağırıyordu. Kimin kafası yarılmıştı. Kimisi yoğun bakım ünitesine adeta koştururcasına götürülüyordu. Kimisinin acıdan gözleri kızarmıştı. Kimisi göğsünü tutuyordu acıdan. Ve onları bekleyen yakınlarını izledim. Biliyor musunuz ? Bize doğuştan verilen o kadar çok imkana sahibiz ki ama farkında değiliz galiba.
Hala çoğunluğumuz yürüyebiliyor, koşabiliyor, görebiliyor, duyabiliyor, rahat nefes alıyor, gülebiliyor, elbiselerini giyebiliyor, yemeğini kendi başına yiyebiliyor, ihtiyaçlarını hiç kimsenin yardımı olmadan tek başına karşılayabiliyor. Ve bizler sevgili okuyucularım. İçinde bulunduğumuz duruma, hayata, yaşantıya, imkanlara ne zaman şükredeciğiz ? Onları kaybedince mi gelecek aklımıza ? Size dünyanın bütün parasını verseler ve her iki ayağınızı isteseler verir misiniz ? Hangi akıl sahibi insan böyle bir şeyi kabul edebilir ki ?
Þimdi soruyorum. Madem ki iki ayağınız bile dünyadaki bütün zenginliklerden daha değerli, o halde neden az şükrediyoruz ki veya hiç şükretmiyoruz ki ? Baksanıza hem bizler aslında dünyadaki bütün maddi zenginliklerden daha fazlasına sahipmişiz zaten.
Ve şimdi düşünüyorum da bizler şükretmek için neyi bekliyoruz ki ? Zaten bize emanet edilen canımızın sağlığını kaybetmeyi mi ? Peki bunu belki de şu anda fark eden siz bütün bunları nasip eden Rabbinize en son ne zaman şükrettiniz ? En son ne zaman sahip olduklarınız için şükrettiniz ?
Rabbim her zaman kendisine şükreden kullarından eylesin.
Psik. Dan. Selçuk Arıcı
İnsan Kaynakları Uzmanı
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
www.motivasyoncu.com
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.