Yüce Dosta...

sehit_asker

Ayrılış günü yüklemediler bir şey 
alaca tüylü develere
en son o ayrıldı
haykırdım tutamadım kendimi
uzaklara gitme diye
ey benim iki gözüm, canım 
Kesib’e mutlaka uğra 
yönel Lâ’lâ tepesine doğru
ve Yelemlem sularını ara
çünkü en iyi bildiklerin yaşıyorlar orada
orucumu, haccımı, umrelerimi, bayramlarımı, her şeyimi
feda ettim ben onlara..   
 
unutamam hiçbir zaman ne Mina’daki ne Muhassab’daki o güzel günlerimizi 

ne zemzemde içtiğimiz suları

ne de konuştuğumuz o tatlı sözleri

onların Muhassab’ı benim kalbim şimdi

ey develerin sürücüsü!

eğer uğrarsan bir gün Hacir’e

durdur hayvanları biraz

bir selam ver

çünkü öyle özlemişler ki seni

dönmüşler çılgına

Da’d’ı, Rebab’ı ve Zeyneb’i bağır orda

Hind’i, Selmâ’yı ve Lübna’yı

bağır ve dinle aynı anda..

umutla bekleyiş de gitti, sabır da gitti

çünkü onlar gittiler

gittiler..

oysa ki onlar kalbimin en gizli yerine yerleşmiştiler

yağmur damlaları ince ince iniyor bulutların arasından

tıpkı sevgilisinden ayrıldığı için üzgün bir aşığın gözyaşları gibi

senden lütuf ve ihsan isteyen herkese bereket yağmuru yağıyor

şimşeklerin çakıyor ama

bana bir damla yağmur yağmıyor

doğuda gördü şimşeğin parladığını ve özledi doğuyu

benim derdim şimşekle ve şimşeğin parıltısıyla

işim yok, ilgim yok

ne mekanla ne yerle ne zamanla

Sabâ rüzgarı onlardan bir söz fısıldadı kulağıma

çılgınca düşüncelerden, vecdimden, hüznümden, kederimden söz etti bana...

dedi ki;

“sevdiğin göğüs kemiklerinin arasındadır

nefeslerin onu bir o yana, bir bu yana atmaktadır”

bir zamanlar onların oturduğu yerlerde dur

ağla şimdi bu harabelere

hani nerde sevenleri, sevilenleri

hani nerde alaca tüylü develeri

gel de bir bak, nasıl geçip gidiyor çölde akşamın buğuları

tıpkı serap içindeki bahçeler gibi görürsün onları

anam babam feda olsun onun yoluna

kurban olayım Allah’tan gelen en güzel ceylana

ki şu an gezinmekte göğüs kafesimin derinliklerinde

güven ve huzur içinde

ey dostlarım tutun burada bağlayın beni

bir kez göreyim dünya gözüyle o sevgilinin evini

rüzgarlar savruluyor şimdi dört bir yanda geceleri

tavaf ediyor güzel kızlar, cinler, melekler

dillerinde Allah isimleri..

anlatın bana öyküsünü durmayın

Hind’in ve Lübna’nın, Selmâ’nın, Süleymân’ın, Zeyneb’in ve İnan’ın

sonra Hacir’den Zelud’dan bir haber getirin bana

o ceylanların otlağından

Tahmed’in taşlı ve sert topraklarına doğru çevir yönünü

ordadır taptaze filizler, dallar, ıslak çayırlar

orda gösterirler sana ani parıltılarını şimşekler

sabah akşam hiç durmadan bulutlar

işte o diyardan geçerler..

saba rüzgarı anlatıyor gençlik günlerimizi

Hacir’de, Mina’da, Kûba’da geçen günlerimizi

kum tepelerinde ve otlakların yanında, dere boylarında,

Lâ’lâ tepesinde

ki ceylanlar gelirdi oraya..

sakın şaşırma

bu güzelliklere çılgınca aşık bu ihtiyara

ne zaman bir kumru ötse

hemen sevgilisini hatırlayana

sevinçlere boğulup kendinden geçene

yok olana...

