Sünnet-i Seniyye'ye Tabi Olmanın Ehemmiyeti
- Ayrıntılar
- Kategori: Genel yazılar
- Gösterim: 2557
Cenabı Hakkı’n, mensubu kılmakla bizleri şereflendirdiği Yüce Dinimiz İslamiyet, insanların ve cinlerin hem dünyada hem de ahirette saadet ve selameti için gönderilmiştir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Azimü’ş-Þan, bu saadet ve selametin nasıl elde edileceği hususunda bizlere en doğru yolu göstermiş; O’nu bize tebliğ eden Peygamber Efendimiz (s.a.v.), hayatının her safhasında, bizler için “üsve-i hasene-en güzel numune” olmuştur. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz’e “anam babam sana feda olsun Yâ Rasulellah” diye hitab eden, O’na yardım hususunda vatanlarından, mallarından, evlatlarından ve
canlarından vaz geçen Sahabe-i Kiram Hazeratı, sünnet-i seniyye’yi en güzel şekilde anlayıp, yaşamışlar; onları tanıyan Tabi’în ve Tebe-i Tabi’in uleması sünnet-i seniyyenin nakli hususunda muazzam gayretler göstererek büyük hizmetler yapmışlardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ahlakı hakkında sorulan süale Hz. Aişe (r. Anha) Validemiz; “Sen Kur’an okumuyor musun? O’nun ahlakı Kur’an idi”[3] buyurarak cevap vermişlerdi. Elbette ki Kur'an-ı Kerim’in hükümlerini en iyi anlayan ve en güzel şekilde tatbik eden Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’dir. Bu sebeple din-i İslam’ı güzelce yaşayıp hakiki iman ile bu alemden ayrılmak isteyen herkes sünnet-i Rasül’e sımsıkı sarılmak durumundadır. O’nun sünnet ve siretine uymanın ehemmiyeti birçok ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle ifade edilmiştir.
Cenab-ı Hak Nisâ Suresi’nin 80. ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: “Kim peygambere itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiştir.”
Başka bir ayet-i kerimede de: “Habîbim de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbî olun ki Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” buyuruluyor. Bu ayet-i kerimenin tefsirinde şu ifadelere yer verilmiştir: “Allah’ı sevmek için; Allah’a teslim olan ve O’nun emirlerini tebliğ eyleyen Rasülüllah (s.a.v.)’e muhalefet etmemek, onun gibi kemal-i ihlas ile Allah’a teslim olarak, onun emirlerine tâbî olmak, onu numune-i imtisal addeylemek lazımdır. Bunun hilafı ‘ben Allah’ı severim amma emrini dinlemem; onun sevdiğini sevmem; onu sevenleri, onun yolunu göstermek üzere gönderilenleri sevmem; onlara benzemek istemem’ demektir. Rasülullah’a tâbî olmamak, Allah’ı sevmemek ve Allah’ın gufran ve rahmetinden mahrum kalmaktır”[4]
“Andolsun ki Rasülüllah (s.a.v.)’de, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı ümid edenler ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir numune vardır”[5] mealindeki ayet-i kerime ile, Sîret-i Muhammediyye’nin, her nokta-i nazardan insanlık alemi için pek güzel bir numune olduğu ifade buyurulmuştur.
Sünnet seniyye’nin ehemmiyetini beyan eden bir çok hadis-i şerif vardır. “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldığınız müddetçe yolunuzu şaşırmazsınız; Allah’ın kitabı ve Rasülü’nün sünneti”[6]
Bu hadis-i şerif’i rivayet eden İmam-ı Mâlik Hz., sünnet-i seniyye’yi Nuh (a.s.)’ın gemisine benzetmiş ve “Ona binen kurtulur, binmeyen ise boğulur” buyurmuşlardır.[7] Tâbiîn müfessirlerinden Dahhâk İbn-i Müzâhim Hz. de sünnetin ehemmiyetini şu şekilde ifade etmişlerdir: “Dünyada sünnet, ahirette cennet gibidir. Zira Ahiret’te cennete girenler, dünyada ise sünnete sarılanlar kurtulur”[8] Silsile-i Sâdâtımız’ın büyüklerinden İmam-ı Rabbânî (k.s) Hz., Mektûbât-ı Þerife’de sünnete tabi olmanın ehemmiyetinden defeâtle bahsetmiştir. Bu mektuplarından birinde şöyle buyuruyorlar: “İş, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e kamil manada tâbî olabilmektir. Sıddıkların arzusu da budur. Sünnet’e mütâbaat’ın haricindeki şeyler ise batıl vehimler ve fasit hayallerdir. Cenab-ı Hak hepimizi bu vehim ve hayallerden kurtarsın. Selam hidayete tabi olanlar ve sünnete sarılanların üzerine olsun .”[9]
Muhterem Mü’minler,
Bir hadis-i Þerif’te, sünnetten yüz çevirmenin vereceği zarar şu şekilde ifade edilmiştir: “Dinin elden çıkışı sünnetin terki ile başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetin birer birer terkiyle ortadan kalkar.”[10]
Bu itibarla din-i celil-i İslam ile, sünneti seniyye ile uzaktan yakından alakası olmayan yılbaşı ve noel kutlamalarının mü’minlere vereceği zarar, yapacağı maddî ve manevî tahribat kelimelerle ifade edilemez. Ben mü’minim diyen hiçbir kişi bu hususta en ufak bir meseleye bile iştirak edemez, benzeyemez. “Kim bir kavme benzerse, o ondandır” hadis-i şerif’i herkesin malumudur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hayatının her safhasında ehl-i küfre benzememek için gayret göstermiştir. Bize düşen bu hususta piranın himmet ve teveccühlerine sığnarak ve dua ederek, elimizden geldiği kadar sünnete sarılmaktır.
[1] Mir’âtü’l-Usûl, cild 1, sayfa 29
[2] İmam-ı Þâfiî, er-Risâle, sayfa 91-92
[3] Sahih-i Müslim, cild 1, sayfa 513, hadis 139
[4] Elmalılı, Hak Dini, Kur'ân Dili, cild 2, sayfa 1076
[5] Ahzab Suresi, ayet 21
[6] İmam-ı Mâlik, Muvatta’, Kader 3
[7] Suyûtî, Miftâhu’l-Cenne, sayfa 53-54
[8] Kurtubî Tefsiri, cil 13, sayfa 365
[9] Mektûbât-ı Þerîfe, cild 1, mektup 205
[10] Sünen-i Dârimî, Mukaddime, 16