Miladi Yılbaşı ve Noel

Muhterem Müslümanlar!
   
Ezelden ebede kadar insanlığın felahı ve kurtuluşunu hedef alan ve bunun dayandığı umdeleri bir bir açıklayan yegane müessese İslam Dini’dir. Yüce Rabbimiz en üstün bir din olarak İslam Dinini göndermiştir. Bu yüce dinimiz, kendine has hükümleriyle, tazeliğini kıyamet sabahına kadar muhafaza edecek güzellikleriyle ve pırıl pırıl insanlığa ışık saçan hakikatleriyle ondört asırdan beri ayaktadır ve kıyamete kadar da ayakta kalacaktır.

Devamını oku: Miladi Yılbaşı ve Noel

Noel'in Tarihçesi ve Yılbaşı

Tarihi kaynaklar incelendiğinde Hz. İsa'nın doğum tarihine dair kesin bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Bu konuda, farklı rivayetler olup, Hıristiyan kaynaklarında da farklı tarihler yer almaktadır.

Hz. İsa'nın doğum tarihinin yıl olarak milattan önce dört ile altı yıl evvel olduğu, doğum günü olarak da Batı'da bulunan kiliseler 25 Aralık gününü doğum tarihi olarak kabul edip kutlarlarken, Doğu kiliseleri ise bu tarihi 6 Ocak olarak kabul etmektedir.

Devamını oku: Noel'in Tarihçesi ve Yılbaşı

Müslümanın zenginlikle imtihanı

Onu bir kitap fuarında tanımıştım. Kitap imzalatmaya gelmişti.
Kitapları karıştırıyor, evirip çeviriyor, belli etmeden fiyatına bakıyor, sonra bırakıyordu (Geçenlerde kitap fuarında kitaplarımı imzalarken bu tür manzaralara defalarca şahit oldum)…

Biraz konuştuk. Almak istediği halde alamadığı kitaplarımdan birini imzalayıp hediye ettim. Çok mutlu oldu. Ne zamandır bu kitabımı okumak istiyor, ama aldığı burs ancak eğitim ihtiyaçlarını karşıladığı için, kitaba para ayıramıyordu.


İçim sızlamıştı. Sonra büroma geldi.

Devamını oku: Müslümanın zenginlikle imtihanı

Dil Belası

İnsana verilen her bir nimet, aynı zamanda bir imtihan vesilesidir. İnsan bunlardan sorguya çekilecek, hesap verecektir. Mal-mülk, evlad-u ıyal, sağlık, gençlik… böyledir. Tıpkı bunun gibi, insana verilen organların her biri de bir emanettir ve insan o organları vasıtasıyla yapıp ettiklerinden de sorguya çekilecektir. Yüce Kitabımız'da şöyle buyurulur: "Biz ona (insana) iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi?" (90/el-Beled, 8-9)
İnsana verilen bu organlar, nerede ve nasıl kullanıldıklarına bağlı olarak sevap ve mükâfat vasıtası olabileceği gibi, günah ve azap vasıtası da olabilir. Bu, tamamen insanın kendi elindedir.

Devamını oku: Dil Belası

Müslümanlar Nasıl Kurtulur ve Yükselir?

Müslümanların kurtulması için bilinmesi ve hayata geçirilmesi gerekli çare ve çözümleri, Millî Gazete'deki yirmi yıla yaklaşan yazı hayatım esnasında aklımın erdiği nispette nâçizâne kaleme alıp açıklamış bulunuyorum.

Özetlemek gerekirse bu çare ve çözümler şunlardır:

(1) Müslümanlar İslâm'ın gerisinde kalmışlardır. İslâm'ı yakalamaları ona yetişmeleri gerekir. Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de İslâm'ın çeşitli yorumları ve uygulamaları vardır. Asr-ı Saadet'ten sonra Kur'âna ve Sünnet'e en yakın, en uygun uygulama Osmanlı'nın kuruluş ve yükseliş devrindeki uygulamasıdır.

Devamını oku: Müslümanlar Nasıl Kurtulur ve Yükselir?

İslam'ın Ehli Kitaba Bakışı ve Yaklaşım Tarzı

Fırat Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Eski Dekanı Prof.Dr Şaban Kuzgun'un  1998 yılında sunmuş olduğu tebliğ.Günümüzde yaşanan hadiseler ele alınmış.
"Dört İncil Farklılıkları ve Çeşitleri"  adlı akademik bir kitabın  da yazarı olan Şaban Kuzgun, 14 Mayıs 2000 tarihinde Kayseri’de “şüpheli bir kazada” vefat etmiştir. Bu vesileyle kendisine Allah'tan rahmet diliyoruz.


***

Tebliğimi sunmaya başlamadan önce bir soru sormak istiyorum. Biraz önce dendi ki Oktay Sinanoğlu Hocam ve Aytunç Altundal gibi kişiler dışarda kaldıkları süre zarfında dışarıyı çok iyi gördüler. Şüphesiz çok iyiden daha iyi gördüler. Burada bizlere anlattıkları şeyler bunun en güzel ispatıdır.