El-Useyl’de, en-Naka’da yalnız başıma bıraktılar beni

gözyaşları içine boğuldum, yandım, yakıldım

ayrılacak diye korkusundan öldüğüm sevgili uğruna

feda olsun anam babam

hele dönüp bir baksana

kurmuşlar çadırlarını vadinin sağında

ey vadi

Allah aşkına

ne güzel şeyler taşıyorsun bağrında

ne güzel insanlar toplamışsın

onlar benim sesim soluğum canım ciğerim

onlar benim canımın içi, ciğerimin paresi

eğer ölmezsem aşkımdan Hacir’de, Sel’ı’da, Ecyad’da

istemem yok olsun

böyle aşk, böyle sevda...

ne zemzemde içtiğimiz suları

ne de konuştuğumuz o tatlı sözleri

onların Muhassab’ı benim kalbim şimdi

ey develerin sürücüsü!

eğer uğrarsan bir gün Hacir’e

durdur hayvanları biraz

bir selam ver

çünkü öyle özlemişler ki seni

dönmüşler çılgına

Da’d’ı, Rebab’ı ve Zeyneb’i bağır orda

Hind’i, Selmâ’yı ve Lübna’yı

bağır ve dinle aynı anda..

umutla bekleyiş de gitti, sabır da gitti

çünkü onlar gittiler

gittiler..

oysa ki onlar kalbimin en gizli yerine yerleşmiştiler

yağmur damlaları ince ince iniyor bulutların arasından

tıpkı sevgilisinden ayrıldığı için üzgün bir aşığın gözyaşları gibi

senden lütuf ve ihsan isteyen herkese bereket yağmuru yağıyor

şimşeklerin çakıyor ama

bana bir damla yağmur yağmıyor

doğuda gördü şimşeğin parladığını ve özledi doğuyu

benim derdim şimşekle ve şimşeğin parıltısıyla

işim yok, ilgim yok

ne mekanla ne yerle ne zamanla

Sabâ rüzgarı onlardan bir söz fısıldadı kulağıma

çılgınca düşüncelerden, vecdimden, hüznümden, kederimden söz etti bana...

dedi ki;

“sevdiğin göğüs kemiklerinin arasındadır

nefeslerin onu bir o yana, bir bu yana atmaktadır”

bir zamanlar onların oturduğu yerlerde dur

ağla şimdi bu harabelere

hani nerde sevenleri, sevilenleri

hani nerde alaca tüylü develeri

gel de bir bak, nasıl geçip gidiyor çölde akşamın buğuları

tıpkı serap içindeki bahçeler gibi görürsün onları

anam babam feda olsun onun yoluna

kurban olayım Allah’tan gelen en güzel ceylana

ki şu an gezinmekte göğüs kafesimin derinliklerinde

güven ve huzur içinde

ey dostlarım tutun burada bağlayın beni

bir kez göreyim dünya gözüyle o sevgilinin evini

rüzgarlar savruluyor şimdi dört bir yanda geceleri

tavaf ediyor güzel kızlar, cinler, melekler

dillerinde Allah isimleri..

anlatın bana öyküsünü durmayın

Hind’in ve Lübna’nın, Selmâ’nın, Süleymân’ın, Zeyneb’in ve İnan’ın

sonra Hacir’den Zelud’dan bir haber getirin bana

o ceylanların otlağından

Tahmed’in taşlı ve sert topraklarına doğru çevir yönünü

ordadır taptaze filizler, dallar, ıslak çayırlar

orda gösterirler sana ani parıltılarını şimşekler

sabah akşam hiç durmadan bulutlar

işte o diyardan geçerler..

saba rüzgarı anlatıyor gençlik günlerimizi

Hacir’de, Mina’da, Kûba’da geçen günlerimizi

kum tepelerinde ve otlakların yanında, dere boylarında,

Lâ’lâ tepesinde

ki ceylanlar gelirdi oraya..

sakın şaşırma

bu güzelliklere çılgınca aşık bu ihtiyara

ne zaman bir kumru ötse

hemen sevgilisini hatırlayana

sevinçlere boğulup kendinden geçene

yok olana...

El-Useyl’de, en-Naka’da yalnız başıma bıraktılar beni

gözyaşları içine boğuldum, yandım, yakıldım

ayrılacak diye korkusundan öldüğüm sevgili uğruna

feda olsun anam babam

hele dönüp bir baksana

kurmuşlar çadırlarını vadinin sağında

ey vadi

Allah aşkına

ne güzel şeyler taşıyorsun bağrında

ne güzel insanlar toplamışsın

onlar benim sesim soluğum canım ciğerim

onlar benim canımın içi, ciğerimin paresi

eğer ölmezsem aşkımdan Hacir’de, Sel’ı’da, Ecyad’da

istemem yok olsun

böyle aşk, böyle sevda...



İbn Arabi - Arzuların Tercümanı 

 

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.