17- Evliyâdan yardım istemek şirk imiş ithamına cevap

17- Evliyâdan yardım istemek şirk imiş. Buna, allâme Ahmed ibni Kemâl efendiden cevâb verilmektedir.

17 - İkiyüzyetmişbir ve sonraki sayfalarında, (Ümmetimin üzerine sapık imamlar gelmesinden korkuyorum buyuruldu. Yâni, müslümanları sapıttıran âmirler, âlimler gelecek, kitaba uymıyan fetvâlar vereceklerdir. Bunlardan birçoğu derdleri, dileği olan, mezarıma gelsin, dileğini ona veririm derler. Ben Allaha çok yaklaştım. İbâdet yapmak, benden affedildi der. Evliyâ, dilediğine yardım eder. Dilekler, onlardan istenilir. Sıkışanlar, onların dirilerine ve ölülerine sarılınca saadete kavuşurlar. Onlar dilediklerini yapar. Kerâmet gösterirler. Levhilmahfûzu bilirler. İnsanların gizli düşüncelerini anlarlar. Peygamberlerin ve Evliyânın mezarlarına türbe yaptırırlar. Bunlar, Allahdan başka şeylere tapınmaktır. Hadiste, münâfıklar hak sözleri söyliyerek aldatırlar denildi. Hadiste, ümmetimden çokları putlara tapınmadıkça kıyâmet kopmaz denildi. Kabirlere tapınan, Allaha şirk edinenler, buna ne diyecekler? Son senelerde putlara tapınmak fitnesi o kadar arttı ki, kimse görmez oldu. Muhammed bin Abdülvehhâb ortaya çıkıp, bunu önledi. Hükûmetler buna karşı durmak istediler ise de, adı her yere yayıldı. Buna inanan da, inanmıyan da çok oldu. Ebû Tâhir diyor ki, Sü'ûd oğulları, Abdülvehhâb oğlunun tevhîd bayrağını Arabistânın her yerine ulaştırdı. Şirkin yayılmasını önlemek, şirki yok etmek lâzımdır. Kabirler üzerine yapılan türbeler de böyledir. Her türbe puthâne olmuştur. Yeryüzünde bunları hiç bırakmamalıdır. Bunların çoğu Lât ve Uzzâ putları gibidir. Müslümanların çoğu müşrik oldu. Ümmetimden otuz deccâl çıkacaktır hadisi meşhûrdur. Seyyid Muhammed Sıddîk bin Hasen hân [Sıddık Hasen hân vehhâbî 1307 [m. 1891] de Hindistânda öldü.] (Kitap-ül-izâga)sında, bu deccâllardan birinin firenk habîsi gulâm Ahmed Kadıyânî olduğunu yazmaktadır. Bu hindli kâfir, önce Mehdî olduğunu söyledi. Sonra, hıristiyan devletin yardımı ile, Peygamber olduğunu bildirdi. Abdüllah ibni Zübeyrin hilâfeti zamanında ortaya çıkan Muhtâr Sekafî de, bu deccâllardan biri idi. Ehl-i beyti sevdiğini, Hz. Hüseynin kâtillerinden intikam alacağını söyledi. Çok müslüman öldürdü. Sonra, Peygamber olduğunu, kendisine Cebrâîl geldiğini söyledi) diyor.

Kitabın müellifi, müslümanların üzerine sapık, dinsiz hükûmetlerin ve din adamlarının geleceğini haber veriyor. İslâm âlimleri bu sapık din adamlarının müslümanları doğru yoldan çıkardıklarını bildirmektedir. Mezhepsizler islâm memleketlerinde câsûslar ele geçirip, bu satılmış mezhepsiz ajanlar ile müslümanları aldatıyorlar. Bozuk kitaplar bastırarak, Ehl-i sünneti yıkmaya, Ehl-i sünnetin büyük âlimlerine, Velîlerine leke sürmeye çalışıyorlar.

İmâm-ı Rabbânî ikiyüzellibeşinci mektûbda buyuruyor ki, (Hz. Mehdî islâmiyeti yayacak. Resûlullahın sünnetlerini ortaya çıkaracak. Bid'at işlemeye ve bid'atleri müslümanlık olarak yaymaya alışmış olan Medînedeki din adamı, Mehdînin sözlerine şaşıp, bu adam bizim dînimizi yok etmek istiyor diyecek. Hz. Mehdî, bu din adamının öldürülmesini emredecektir). Bu haberden mezhepsizlerin Medînede zuhûr edeceği ve uzun zaman kalacağı ve Hz. Mehdî tarafından büsbütün yok edileceği anlaşılmaktadır.