Devamını oku: İslam'ın Ehli Kitaba Bakışı ve Yaklaşım Tarzı

Aktif bir eylem olarak tevekkül ve teslimiyet-I

"Başıma gelenlere razı olup onları kabullenirsem, o zaman mücadele edemem ki. Olumsuz şeyler hep olmaya devam ederler" dediğinde uyanıyorum ancak.

Tevekkül etmekten korkuyor. Teslimiyet ürkütüyor. Başına gelenlere razı olup onları kabullenmek tehlikeli geliyor ona. Olan bitene razı olduğunda, kendini salıp ya hiçbir şeyi değiştiremezse. Ya her şey olduğu gibi devam ederse...

"Yaşadığın olayın üzüntüsünü yaşamaya razı olursan üzüntün hafifleyecek aslında" deyip durmuş, ama bir milimetre yol kat edememiştim.

Devamını oku: Aktif bir eylem olarak tevekkül ve teslimiyet-I

Af dilemek

İnsan, aklına ve vicdanına aykırı davrandığında yani hata yaptığında huzursuz olur, kendini kötü hisseder, içinde hiç anlam veremediği bir bunaltı ve sıkıntı ortaya çıkar. Vicdanı rahatsızdır, içinde bir sıkıntı yılan gibi kıvrılır ve huzurunu alıp götürür... Neden yaptım, keşke yapmasaydım türünden yakınmalarla kendisini affedecek bir varlığa sığınma ve halini arz etme ihtiyacı içinde olur.

Yaptığı hata, beyaz bir kağıda düşen çamur damlası gibi kirletmiştir benliğini ve bir arınma, rahatlama ihtiyacı hissetmektedir. Nasıl ki iman etmek, doğruyu bulma kabiliyeti doğuştan verilmişse, tövbe etme eğilimi de aynı şekilde insana verilmiştir. Dolayısıyla insan nerede olursa olsun ya da hangi kültüre mensup olursa olsun, mutlak gerçeğe aykırı hareket ettiğinde vicdanında bir sızı hisseder ve tövbeyle halini arz edeceği bir varlığa sığınmak ister.

Devamını oku: Af dilemek

Câmilerde sandalye dinde reformun neresinde?

Önceki yazılarımızda, “Sandalyede namazın câiz olup olmayacağından” bahsetmiştik. Kanal bilmem kaç televizyonunda konuşan bir profesör, “Bazıları, sandalye konulursa câmiler kiliseye benzer; sandalyede namaz olmaz diyorlar. Olur, kılınabilir” diyerek meseleyi tek cümlede hallediverdi.
Ancak... Namaz öyle hiçbir “TEMEL”e dayanmayan bir cümleyle geçiştirilemeyecek ve “Canım sel kıl da nasıl kılarsan kıl. Yeter ki kıl” diye basite alınamayacak kadar mühim bir ibâdet. Âhirette ilk önce namazdan sorguya çekileceğiz. Sevgili Peygamberimiz’in bildirdiğine göre, namaz hesabını verebilenler diğer merhalelerden kolay geçeceklerdir.

Devamını oku: Câmilerde sandalye dinde reformun neresinde?

Sandalyede Namaz”ın arkasındaki plan ne?

Asla basite alınmaması icap eden mühim bir meseleyi üçüncü defadır ele alıyoruz.
İbâdetlerini yerine getirmek için tamamen iyi niyetle tabure ve sandalyede namaz kılanların bilgisi olmasa da, bu memlekette câmilerin sandalyeyle dolması için çırpınan art niyetli kimseler varolageldi.
Planları şu: Cemaat sandalye ve tabureleri görmeye alışıp tepki göstermez hale geldikten sonra, sandalye ve tabureleri de kaldırıp câmilere sabit koltuklar yerleştirmek. O zaman hiç itiraz olmayacaktır, çünkü sandalye yerine yumuşak koltukta oturmak daha rahat...

Devamını oku: Sandalyede Namaz”ın arkasındaki plan ne?

Dua etmek, ibadettir...

Dua her zaman yapılır, fakat bazı vakitlerdeki dualar daha çok kıymetlidir... Mesela; cuma gecesi, seher vaktinde, hastalık halinde, farz namazlardan sonra, kırık kalble ve seferde iken yapılan dualar makbuldür...

Dua etmek başlı başına ibadettir, sevap kazandırır. Rabbimizin beraberliğini kazandırır, Hadis-i kudside buyuruluyor ki: “Kulum beni nasıl bilirse, ona öyle muâmele ederim. Bana dua ettiği zaman da onunla beraberim.” Kabul olmazsa bile bu nimet bize kâfidir. Ki kabul olmaması mümkün değildir. Bir hadis-i şerifte; “Allahü teâlâ kerimdir, kendisine açılan elleri boş çevirmek istemez” buyuruluyor.

Yine bir rivâyet var ki; yapılan dualara karşılık olarak üç şeyden biri verilir: Ya hemen kabul edilir, aynen, istenildiği gibi verilir veya tehir edilir, sonra verilir. İstediği şey onun için o anda iyi olmayabilir.

Devamını oku: Dua etmek, ibadettir...

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.