Miftahulkulub

2. BAB

Konusu : Ruhanî tariki (yolu) ve onun şartlarını, mertebelerini, her makamın zikirlerini, teveccüh usulünü yedi fasılda açıklar.

RUHANÎ TARİK

I. FASIL: Ruhaniyet tariki (yolu) şartlarını ve faydalarını açıklar.

Ey değerli kardeş, bilinmelidir ki..
Nefsaniyet yolu ve onda yola girenlerin halleri bundan önceki bab-da açıldandı. Ama, yolların en yakını, yolların en şereflisi, yolların en kolayı ruhaniyet yoludur. Bu da, Nakşıbendiye yolu olup burada açık­lanacaktır.
Ruhaniyet yolunda olan değerli zatların; Hak yolcusu saliki, ruh yo­lundan götürmeleri, Hak yolcusu salkiler için büyük bir nimettir. Zira, burada asla mücahede yoktur. Çünkü, mücahede nefis tarafında olur. Bunlar nefse bakmadan, ruhu temize çıkarmaya çalışırlar. Ruh temize çıkıp aslına dönünce; nefis, bütün kötü huyları ile gelir ruha teslim olur. Ruh dahi nefsi esir eder, her emrine itaatkâr ve boynu eğik eyler. Bunun için, ruhanî yol, gayet kolaydır.
Bu ruhanî yolun büyük pirleri, ruhu yedi mertebeye ayırmışlardır; şöyleki :
a)     Kalb..
b)     Ruh..
c)    Sır.. .
d)    Hafi..
e)    A h f a..
f)    Nefis latifeleri..                                                                                                                                                              ■
g)    Külli lâtif eler..
Burada anlatılan latifelerde, birer nur işareti vardır. Ruh temize çı­kıp bu temize çıkması da gerçek oldukça, bu latifelerde nurlar zuhur eder. Sonunda ruh, külli latifelere varır. Bu makamda da tezkiye gerçekleşin­ce; ruh, vücud ülkesine şah olur. Bütün kötü huyları ile, nefis de gelir, ruha teslim olur. Ruhun, her bir emrine itaatkâr esiri olur. Her nekadar nefis, ruhun esiri olsa daf yine de kötü huyları basına toplayıp türlü türlü hilelerle daima ruhun yolunu kesmeye çalışır. Ne var ki. ruh Hakkın ih-sanı ile o hilelerin nefisten geldiğini bilir. Her ne taraftan önüne çıksa, durumu anlar :                                                                                 



—  Allahım, tüm gayem sensin; isteğim rızandır.
Der, zikri ile, fikri ile meşgul olur.
Ruhaniyet yolunda olan bir zata, bir Hak yolcusu salik gelip inabe etinek istediği zaman; eğer o zat, kâmil ve kemale erdiren bir kimse ise.. o gelen kimseye istihare emrini verir. Bundan sonra, adını ve ne iş yaptı­ğını sorar. Bu arada onun haline tavrına da bir göz atar.
Bundan sonra, Resulüllah'a doğru teveccüh eder ve huzurda o gelen kimseyi adı ile, şekli ile anlatır; inabe vermek için izin ister.
Resulüllah efendimiz de meleklere emir verir; o kimsenin ruhunu hu­zura getirtir. Onun için ezeldeki bilgiye göre vurulan mühürüne bakar. Eğer o gelen kimsenin bu tarikattan yana nasibi var ise., alnına :
—  Sadıktır..
Diye mührünü basar; eğer nasibi yok ise., yine alnına :
—  Yalancıdır.. Diye mührünü basar.
Bundan sonra, o inabe etmek isteyen kimse, huzura geldiği zaman bakılır; eğer yalancı mührü ile mühürlenmiş ise., gönlünü alır, yumu­şaklıkla savar. Eğer sadık mührü ile mühürlenmiş ise., o saliki, halvet ye­rine getirir, yüz yüze pturtur. Bundan sonra, onun için, beş şartı yerine getirmesini emreder. O şartlar, sırası ile şöyledir :
1. Yalan söylememek..
2. Gıybet etmemek, başkalarının aleyhinde bulunmamak..
3. Abdestsiz gezmemek..
4. Beş vakit namazını vaktinde kılmak..
5. Kazaya kalan namazları ve oruçları varsa., tümünü kaza etmek..
İşte, Hak yolcusu salike ilk bildirilecek beş şart budur.
Bundan sonra, o Hak yolcusu salike; ölümü düşünmek, teveccüh, rabıta tarif edilir
Eğer o Hak yolcusu salikin kabiliyeti kıt ise., kendisine biraz istiğ­farla salâvat okuma emri verilir. Eğer o salikin kabiliyeti yeterli ise., he­men o anda zikir telkini yapılır. Yani : Salike, kalb yerlerini, inabe al­maya geldiği zat, hemen gösterir.
Zikir, kalbî olarak; o kimsenin istidadına göre lafza-i celâl (Allah adı) telkin edilir.
Bundan sonra, kâmil mürşid olan zat, o saliki karşısına alır; diz dize oturtur. Baş başa gelir, alnını alnına dayar. Bundan sonra, salikin haline bakar.
Eğer Hak yolcusu salikin halinde ilâhî ,sevgi, rabbani aşk, samedanî cezbe orta halli ise., onu çok güzel bulur. Salikin kalbini, kendi pâk kalbi­nin içine alır. ilâhî feyiz çeşmelerinden bir çeşme açar, teveccühe memur olan meleklere de emreder ki : Salikin kalbinde bulunan haset, kin, kibir ve benzeri kötü huyların dağlarını Ailah sevgisi külüngü ile darmadağın edeler.. Onlar da bu emri yerine getirmeye hemen başlarlar.
Ayrıca, masiva, dünya sevgisi ve benzeri karışık işler de, Allah sev­gisi ocağına atılır; aşk ateşi ile yakılır.
Bundan sonra, onun kalbini ilâhî feyizle yıkamaya başlar. Kendi güzel halinden o salike bir elbise giydirir.
Eğer salikin kalbinde olan Allah sevgisi ocağına ilâhî aşk ateşinden bir kıvılcım bırakıp yine kendi halinden bir elbise giydirdikten sonra an­latılan şekilde yıkar ise., o anda salikin hali değişir; kalbinde ilâhî aşk zuhur eder.
Eğer salikte, ilâhî aşkın ağır basması, cezbenin aşırılığı bulunursa., yine salikin kalbini kendi kalbinin içine alır. Allah sevgisi ocağında bu­lunan aşk ateşine sadakat, şefkat çeşmelerinden bir çeşme açar; o aşkın ateşini dindirir. Cezbe halini de salikten alır. Allah'ın inayeti ile, cezbe hali salikten gider.
Bundan sonra, yine ilâhî feyizle, yukarıda anlatıldığı gibi, salikin kalbini yıkamaya başlar; çünkü, cezbenin aşırılığı, saliki meczub eder.
Salikte cezbe ziyade olur ise., o salik cezbesinin harareti ile latifeleri göremez; aşk ateşinin ağır basması ile vuslat sırları zuhur eder; kendisi ilâhî bir meczub olur.
Eğer cezbeden ve ilâhî sevgiden yana hiç bir eser olmaz ise., o salik de, Allah sevgisinden bir koku alamaz ve tarikat-ı aliyyeden de bir şey duyamaz. Onun için kâmil mürşidler, hali olmayana hal ihsan ederler. Hali ziyade olanın da halini alırlar.
Ne var ki, anlatılan işleri yapabilmek, kemal sahibi ve kemale erdi­ren zatlara mahsustur. Bunlar da, kibrit-i ahmer gibidir. Bunlar, anlatı­lan usulde, saliklere daima teveccüh eder, feyiz verirler..


