Bir uygarlık yalanı: İlerleme
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1367
İlerlemeci”ler, çağdaşlaşmaya ve teknolojiye tapınanlar, popüler kültür uygarlığına teslim olanlar, insanlığın ve insanın sürekli geliştiğine inanır.
Onlara göre “tarihin tekerleği” diye bir şey vardır, o döndükçe gelişilir, o döndükçe her şey daha iyi, daha güzel olur.
Bu kanaatlerinin doğruluğundan kuşku duyduğunuzu çıtlatır gibi olsanız, hemen karşı çıkar, kızıp köpürürler. Eskiden tıp mı vardı, derler!
Teknoloji ne güzel, derler. İşte al sana uygarlık derler. Bilim derler.
Kendilerinden pek emindirler; ideolojileri de güçlüdür. Çünkü dünyada iktidar olan ideoloji bu.
Onları anlıyoruz.
Fakat bir yandan yavaş yavaş şunu da anlamaya başlıyoruz ki...
Onca ilaca rağmen yeni ilaçlara ihtiyacımız bitmiyor mesela...
Bilim ve teknolojinin onca ilerlemesine rağmen yeni çaresizlikler sarıyor dört bir yanımızı...
Uygarlık dediğimiz şey tükenmeye doğru giden fosil yakıtlar üzerine kurulu, ön yüzü şık fakat arka yüzü fena halde eğreti bir dekor gibi...
Zenginlik deseniz, ancak başkalarının yoksulluğu pahasına üretilebiliyor.
Ortada bir gariplik yok mu?
Hem insanlık gelişiyorsa eğer, bu daha öldürücü, daha yok edici savaşlar neyin nesi?
***
Gelelim “modern-gelişmiş-insan”ın temel özelliklerine...
Primitif insandan ya da bir “yamyam”dan farkı ne?
Akşam yemeği için smokin giyebilmekten ve tercihini av etinden yana değil de özel yetiştirilen hayvanların etini yemekten yana yapmış olmaktan başka ne farkları var.
Kültürse mesele, insanoğlu “ilkel”ken de kültürlüydü. İnsan hiç kültürsüz, sanatsız olmadı, olamaz!
Çünkü insan, aklı ve becerisiyle doğal olanı değiştirir, dönüştürür. (Tabii özellikle bizdeki ilerlemeci ideologlar ilkel insanı kültürsüz olarak tarif etmeye bayılır. Okul kitaplarımız da hâlâ sömürgeci zihniyetiyle öyle yazar. Oysa el üstünde tuttukları bilim on yılardır tersini anlatıyor. Modern antropolojiye göre kabile toplumu veya tarih öncesi çağ insanlarına ilkel muamelesi yapmak cehalettir.)
Elbette insanın yapıp ettikleri, kılığı kıyafeti, kullandığı araç gereç tarih boyunca değişiyor.
Ama işte hâlâ Hamlet gibi kuşku duyuyor.
Hâlâ Brütüs gibi arkadan bıçaklıyor.
Hâlâ Machbet gibi iktidar hırsına kurban gidiyor.
Yanılıyor muyum?
***
Durup dururken bu konuya nereden geldim, merak ediyorsunuzdur.
Bir kere durup dururken değil.
Küresel ısınma şamatası ortalığı kapladı, malum. Ekolojik sorunlar deniyor.
E, madem öyle, bir duralım da buraya nasıl geldik diye soralım istiyorum. Hani ilerliyorduk; yoksa felakete doğru muydu bu ilerleme, diye soralım.
Geçenlerde Dünya Sağlık Örgütü’nün 2007 raporu açıklandı. Raporu bütün gazeteler “21. yüzyılda yeni ölümcül hastalıklar; veba gibi bulaşıcı salgınlar çıkabilir” başlıklarıyla verdi.
Bu haberi okurken “bir hastalık biterken öteki başlayacaksa, yeni salgınlar kapıdaysa, buna gelişme mi denir?” diye hiç mi sormadınız içinizden?
Artık zamanı geldi.
Kapitalist gelişmeye ve modern teknoloji uygarlığına körü körüne inanıp bağlanmanın ne anlama geldiğini sorgulama zamanı geldi, geçiyor.
İnsanı, dışı geliştiğinde içi de ona paralel gelişen bir varlık olarak görme saflığını terk etmenin zamanı geldi, geçiyor.
Tamam. Doğru, binmişiz alamete, ilerliyoruz.
Ama nereye doğru?
Önemli olan, bu sorunun cevabı...
Haşmet Babaoğlu
Vatan Gazetesi