Başkasına tutunma sendromu
- Ayrıntılar
- Kategori: Kişisel gelişim
- Gösterim: 1886
Son zamanlarda şöhretliye tapınma sendromu denilen bir hastalıktan bahsedilmeye başlandı.Bu aslında hepimiz tarafından bilinen ve yaşanan bir hastalık.Yapılan araştırmalarda yaşayan üç insandan birisinde bu hastalıklı ruh halinin varlığını ortaya çıkarmıştır.Hepimiz illaki bir şöhretliye karşı içimizde sempati duyarız.Bu anlamda kimse ben tüm şöhret olmuş insanları sevmem diyemez.Sevmesek bile şöhret olmuş bir siyasiye seçimlerde en azından oy veririz.Hatta sempati duymaktan ziyade tapınmaya kadar varan daha pek çok sevdiğimiz insanlar vardır.Parti başkanları, dernek başkanları, belediye başkanları, baş hekimler ve adı baş olarak anılan hemen her kese tapınma derecesinde bağlı olan ve bunu hastalıklı bir ruh hali olarak yaşayan bir sürü insan dolaşır ortalıkta...
Her asırda ve her dönemde bu insanlar olmuşlar ve bundan sonraki çağlarda olmaya devam edeceklerdir. Þöhretliye tapınma sendromunun temelinde başkasına tutunma, başkasından medet umma ve yardım alma ihtiyacı vardır.Þöhretliye tapınma sendromunu biraz hafifleterek ama daha yaygınlaştırarak hemen her toplumu içine alacak şekilde başkasına tutunma sendromu olarak değiştirip açıklamak istiyoruz.Evet hakikaten şöhretlilere tapınma olgusu sadece bir ülkeyle sınırlandırılamayacak kadar yaygındır.Gelişmiş, gelişmekte olan, Avrupa ülkeleri yada Amerika gibi ülkelerde gazeteleri, dergileri, televizyonları meşgul eden ve özel hayatları vasıtasıyla insanların dikkat ve zihinlerinden uzaklaşmayan bu yapışkan tipler aslında sorunlu insanlardır.Onlar sıra dışıdır...Genel çoğunluktan farklı yaşamları vardır.Genel çoğunluk onların imkanlarına sahip değildir.Sahip olanlar ise onlar gibi davranarak yaşamazlar.Ya benimsemediklerinden yada cesaret edemediklerinden...Fakat gerek imkanı olmayanlar ve gerekse imkanı olup da onlar gibi yaşayamayan pek çok insan yapamadıklarını yapmakta olan bu insanları kimi zaman gıptayla kimi zamanda sinirlenerek izlerler.Gıpta eden yada sinirlenerek izleyenler aslında içten içe bunlara karşı gizli bir hayranlık duyarlar.İnsanoğlu genellikle kendisinin yapamadığını yapan istediği halde beceremediği beceren diğerlerinin davranış ve yaşantısını tam olarak benimsememiş olsa da onu izlemekten zevk alır.Bu yüzden ciddi fikir gazete ve dergilerine göre magazin haber ve yorumlarına yer veren hafif meşrep gazete ve dergiler daha çok satarlar.
Hayatımızı sürdürürken hepimiz tek ve benzersiz oluşumuz nedeniyle ama bir bakıma onun da sonucu olarak diğerlerine ihtiyaç duyarız.İnsan dünyada eşsiz bir varlıktır.Eksikleri fazlalıklarıyla birlikte bu eşsizliğini tamamlayacak ve onu daha mükemmel hale getirecek yardımcılara ihtiyaç duyar.Bu ihtiyaç yaratılmış olan diğer tüm canlılara göre insanda daha güçlü bir şekilde mevcudiyetini doğumdan ölüme uzanan yaşam çizgisinde sürekli gösterir.Memur amirine, meclis üyesi belediye başkanına, milletvekili genel başkana, genel müdür müsteşarına, müsteşar bakanına, bakan başbakana bağlıdır.Hepimiz bir şekilde diğerlerine yani genellikle üstlerimize bağlıyızdır.Müstakil hareket edenimiz çok nadirdir.Bu bağlılıklar genellikle tutunmaya dönüşür.Çünkü tüm bu basamaklar memur anlayışı ile bir diğerine tutunmaya dönüşmek zorundadır.Tutunmayı isteyerek yada istemeyerek bizler meydana getiririz.Çünkü çoğumuz tutunduğumuz bu insanlar tarafından oralara getiriliriz.Onlar isterse oralarda bulunur o makamları işgal eder onlar istemezse oralardan ayrılmak zorunda kalırız.Bizler onlar tarafından yapay olarak gerçekleştirilmiş aciz varlıklarızdır.Bu yüzden onlara kafa tutamaz onlardan habersiz bir iş yapamayız.Onlar ne derse o olur.Demokrasimiz bile bu anlayışımız yüzünden kısmen sıkıntılar yaşar.Ve her iktidar döneminde liderler şeffaf olmadıkları ve parti içinde diğerlerine yeterli özgürlük tanımadıkları için eleştirilirler.Liderler sultası hep konuşulur...Bu yüzden insan dünya makamlarında ne kadar yükselirse yükselsin hep bir diğerlerine tutunma onlara bağlı olma ve onlardan güç devşirme durumunda kalır.Siyasi iktidarlar bunu doğrularcasına kendilerinin sözünden çıkmayacak ve onlara yıllardır sadakatle bağlı olanlarla çalışmayı doğal olarak tercih ederler.