***


LATİFELERİN ZİKRİ

II. FASIL: Yedi latife ve onların zuhuratını açıklar.

Değerli kardeş, bilinmelidir ki..
Hak yolcusu salik, bundan önceki fasılda anlatınlan beş şarta devam etmelidir. Kendisine tayin olunan mürşidinin emirlerini ve uyarılarını dikkate almalıdır. Tam manası ile de teslim olmalıdır; tıpkı, yıkayıcı eli­ne teslim edilen ölü gibi.. Bundan sonra, zikir ve fikirle meşgul olursa.. kısa zamanda o salikin kalbi, aslî sıfatını bulur.
Açıkçası odur ki : Anlatılan işleri yaptıktan sonra; Cenab-ı Hakkın ihsanı, mürşidinin güzel himmeti ile kalbindeki karışıklık, kötü zanlar yıkanır. Zikir nuru ile nurlanır, kalb çocuğu zuhur eder.
Bundan sonra ruha, aslî hil'atından kırmızı bir hil'at giysisi giy­dirilir.                                           
Anlatan işin alâmeti odur ki : Hak yolcusu salik, zikir ederken bir kırmızılık yahut yanan ateş gibi bir şey görür. Güneş doğarken, ortaya çıkan kırmızılık gibi de olabilir.
Anlatıldığı gibi, kırmızıya meyilli bir renk zuhur ederse., o zaman salikin zikri ruha aktarılır. Yani : Kalbine okuduğu zikirden başka, ru­hun da yeri gösterilir; bir mikdar zikir de ruha telkin edilir.
Hak yolcusu salik, bu şekilde devam edip gider. Sonunda, ruh latifesi de aslına döner. O zaman, ruha da, asli hil'atından sarı bir hil'at giysisi giydirilir.
Bunun alâmeti odur ki; Hak yolcusu salik, ruhu için zikrettiği zaman, ruhun yerinde sarı bir renk görür.
Bundan sonra, Hak yolcusu salikin zikri, sırrına telkin olunur.
Bu durumda, sırrın yeri, Hak yolcusu salike haber verilir, önceki zi­kirlerden ayrı olarak, bir mikdar zikir de sırra telkin eder.
Hak yolcusu salik, bu zikrine devam eder ve sebatkâr olursa., o za­man sır da aslına döner. Bu durumda ruha, asıl hil'atından beyaz hil'at giysisi giydirilir. Bunun alâmeti odur ki; Hak yolcusu salik, sırrı için zikrederken, sırrın yerinde bir beyaz nur, yahut bir beyaz renk görür.
Bundan sonra, Hak yolcusu salikin zikri, hafiye aktarılır; kendisine hafi için zikir telkin edilir. Salike, hafi latifesinin yeri haber verilip ön­ceki zikirlerden ayrı olarak, bir mikdar zikir de hafi için yapılması telkin edilir.
Hak yolcusu salik de, bu hafi için telkin edilen zikre sebatla devam eder, zikrinde ve fikrinde olursa., hafi latifesi de aslına döner. Ruha da, aslî hil'atından yeşil bir hil'at giysisi giydirilir. Bunun alâmeti odur ki : Hak yolcusu salik, hafi için zikrini edip giderken, hafi latifesinin yerin­den yeşil bir nur yahut yeşil bir renk görünür. Ta-Ha suresinin 7. ve 8. âyetlerinde buyurulan :