Kitabın müellifi, burada da, kâfirleri, müşrikleri ve münâfıkları bildiren âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri yazıyor. Ehl-i sünnet âlimlerinin bunlara yaptıkları açıklamaları uzun bildirerek, doğru yolu savunucu görünüyor. Sonra, Ehl-i sünnet olan temiz müslümanlara saldırıyor. Türbelere puthâne, Evliyâya put diyebilmek için, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere yanlış mâna vermekten sıkılmıyor. Tevilli olan âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere yanlış mâna veren kimse, tevilini biliyorsa, (Bid'at sahibi), yâni sapık olur. Tevile lüzûm olmayan açık nasslara yanlış mâna vererek, islâmiyete saldıran, müslümanlara müşrik diyen ise kâfir olur. Nassları yanlış tevil eden, kâfir olmıyor ise de, müslümanlar arasında bölücülük yapıyor. Yalnız kendisi müslüman imiş. Asırlar boyunca gelmiş geçmiş milyonlarca müslüman müşrik imiş. Şimdi yeryüzündeki müslümanların çoğu da ölülere tapınıyorlarmış.

Hadis-i şerifte bildirilen câhil, sapık imamların, kimler olduğu meydandadır. Bin seneden beri gelmiş müminlerin doğru yollarından ayrılarak sapıtmışlardır. Müslümanları doğru yoldan sapıttıran zâlim devlet adamlarının da kimler olduğunu her mümin bilmektedir. Bunlar, müslüman ve (tevhîd ehli) adı ile müslümanlara zulmeden, Ehl-i sünneti, doğru yoldaki müminleri öldürenlerdir. Yazar, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden yanlış mânalar çıkararak, kitaba uymıyan fetvâlar veriyor. Müslümanlara müşrik diyor. Hiçbir islâm âlimi, (Dileği olan mezarıma gelsin, istediğini yaparım) dememiştir. Bunu, kitabın yazarı uydurmakta, müslümanlara iftirâ etmektedir. İslâm âlimleri, Allaha çok yaklaştım dememiştir. Allahü teâlânın kendilerine ihsân ettiği kerâmetlerin duyulmasını bile istememişlerdir. En büyük kerâmet, islâm dîninin ahkâmına, yâni emir ve yasaklarına uymak, Resûlullahın izinde bulunmak olduğunu bildirmişlerdir. Abdülkâdir-i Geylânî talebesi ile çölde giderken, hava karardı. Şimşekler, gök gürültüleri arasında, bulutlardan bir ses gelerek, (Kulum Abdülkâdir! Seni çok seviyorum. Bugünden sonra ibâdet yapmağı, senden affeyledim!) sesi işitildi. O büyük Velî hemen, (Kezzebte yâ Kezzâb!) dedi. (Yalan söyledin! Ey yalancı şeytan! Beni aldatamazsın. Allahın sevgilisi olan Muhammed aleyhisselâmdan, ibâdet affedilmedi. Ölüm hastalığında bile, dayanarak cemaate geldi. Hiçbir kuldan ibâdet affolunamaz!) buyurdu. Kitabın müellifi böyle mübârek Velîlere iftirâ etmekten hayâ etmiyor. Türbelerdeki Evliyâya tevessül etmek, yalvarmak şirktir diyor. Hâlbuki, Resûlullah efendimiz, (İşlerinizde şaşırdığınız [bunaldığınız] zaman, kabirde olanlardan yardım isteyiniz!) buyurdu. Müslümanların, Evliyânın kabirlerini ziyâret etmeleri, onlardan yardım beklemeleri, bu hadis-i şerife uydukları içindir.

İslâm âlimleri, bu hadis-i şerife uyarak Evliyânın, kabirlerini ziyâret etmişler, feyz aldıklarını bildirmişlerdir. İmâm-ı Rabbânî ikiyüzdoksanbirinci mektûbunda buyuruyor ki, (Dehli şehrinde, bayram günü, hocam Muhammed Bâkî billâhın mezar-ı şerifini ziyârete gitmiştim. Mübârek mezarına teveccüh ettiğim zaman, mukaddes ruhaniyeti ile iltifât buyurdu. Bu garîbi öyle okşadı ki, Hâce Ubeydüllah-i Ahrârdan kendisine gelmiş olan feyzleri ihsân eyledi. Bu nisbete kavuşunca, Tevhîd marifetlerinin hakîkati hâsıl oldu).