Varlığımızın bütünlenmesi için bütünün diğer parçalarına sahip olan diğer insanlara ihtiyaç duymamız boş yere değildir.İnsanın tanımı yapılırken ilk tanımlardan birisi de onun sosyal bir canlı olduğu yönündedir.Evet insan sosyal bir canlıdır fakat sosyallikte diğer canlılara göre sınıfta kalmıştır.Doğal seyrinden uzaklaşmıştır.Maalesef günümüzde çeşitli ırklar, dinler, ülkeler, farklı parti tutanlar, farklı takım tutanlar ve hep bir hususta farklı düşünenler yaşadıkları dünyayı diğerleri için yaşanılmaz bir yere dönüştürmek için ellerinden gelen gayreti göstermeye devam ediyorlar.Nitekim orta doğuda devam eden savaş buna örnektir.Daha sayılabilecek sayısız örnek vermek mümkündür.Futbol sahalarında yaşanan terör gibi...
Sınıfta kalmış sosyal varlık olarak insan niçin diğerlerine ihtiyaç duyar? Basit cevabı insan olduğu içindir.Her şeyden önce insan neslini devam ettirmek için karşı cinse ihtiyaç duyar.Yemeğini temin etmek için, rahat etmek için, okumak ve kendisini yetiştirmek için hep bu ihtiyaç devam eder.İnsan tek başına kendisinin tüm ihtiyaçlarını giderme başarısını gösteremez.Örneğin insan arabası, cep telefonu, evinde kullandığı bir beyaz eşyası bozulduğunda yada hastalandığında bu konu hakkında eğitim almış bir ustaya yada doktora ihtiyaç duyar.İnsan yaşamı boyunca sadece kendisi kendi ihtiyaçlarını sağlayabilecek kadar donanımlı yaratılmamıştır.Hayatımız boyunca yaşamaya devam ederken eksikliğini duyduğumuz yöne doğru gözümüzü çevirir ve eksikliğimizi gidermeye gayret ederiz.Bu durum doğal seyrinde gerçekleşir.Hepimiz ölmeden önce tam olarak istediğimiz donanıma sahip olamadan ölürüz.Yaşam bize tüm donanımları kazandıracak kadar uzun değildir çünkü....Böylelikle tam ve kendi bütünlüğümüz içinde ruhsal boyutta kendimizi gerçekleştiremeden dünyadan ayrılmak zorunda kalırız.Yaşlananların ve ölüme yakınlaştıklarını hissedenlerin yaşadıkları zihinsel ve ruhsal karmaşa, tedirginlik ve korku buradan kaynaklanır.İnsan tam bir bütünlük hissi geliştirememiş ve doğal olarak kendisini yeterli, verimli hissedemiyorsa üretmekten uzaklaşmış sadece tüketim toplumunun bir ferdi olarak yaşamışsa nasıl mutlu ve rahat olsun? Geride bıraktığı hayırlı evlatlar, bereketli ve anlamlı bir servet, yazılı ve inşaa edilmiş bir yapıt, insanlığın ortak menfaatine dair üretilmiş bir iş yada eylem gibi ayrıcalıklara sahip olamayan insan kendisini iyi ve sağlıklı hissetmekten yoksundur.Bir çok insanın hayatının anlamını aradığı günümüzde anlam çok uzaklarda ve insanın kendi dışında bir çok zararlı alışkanlıklarda aranmaktadır.Eroin, afyon, sigara, alkol gibi alışkanlıklar bu yüzden yaşadığımız son birkaç yılda olabildiğince artma göstermiştir.
Resmi statükoya, derneklere, siyasi partilere yada diğer başka faktörlere kendimizi bağlamak ve üye olmak isteğimizin ardında tek ve kendine yetmezlik durumumuz vardır.Aslında sınırlı bağımlılıklardan kurtulup sınırsız özgürlüğe yelken açmak yine de elimizdedir.İşinize gelmeyen durumlarda biraz meydan okuma cesareti geliştirdiğinizde tek ve benzersiz oluşunuzun bir bakıma dünyaya mesajını vermektesinizdir.Çoğu kere bu özgürlüğü yaşamak için diğerlerine hayır demeniz gerekir.Size zorla yaptırılmak istenilenlere dur deme hakkına sahipsinizdir.Kırmızı ışıkta geçmek ve yasal olmayan işler yaparak bu özgürlüğünüzü tatmin etmeye ihtiyacınız yoktur.Kanunlara uyarak kendi özgürlüğünüzü kendi çabalarınızla oluşturabilirisiniz.Ben parti başkanıma bile kafa tutarım diye düşünür bu özgürlüğü dengesiz kullanmaya kalkarsanız kendinizi kapının önünde bulursunuz.Her şeyin bir sınırı ve ölçüsü vardır.Genel çoğunluğun kabulleri doğrultusunda yaşarken kendinizi kimi zaman sıra dışı hissedecek ve yaptığınızda önemli oranda kendinizi iyi hissedeceğiniz davranışları bulmanız gerekir.Bunları siz bulamazsanız diğerleri sizden beğenmediğiniz uğraşılarla ömrünüzü tüketmenizi isteyeceklerdir.O zaman birden bire hayatın anlamını keşfetme yolculuğunda alabora olursunuz...
Dr. Recai YAHYAOÐLU
www.tamtip.com