—«Çünkü o, sırrı da bilir; gizlinin gizlisini de.. O, öyle bir Allah'tır ki, ondan başka ilah yoktur.»
Ayet-i kerimenin manası gereğince bu son anlatılan hafi zikri ma,. kamında bulunan Hak yolcusu salike, yakin ilmi hasıl olur.
Anlatıldığı gibi, yeşil nur ortaya çıkınca, Hak yolcusu salikin zikri ahfaya aktarılır. Hak yolcusu salike, ahfanın yeri tayin edilir, önceki zi­kirlerinden ayrı olarak, bir mikdar zikir de, ahfa için kendisine telkin edilir.
Hak yolcusu salik, öncekinden daha fazla, burada, zikir, fikir işinde devamlı ve sebatlı meşgul olursa.. Cenab-ı Hakkın ihsanı ile ahfa latifesi dahi, aslına döner. O zaman da, ruha aslî hilatından iki hil'at giysisi giy­dirilir. Bunun biri siyahtır; biri de beyaz.. Bunun alâmeti odur ki : Hak yolcusu salik ahfa için zikri ile meşgul olursa., kendisine bir siyah nur, bir de beyaz nur zuhur eder. Hak yolcusu salik, bunu görür.
Bundan sonra, Hak yolcusu salikin zikri, nefis latifelerine aktarı­lır. Nefis latifelerinin yeri, Hak yolcusu salike haber verilir, önceki zi­kirlerinden ayrı olarak, bir mikdar zikir de nefis latifeleri için telkin edilir.
Burası, fenafişşeyh (şeyhte yok olma makamıdır. Hak yolcusu sa-likte Allah sevgisi orta halli olur; fenafişşeyh (şeyhte yok olma) hali de burada zuhur eder. Yine bu makamda, Resulüllah efendimizi görür ve kendisi ile konuşur; Allah ona salât ve selâm eylesin. Bazı-larına bu haller, ahfa latifelerinde zuhur ettiği de olmuştur
Mürşid kuvveti ile: salik ruhta, sırda, hafide iken, bunlardan önce dahi kalb zuhur etmeden anlatılan hallerin zuhur ettiği olmuştur.
Hak yolcusu salikte Allah sevgisi yükselir; daima zikrin, fikrin zevki, ve şevki ile olur.
Eğer Hak yolcusu salikin sevgi hali ifratta veya tefritte (çok ileride veya çok geride) olursa., şeyhte yok olmak ve Resulüllah,ı müşahade et-mek murakabede veya daha sonra zuhur eder.
Zira sevginin ifratı ve tefriti, saliki oyalar ve işini erteler: geri bı­rakır. Eğer salikte Allah sevgisi, daha ziyade olur ise., o zaman da, cezbe­nin aşırısı zuhur eder. Bu durumda, Hak yolcusu salike. Resulüllah'ı gör­mek nasib olmaz; ilâhî bir meczub olup çıkar. Eğer Hak yolcusu salikte, Allah sevgisinden yana bir belirti olmaz ise.. kötürüm olur. Açıkçası : Hem latifelerden, hem de murakabe seyrinden yana habersiz olur. Meğerki, bu salikin mürşidi kâmil ola; zira, anlatılan hallerin cümlesi, kâmil mürşide göre eşittir. Yani : Sevginin ifratı ve tefriti onun için öneni ta-şımaz, saliki vuslata erdirir.
Her neyse..
İşbu nefis latifelerinde Hak yolcusu salik devam edip gider ise., ne­fis latifeleri dahi aslına döner. Yine ruha, asıl hil'atından turuncu bir hil'at giysisi giydirilir. Bunun alameti odur ki: Hak yolcusu salik, nefis latifeleri için zikrini yaparken, o yerde kendisine turuncu bir renk gö­rünür.
O vakitte, salikin zikri, külli latifelere aktarılır. Salike, külli latife­lerin yeri tarif edilir; bunun için kendisine bir mikdar zikir telkin olunur.
Bundan sonra, Hak yolcusu salik, devam edip gider ise., külli lati-feler de aslına döner.
Kalb latifelerinden, küllî latifelere varıncaya kadar; hemen her bi­rinde ruh tezkiye, tasfiye olur. Hemen hepsinde, tasfiye oluşu gerçeğe dayalı olduğundan, birer hil'at (rütbe veya özel giysi) ile latifeler ruha teslim edilmiş olur. Sonra, külli latifelerde dahi, ruhun tezkiyesi gerçek olunca, Hak yolcusu salikin alnının ortasına sadakat mührü ile mühür vu­rulur; vücud iklimine padişah olur. Sonra da, bütün latifeler kendisine teslim olurlar.
Bundan sonra, vücud ikliminin yönetimine başlar; zikrin harareti, vü­cuda bütün olarak tesir eder, cümle duygular, ruhla birlikte zikrederler. Onların zikirlerini, Hak yolcusu salik, bu ten kulağı ile işitir. Saliklerden bazısı, anlatılandan başkp, cümle varlıkların zikirlerini de bu ten kulağı ile işitir. Zira, İsra suresinin 44. âyetinde :