Yukarıdaki hadis-i şerif, birçok kitapta yazılıdır. Müslümanlar arasında meşhûr olmuştur. Osmanlı devletinin şeyh-ul-islâmlarından dokuzuncusu, büyük âlim, müftî-üs-sekaleyn, yâni insanlara ve cinne fetvâlar vermiş olan Ahmed Şemseddîn ibni Kemâl efendinin [Ahmed ibni Kemâl 940 [m. 1534] de İstanbulda vefât etti.] (Kırk hadis) kitabının türkçe tercümesi, hicretin (1316) senesinde İstanbulda basılmıştır.

İzâ tehayyertüm fil-umûr,

feste'înû min ehlil-kubûr!

(Yâni, işlerinizde şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz! İnsanın ruhu, bedenine âşıktır. Ölüp, ruh bedenden ayrılınca bu sevgisi yok olmaz. Ruhun bedene olan bağlılığı ve çekmesi, öldükten sonra yok olmaz. Ölünün kemiğini kırmak ve kabir üzerine basmak, hadis-i şerifle, bunun için yasak edilmiştir. Bir kimse, bir Velînin kabrini ziyâret edince, ikisinin ruhu buluşurlar. Çok fayda hâsıl olur. Kabir ziyâretine izin verilmiş olması, bu faydanın hâsıl olması içindir. Bundan başka, gizli faydaları de yok değildir. [İbni Âbidîn, (Redd-ül-muhtâr) kitabının önsözünde diyor ki, imam-ı Muhammed Şâfi'î, imam-ı a'zam Ebû Hanîfeye karşı çok edebli, saygılı idi. (Ebû Hanîfe ile bereketleniyorum. Kabri yanına gidiyorum. Güç bir suâl karşısında kaldığım zaman, kabri yanında iki rekât namaz kılıp, Allahü teâlâya duâ ediyorum. Cevabı hemen hâtırıma geliyor) buyurmuştur.] Kabirdekinin ruhu ile ziyâretcinin ruhu, birer ayna gibidir. Işıkları birbirlerine aks eder. Ziyâret eden, kabre bakıp, Allahü teâlânın kazasına râzı olup, ruhu bunu duyunca, ilmi ve ahlâkı feyzlenir. Bu feyz, kabirdekinin ruhuna aks eder. Meyyitin ruhuna, cenâb-ı Haktan gelmiş olan ilim ve feyzler de, ziyâret edenin ruhuna aks eder. Şâfi'î âlimlerinden Alâüddîn Ali bin İsmâ'îl Konevî, [Ali Konevî 729 [m. 1328] de vefât etti.] (El-a'lâm fî-Hayat-il-enbiyâ aleyhimüssalâtü vesselâm) kitabında diyor ki, Peygamberlerin ve bütün müslümanların ruhları, kabirlerine ve anıldıkları yerlere inerler. Ruhların, kabirleri ile bağlılıkları vardır. Bunun için, kabir ziyâreti müstehabdır. Kendilerine verilen selâmı işitirler ve cevap verirler. Hâfız, yâni hadis âlimi Abdülhak Eşbilî (Akîbet) kitabında diyor ki, hadis-i şerifte, (Bir kimse, tanıdığı bir mümin kardeşinin kabrine gelip, ona selâm verince, meyyit onu tanır ve selâmına cevap verir) buyuruldu. Fahreddîn Gazanfer Tebrîzî diyor ki, birşeyi çok düşünür, hiç anlıyamazdım. Hoca Tâceddîn-i Tebrîzînin kabri başında oturup düşündüm. Anladım. Bazı âlimler, (İşlerinizde şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz) hadis-i şerifindeki (kabirde olanlar), (Ölmeden önce ölünüz!) emrine uyarak, tasavvuf yolunda yükselmiş olan Evliyâdır dediler). Ahmed ibni Kemâl efendinin yazısı tamam oldu. [İbni Âbidîn, 1252 [m. 1836] de Şâmda, Abdülhak Eşbîlî Mâlikî, 582 [m. 1187] de vefât etmişlerdir.]

Bu hadis-i şerifin açıklanması, (El-Besâir li-münkir-it-tevessül-i bi-ehl-il-mekâbir) kitabında yazılıdır. Bu kitap arabî olup, İstanbulda 1395 [m. 1975] de, ofset baskısı yapılmıştır.

(Münâfıklar, hak söyliyerek, müslümanları aldatırlar!) hadis-i şerifi de, bu kitabın müellifini haber veriyor. Kitaba, âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri ve Ehl-i sünnet âlimlerinin hak sözlerini doldurup, aralarına sapık inançları serpiştirmiş. Resûlullah kabirdekilerden yardım isteyiniz buyuruyor. Bu ise, böyle yapanlara müşrik diyor. Bu hadis-i şerifi yasak ediyor. Resûlullahın emrine şirk diyor.

Anasayfaya dön Kapak Sayfası
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri

Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.