—«Hemen her şey, Allah'ı hamd ile tesbih eder.»
Buyurulan mananın gerçek aydınlığında bakılınca, cümle eşya teşbih ederler. Ne var ki, anlatılan makama yetişmeyen kimseler, bu tesbihi du­yamazlar. İşte, küllî latifelerin işareti de budur.
Bundan sonra nefis, vücud iklimine eğlenecek yer, karar edip kur­tulacak bir mahal bulamaz. İşin sonunda, cümle kötü huyları başına top­layıp gelir, ruha teslim olur; her emrine itaat etmeye başlar. Ama, nefis ve kötü huyları ruhun fırsatını kollarlar; onu düşürmeğe çalışırlar. Allah-ü Taalâ esirgesin ve korusun.


***


NEFÎY VE İSBAT İŞARETLERİ

III. FASIL: Nefiy ve isbatı, onun işaretlerini açıklar.
— Nefiy ve isbat..
Derken, şu kelime-i tevhid anlatılır : Lâ ilahe illallah.. (Allah'tan başka ilâh yoktur..)
Değerli kardeş, şu da bilinmiş olsun ki..
Anlatılan işlerden sonra, Hak yolcusu salike, nefiy ve isbat telkin edilir.
Yani : Kelime-i usuli olan kelime-i tevhid, Hak yolcusu salike tarif edilir.
işbu makam, ilmel-yakin makamıdır. Hak yolcusu salike, Cenab-ı Hakkı ilmel-yakin ile bilmek, bu makamda hal olur. Dolayısı ile, bundan sonra, Hak yolcusu salikin sevgisi günden güne artar. Daima ah edip in­leyerek, dost cemalini gözler. Aynel - yakin ve cemal müşahedesini ister.
isimlerin tecellisi, fiilerin tecellisi dahi, bu makamda hal olur.
Saliklerden bazısına, bu hallerin daha önce zuhur ettiği de olur.
Bu makamda bazılarına; kabirleri keşfetmek, kalbleri keşfetmek, ül­keleri keşfetmek, bunlara benzeyen meleklerin hallerine vâkıf olmak gi­bi şeyler zuhur eder. Ne var ki. burası büyük bir berzahtir; Hak yolcusu salike bir imtihandır. Eğer zuhur eden şeylere kapılıp onlara varlık verir ise :



— Allahım, tüm gayem sensin; isteğim rızandır.
Sözünde yalancı olur; vuslat sırlarını duyamaz. Meğerki, o salikin mürşidi kâmil ola..
Bu durumlar, murakabeden sonra, Allah'ta yok olmak ve Allah'ta var olmak hallerinden sonra olursa., bir sakıncası olmaz. Zira, o vakit, Hak yolcusu salike Allah'ın ihsam olursa., hiç sevgi olmadan, daima Ce-nab-ı Hakkm rnzasını gözler. Ruhanî yolun terakkisi kolay, nefsanî yo­lun terakkisi de gayet zor olduğu bu manadan ötürüdür.
Bu ke^if ve keramet ihsanları, nefsanî yoldan giden Hak yolcusu sa-liklere, sülük esnasında zuhur eder. Sülüklerini tamamlamalarının uzun zaman istemesi de bundandır.

Dersimiz olan kelime-i tevhidde Hak yolcusu salik devamlı ve sebat­lı olur, şeyhinin tarifine göre de şartlarına riayet eder, şeyhinin sözün­de gider ise., kelime-i tevhidde bulunan :



— Yok..
Kelimesinin ateşi; Hak yolcusu salikte kalan masiva sevgisini, dün­ya ve âhiret sevgisini tamamen yakıp yok eder.
Bundan sonra, Hak yolcusu salike, kayyumiyet ihsan olunur. O za­man salik :                                           



— Yok..
Kelimesini söylediği zaman kendisini ve cümle mevcudları yok ol­muş görür.



— Ancak Allah vardır..
Cümlesini okuduğu zaman da, kendisini ve cümle mevcudları Hak ile kaim görür.
Nefiy ve isbatın zuhuratına gelince.. Fussilet suresinin 53. âyetinde :



—«Onlara, âyetlerimizi ufuklarda ve nefislerinde göstereceğiz. Ta ki, onun Hak olduğu, kendilerine açık açık açıklansın..»
Buyurulan mana sırrının zuhur etmesidir. Bu manayı, ciddî bir şe­kilde anla..

***

IV. FASIL: Bu fasılda, şunlar açıklanır:

a)    Ahadiyet murakabesi ve onun zuhuratı..
b)    Rahmani, nefsanî, şeytanî sülük tekmili..
c)    Hilâfet makamı..
d)    Bu münasebetle zikir tenzili..

Ey değerli kardeş, bilinmiş olsun ki..

MURAKABE
Bundan sonra, Hak yolcusu salike, murakabe telkin olunur. Bu mu­rakabe hakkında âyet-i kerime ve hadis-i şerifler vardır; onları alalım.
Allah-ü Taâlâ, Nisa suresinin 1. âyetinde şöyle buyurdu :



—«Çünkü Allah, sizin üzerinizde tam bir gözeticidir.»
Allah-ü Taâlâ, Alâk suresinin 14. âyetinde şöyle buyurdu :



—«Hiç bilmez mi ki : Allah görür.»
Allah'ü Taâlâ, Beyyine suresinin 8. âyetinde şöyle buyurdu :



—«Allah onlardan razı olmuştur; onlar da Allah'tan razı olmuşlar­dır. Bu, Rabbından korkan içindir.»
Bu âyet-i kerimenin tefsirinde şöyle gelmiştir :
—  Rabbını daima murakabe eden ve nefsi ile hesaplaşan içindir..
Allah, kendisine salât ve selâm eylesin; Resulüllah efendimizin ha-dis-i şerifleri de şunlardır :



—  «İhsan odur ki, Allah'ı görür gibi ibadet edesin; sen onu görme-sen de o seni görür.»



—«Bir saatlik tefekkür, yetmiş senelik ibadetten hayırlıdır.»



—«insanın himmeti neyse, kıymeti de odur.»



—«Bir kimsenin Hicreti, Allah'a ve Resulüne ise., onun hicreti Al­Iah'a ve Resulünedir.»
Bu hadis-i şerif ve âyet-i kerimelerdeki işaret ve delâlet üzere Hak yolcusu salik; mürşidinin tarifine göre murakabe ile meşgul olup geceli gündüzlü dost cemalini müşahede arzusu da terakki bulup murakabede zikre girmeden, tefekküre dalmadan oturduğu sırada, şeytan hemen her taraftan onun helakine çalışır.
Hak yolcusu salik, murakabede otururken; cümle mevcudatı yok ol­muş, kendisini de bütün halleri ile görür ise., yahut başka bir kimsenin durumu ile kendisini görür ise., bilmeli ki : Bu durum nefistendir.
Eğer Hak yolcusu salik; kendisini şeyhi gibi yahut Resulüllah efen­dimizin kıyafetinde görür ise., işbu halin adı şudur : Şeyhte yok olmak, Resulde yok olmak..
Yine Hak yolcusu salik; murakabesinde bağlar, bahçeler, ırmaklar, meyveler, güzel kızlar ve oğlanlar görür ise., bu durumda yine kendi kim­liğine bürülü olarak kendisini görürse., bu da nefistendir.
Yine Hak yolcusu salik; kendisini şeyhinin yahut Resulüllah efendi­mizin kıyafetinde görürse., bu arada gördüğü bağlar, bahçeler, meyveler, ruhanî cennet sayılır. O kızlar ve oğlanlar ise., huriler ve gılmanlardır.
Yine Hak yolcusu salik; murakabede otururken cümle varlık gözün­de ve gönlünde yok olur, ateşten veya nurdan bir kürsü üzerinde bir kimsenin oturduğunu, karşısında hesapsız meleklerin durduğunu görürse.. ama bu arada salik, kendisine baktığı zaman kendi kıyafetini ve başka­sının kıyafetini görürse., o kürsü üzerindeki ve onun karşısındakilerin hepsi şeytandandır. Hemen istiğfar etmek gerekir.
Ama anlatılan durumda; kendisini şeyhinin kalıbında veya Resulül­lah efendimizin kalıbında görür ise., o gördüğü zat ya Cebrail, Mikâil, İs­rafil, Azrail'den biridir.
Yine Hak yolcusu salik; murakabe halinde cümle varlıkları yok ol­muş görür, bu halde seslenme gibi bir şey işitir, bu seslenmede :



—«Ben, en yüce rabbınızım..»
(Naziat suresinin 24. âyetidir.)
Şeklinde bir hitab olursa., hemen salik, bu hitap esnasında kendisi­ne bakmalıdır. Eğer kendisini var bulursa., bu hitabı şeytandan bilmeli.. Zira, iki varlık bir yerde olmaz. Eğer bu hitaptaki tecelli Hak'tan gelmiş olsaydı; salikten yana bir belirti kalmazdı. Zira, bu babda şu mana ke­sindir :



—  Cenab-ı Hak, cismi silinen, ismi giden kimseye tecelli eder.
Bu manaya göre; Hak yolcusu salik varken o hitap gelirse., şeytan­dan sayılır. Zira, o mel'unun türlü türlü hileleri vardır. Şöyle şeyler de söyleyebilir :
—  Kulum, ben senden razıyım. Bundan sonra, emr-i maruf görevini yapmayı senden kaldırıp affettim. Cümle yasak işleri sana mubah eyle­dim. Bundan sonra, ne işlersen bağışlanmış saydım. Sen benim sevgi-limsin..
Bu şekilde türlü türlü ürkütücü sözler edip çoğu kimseleri helak de­nizine düşürmüş, helak eylemiştir. Bunlardan, Allah-ü Taâlâ'ya sığınmak gerek.
Şöyle bir şey sorulabilir :
—  Bu anlatılanları ayırd etmek, nasıl mümkün olur?. Buna cevab olarak, Maide suresinin 35. âyetinde Duyurulan :



— «Ey iman edenler, Allah'tan çekinin; ona götüren vesileyi ara­yın. Onun yolunda çaba harcayın. Her halde iflah olursunuz»
Emir doğrultusunda, bu yolda iflah olup kurtulmak, kamil bir mürşid bulmakla olur. Bu incelikleri bilmek, kâmil mürşide kalmıştır Kâmil mür­şid olan, bu incelikleri bilir ve ona göre salike, gördüklerini yorumlar ve teselli eder. Bundandır ki: Hak yolcusu salike kâmil mürşidi aramak farz makamındadır.


***


V. FASIL: Yok olma murakabesinin sonunda meydana gelen müşahede ve tecellileri açıklar.

Değerli kardeş, burada anlatılacaklar da bilinmiş olmalıdır.
— Yok olma (ifna) murakabesi..
Tabir edilen murakabede, Hak yokuşu salik otururken, kendisini ve cümle mevcudatı taa, zerreye varırıcaya kadar tamamen yok olmuş görür ise., hemen bir beyaz, yeşil, kırmış, san renklerden bir renkli nur kalır. İşte buna :
— Yok olma murakabesi nur tecellisi..
Tabir ediler. Bazı kimselere, bu halde, şekli belli olmayan bir hitap dahi zuhur eder. Bu hitaplar, anlatılacak âyet-i kelimelerdeki gibi ola­bilir.
Allah i i Taâlâ, Mümin suresinin 16. âyetinde şöyle buyurdu :



—«Bugün mülk kimin?. Vahid Kahhar Allah'ın..»
Allah-ü Taâlâ, Rahman suresinin 26. 27. âyetlerinde şöyle buyurdu :



—«Yeryüzünde bulunan her şey fena bulacak; celâl ve ikram sahibi Rabbın yüzü kalacak..»
Allah-ü Taâlâ, Kasas suresinin 88. âyetinde söyle buyurdu :



—«Onun zatından başka, her şey helake yüz tutmuştur.»
Bu âyet-i kerimelerde anlatılan manalara dair bir hitap tecellisi kendisinde zuhur eden Hak yolcusu salikin Fatihasının okunması yerin­dedir. Zira, bir Hak yolcusu salikin son derecesi budur. Sonra, bu makam, Hak yolcusu salikin nihayeti, Allah'ın veli kullarının da bidayetidir. Zi­ra, bundan sonra, ilâhî tecelli için bir nihayet yoktur.
Yine Hak yolcusu salik; murakabede otururken, kendisi ve cümle var­lıklar gözünde ve gönlünde yok olur ve sonunda da Cenab-ı Hak ile kaim olarak zuhur ederse., hemen her şeyden de şekilsiz keyfiyetsin olarak mü­şahede zuhur ederse., bu tecelliye :
— Allah'ın varlığında yok olmak, Allah'ın varlığında var olmak.. (Fena fillah ve beka billah).
Tabir olunur. Bazılarına da bu teceilide, Fecr suresinin 27-30. âyet­lerinde Duyurulan şu hitap gelir :



—«Ey mütmainne nefis, razı olduğun, razı olunduğun halde Rab-bına dön. Kullarımın arasına gir. Cennetime gir.»
İşbu makam, hilâfet makamıdır; lâkin, Allah'ta var olmanın (be-kabillahın) en alt derecesidir. Bundan ilerisi açıklanmıştır.
Hâsılı : İkinci, babdan buraya gelinceye kadar, anlatılan ruhanî yol, tarif ettiğimiz Nakşıye sülük usulü, bu ahkar kul Muhammed Şemseddin'in usulüdür ki; çok kolay ve yolların en şereflisidir. Çünkü, Kur'an yolu­dur.                                                                         



—«Bir kimse, Kur'an'ın gayrı ile yolunu bulmak isterse.. Allah onu saptırır.»
Açıkçası, Kur'an'dan başka bir şeyle hidayet arayan, dalâlete düşer. Allah, bizi de, sizi de korusun.
Bu ruhanî yol pirleri çok zuhur etmiş; her biri de bir usul üzere git­miştir. Cümlesinin usulünden bu fakire ihsan olunan usul, bu yola giren­ler hakkında gayet kolaydır. Bu yol dile getirilip şöyle denilmiştir :
—  Tarik-ı Şemseddin (Şemseddin Yolu)..
Bu ruhanî yolda açıklanan usule göre istekli olan salik, istidadı ke­mal derecesinde olursa., üç, yedi, on bir, kırk günde; iki, üç, altı, yedi ayda; bir senede istidad ve kabiliyetine, mürşidin kudsî kuvvetine göre ve isteği üzere sülûkü tamamlamak nasib olur.
Eğer salikin istidadı eksik olursa., o zaman bir, üç, beş, on on beş, yirmi senede sülûkü tamamlamak nasib olur.
Ancak, mürşid, kemalli ve kemale erdirici bir durumda bulunur ve isterse istidadı eksik olan salike kudsî kuvveti cihetinden en kısa zaman­da sülûkü tamamlatır. Zira, kemal ehli olan mürşide göre eksik, tam olan­ların her ikisi de eşit değerdedir. Meğerki, Hak yolcusu salike sülûkünü tamam ettirmeyi istememiş olalar; yahut salikin, kader sırrında nasibi bulunmaya..
Burada, mürşide düşen bir şey var. Hak yolcusu salik, sülûkünü ta­mamlayıncaya kadar, kendisine Resulüilah efendimizi —Allah ona salât ve selâm eyleesin-— müşahede etmek müyesser olursa., pekâla.. Ama, bu müşahede tam hakkı ile olmalıdır. Eğer böyle bir müşahede olmaz ise :
—  Bu, sülûküne tamamladı..
Diyerek, ona verilen zikri mürşidi tenzil etmeye.. Yani : Zikrini azaltmaya.. Zira, salik yainız cemal müşahedesi ile tek kanatlı kuş gibidir. Tek kanatlı kuş, nasıl uçamaz helak olursa., o salik dahi, bir uçuruma yuvarlanıp helak olur. Bundan dolayı, mürşid şeyhe düşer ki., bu gibi sa­likin zikrini ve fikrini tenzil edip azaltmaya.. Hatta, zikrinden ayrı ola­rak, her gün en az bir iki saat kadar teveccüh emretmelidir. Taa, salik, Resulüllah'ı müşahede edinceye kadar.. Allah ona salat ve selâm eyle­sin. Şeyhin dahi, o salike Resul'de yok olmadan (Fena firresulden) te­veccüh etmesi, lâzım ve elzem kabilindendir.
Eğer Hak yolcusu salik; sülük esnasında Resulüllah'ı müşahede ede­rek, sülûkünü tamamlamak kendisine nasib olursa., onun için şu tabir kullanılır : Zülcenaheyn.. Yani : İki kanatlı kuş gibi olur. Bu da, onun çok yüksek mertebelere uçup gitmesine işarettir.
    
    
**

    
TEVECCÜH

VI. FASIL: Hak yolcusu salike, şeyhinin nasıl teveccüh ede­ceğim açıklar..

Ey değerli kardeş, şu da bilinmelidir ki..
Hak yolcusu salike, ilk başta teveccühe, şeyhte yok olmada (fena-fişşeyhte) başlamak gerekir. Taa, ahfa latifeleri salikte zuhur edinceye kadar bu şekildeki teveccüh sürdürülür. Ahfa latifeleri, salikte zuhur et­tikten sonra, salike olan teveccüh, Resul'de yok olmadan (fena firresul­den) başlar. Nefiy ve isbata kadar bu teveccüh sürdürülür.
Salikte nefiy ve isbat zuhur edip veya nefiy ve isbat telkin olunduk­tan sonra, salike olacak teveccüh Allah'ta yok olmaktan (fena fillahtan) başlar. Taa, fatihası okununcaya kadar, bu şekilde teveccüh'sürdürülür. Fatiha okunduktan sonra, teveccühe ihtiyaç kalmaz.
Burada anlatılan durum, Hak yolcusu salikin, orta halli olma duru­muna göredir.
Açıkçası, Hak yolcusu salikte, Allah sevgisi, ifrat ve tefrit derece­sinde olmaz ise, durum yukarıda anlatıldığı gibi olur. Orta halli salikin durumunu da şöyle açıklamak mümkündür :
Sülûkü esnasında ahfaya kadar şeyhini bulur.
Nefiy ve isbata kadar Resulüllah'ı müşahade eder; onunla konuşma ihsan olunur.
Murakabeye kadar ve murakabeden sonra da Allah ta yok olmak (fenafillah), Allah'ta var olmak (bekabillah), cemal müşahedesi ihsan olunur.
Ve., bundan sonra da, o salikin Fatihası okunur ve artık onun için teveccüh gerekmez.
Eğer Hak yolcusu salik, ahfaya kadar olan teveccühünde şeyhini bu­lamaz ise., o zaman, şeyhe düşer ki : Salik, kendi teveccühünde şeyhini görünceye kadar ona şeyhte yok olmadan (fenafişşeyhten) teveccüh ede..
Resul'de yok olmada (fenafirresulde) dahi, bu usule uygun hareket etmelidir. Hak yolcusu salik, nefiy ve isbata kadar olan teveccühünde Re-sulüllah'ı müşahede etmek müyesser olmaz ise., yine şeyhe düşer ki : Salik, kendi teveccühünde Resulüllah'ı görünceye kadar, kendisine Resul'­de. yok olmaktan (fenafirresulden) teveccüh ede.. İsterse salik, muraka­beyi bulmuş olsun; taa, Resulüllah'ı müşahede edinceye kadar, Resul'de yök olmaktan (fenafirresulden) teveccüh etmek gerekir.
Bazı salik, sülûkünü tamamlar; Fatihası okunur. Bu arada, mura­kabeyi ve müşahedeyi de bulur; lâkin Resulüllah'ı göremez. İşte hali böy­le olan salike; taa, Resulüllah'ı görünceye kadar, Resul'de yok olmaktan teveccüh etmek lâzımdır.
Şeyhte yok olmak, Resul'de yok olmak, Allah'ta yok olma halleri birbirine zarf gibi olmuştur. Bu sebepten; şeyhte yok olmak zuhur etmez ise, Resul'de yok olmak da zuhur etmez. Resul'de yok olmak zuhur et­meyince, Allah'ta yok olmak da zuhur etmez.
Saliklerin bazısında; şeyhte yok olmak, Resul'de yok olmak halteri­nin zuhurundan önce, murakabe ve müşahede sırlarının zuhur etmesi ilâhî cezbenin ağır basmasından ileri gelir.
Üstte anlatılan manalara göre; Resülüllah, salike zuhur edinceye kadar ona teveccüh lâzım olur. Zira, o hal içinde salik bırakılırsa, yâ meczub olur, yahut mertebesinden düşer. Böyle bir korku her zaman vardır.
Hak yolcusu salike; kalb latifeleri zuhur ettikten ve Resulüllah'ı müşahede ettikten sonra, yine şeyhe düşer ki: Teveccühünü değiştirme­den, anlatılan tertibe göre teveccüh ede.. Ahfaya kadar şeyhte yok olmak­tan, nefiy ve isbata kadar Resul'de yok olmaktan, murakabeye ve daha sonra da Allah'ta yok olmaktan teveccüh ede..
Yolunu anlatıldığı gibi izleyip giden salike, orta halli giden salike Fatiha okunduktan sonra, yani : İşi tamamlanıp duası olunduktan son­ra teveccüh etmek gerekmez.

    
VII. FASIL: I. fasıldan, VI. fasıla kadar ayrıntılı anlatılan­ları toplu açıklar.                                                                             .

Değerli kardeş, bilinmelidir ki..
Kâmil bir mürşide gereken odur ki; bir salik kendisine gelip inabe etmek istediği zaman, o salike istihare telkin ede.. Kendisi de, Resulüllah efendimizin iznini almaya çalışa.. Allah, ona salât ve selâm eylesin. Efen­dimiz tarafından her ne gibi bir işaret olursa., o işarete göre hareket ede..
Eğer efendimizin üstün ruhsatı olursa., o salike inabe vere.. Bu te­veccühte, saliki, karşısına alıp kendisine şeyhte yok olmaktan teveccüh ede.. Bu teveccühte, salike ruhaniyetten kırmızı bir hil'at giydirmeli; son­ra da, ilâhî feyizden, salikin kalbine bir çeşme açıp oraya feyz akıta.. Böylece, salikin kalbini masivadan temizleyip Ailah sevgisi ile doldura.. Ahfaya kadar, bu şekildeki teveccüh, her hafta yapılmalıdır.
Bu makama kadar salik, şeyhte yok olmayı bulursa., bundan sonra salike, Resul'de yok olmaktan teveccüh etmelidir. Bu teveccühünde sa­like Resul'de yok olmak şanında, yeşil bir hil'at giydirmelidir. Daha önce anlatıldığı gibi salik; nefiy ve isbat, murakabe telkin olununcaya kadar Resul'de yok olmayı bulursa., bundan sonra salike, Allah'ta yok olmak­tan teveccüh etmelidir. Salike, Allah'ta yok olmaktan teveccühünde be­yaz bir hil'at giydirmelidir. Daha önce de anlatıldığı gibi, bu teveccühünü her hafta tekrarlar. Taa, salik, tam manası ile murakabeyi buluncaya ka­dar. Bundan sonra da, salikin Fatihası okunur.
Anlatılan düzende giden ve Fatihası okunan salike artık teveccüh gerekmez.
Burada durumu anlatılan salik, orta halli gittiği için, anlatılan ma­kamlarda, kendisine haftada birer kere teveccüh yeterlidir.
Eğer salik, müflis durumda ve Allah sevgisinden haberi yoksa., o zaman salik; gereğine göre iki günde bir kere, üç günde bir kere tevec­cühe muhtaçtır. Zira bu gibi salik :



—«iflas eden, Allah'ın güvencesi altındadır.»
Hükmüne göre, sık sık ihsana muhtaçtır. Meczup salikin durumu da böyledir. Ona da, sık sık teveccüh etmeli; onun cezbe halinin aşırılığını silip ilâhî feyizle kalbini temizlemelidir. Meczub salike teveccüh dahi çok zordur; dikkat etmek gerekir. Hem kendisinde bulunan cezbeyi almak, hem de ilâhî feyizle onun kalbini temiz eylemek gerekir ki bu kâmil bir mürşidin işidir.
Salik, ahfaya kadar kendi teveccühünde şeyhini bulamazsa., şeyhi ondan teveccühünü değiştirmemelidir. Taa, salik, teveccühünde tam ma­nası ile şeyhini buluncaya kadar..
Salik, murakabeye kadar olan teveccühünde Resulüllah'ı bulamazsa., yine şeyhi, ondan teveccühünü kesmemelidir. Taa, teveccühünde, tam manası ile Resulüllah'ı buluncaya kadar.. İsterse mürid, sülûkünü ta­mamlamış, murakabeyi, müşahedeyi bulmuş olsun; mutlaka Resul'de yok olmaktan yana teveccühe ihtiyacı vardır. Eğer ondan teveccüh kesilirse.. Muhammedi irfandan nasipsiz kalır; büyük bir uçuruma yuvarlanıp helak olmasından da çok korkulur .
Bazı salike, tecellisinin gereği olarak, kalb zuhur etmez, şeyhin mü­şahedesi zuhur eder. Buna :
. — Şeyhi buldu..
Diyerek, şeyhi Resul'de yok olmaktan teveccüh etmemelidir.
Daha önce anlatıldığı gibi, ahfaya kadar şeyhte fena bulmaktan yâ­na salike teveccüh etmeli ki: Teveccühü kemale ersin, içine yerleşsin ve meleke hâsıl olsun. Diğerlerini de buna kıyas edebilirsin.
İşin başlangıcında olan bir salik; Resulüllah'ta yok olmayı, Allah'ta yok olmayı bulsa dahi, şeyhe düşer ki : Yine teveccühünü yerlerinde ya­pa.. Daha işin başlangıcında bu şekilde giden bir salik için; ziyade kuv­vet bulacağına, sonra da kemal bulacağına işaret vardır.

Günün Sözü

"“Ramazân-ı şerîf ayı girdiği zaman, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kilitlenir ve şeytânlar zincire vurulur.” (Hadîs-i Şerif—Müttefekun aleyh)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.