Elsin sen, el; varlığın sadece bir avuç içi
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1550

Bir şahdamarı yakınlığından emzirilir dua. Öyle yakındır ki Rabbin sana, rahmetinin sana yakınlığını senin kendine yakınlığınla anlatır. Þahdamarı sende senden içeri olan, teninden de beri olan değil midir? Öyle bir yakınlıktır ki bu insanın kendisini çağırmasına benzer yahut kendisinden bir şey istemesine. Kendisini çağıran kendisine kendi çağrısından önce cevap verir. Kendisinden bir şey isteyen de kendisinden istediğini baştan kabul etmiştir ki öyle ister.
Plân, Program v.s&.
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1409
Mutlu olmanın yolu, çok kazanmaktan mı geçer?
Hedef, üretimi arttırmak... Ve hedef kârlılığı arttırmak...
Sonra ne olacak?
Büyüyeceksiniz...
Değişmeyen moda dalkavukluk
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1649
Kral, akşam yemeğinde sofraya konan patlıcan oturtmayı pek beğenmiş ve başlamış patlıcanı övmeye; övmüş de övmüş, övmüş de övmüş...
Kralı dinleyen dalkavuk hem kralın tüm söylediklerini onaylamış, hem de patlıcanın önemi üzerine bir de konuşma yapmış.
Meğer kral hazretleri fazla kaçırmış yemeği; midesine oturmuş. Sabaha kadar kıvranmış. Sabah dalkavuğu görür görmez de başlamış patlıcana atıp tutmaya...
Dalkavuk da arkasından: Vermiş veriştirmiş patlıcana. Kral şaşırmış bu defa:
Ben sustum, sen söyle sensizliğimi
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1535
Ey yâr, susuşum sözümü esirgemekten değil. Sana değen sözleri çoktan yitirdim; dudağım avare, dilim perişan.
Aklım ermiyor ki, sustuğumu bileyim. Kalbim ayılmıyor ki sana hitap edeyim. Kelimelerin sıcağı kaçmış, hece hece küllenmişler; sükût lehçesinde aç susuz bir mülteciyim şimdi. Seni taşa benzettiler. Öyle dilsiz, öyle hayatsız, öyle duygusuz diye. Değirmende konuşan taş değil midir peki? Acıyı öğütüp ekmek eyleyen senin dönüşün değil mi?
Hayata Dair
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1747
Çocukken mahalle aralarında oynanan misketler gibi, yuvarlanıp gidiyoruz hayatın içinde. Çocuklar her gün yeniden başlıyorlar aynı oyuna.
Misketi ıskalayınca, sıranın yeniden kendilerine gelmesini bekliyorlar. Tekrar sıranın geleceğini ve misketi vurmak için bir fırsatları daha olacağını biliyorlar.
Ya kapatır çıkarsın..
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1367
Günlerce yürü dilersen, dilersen haftalarca hiç durmadan.. Aylarca yürü ya da yıllarca, dünyadan dışarı çıkamazsın..
Esef miydi içimizden gelip geçen, ki esef nedir biz bilir miydik, ki bilmek de neydi bir anlatıveren çıksaydı da neyi bilip neyi bilmediğimizi anlayıverseydik, ki anlamak zordu yazılan onca şiiri, ki şiir yazmayı geçtik bir yana okumak dahi düşüncelerimizi dumura uğratmadaydı, ki dumur bir uzvun maddi veya manevî kabiliyetinin körelmesi demek imiş lügâtlerdi bunu bize söyleyen,
Bir babadan kızına mektup..
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 3784
Sevgili kızım nereden, nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Ancak sana söylemek istediğim o kadar çok şey var ki.
Sen doğduğunda sevinçten olsa gerek yolda sarhoş gibi yürüdüğümü hatırlıyorum. Geceleri ağladığın zamanlarda ve gaz sancıları çektiğin anlarda bizi uykusuz bırakırdın ve bizde senin derdine derman olabilmek için uykusuz kalır elimizden geleni yapardık. Seni ayaklarımda çok salladım. O zamanlar arabamız yoktu , çarşıya ve parka hep omuzlarımda taşıyarak götürürdüm.
Şehir geceyi giydiğinde...
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1361
Gecenin ücra köşelerinde, insanların sokaklardan, caddelerden, meydanlardan el ayak çektikleri saatlerde dolaşmak gerek... Saatlerin ilerlemediği, derin karanlık bir uykuya daldığı saatlerde... Þehirlerin en çıplak, en sakınmasız, en telaşsız saatlerinde...
Koskoca bedeniyle hırıldayan, külçe gibi yığılmış, yorgun hayata bir yabancı gibi bakmak gerek... Işıkların azaldığı, seslerin azaldığı, kıpırtıların azaldığı, sözlerin hiç kalmadığı o ıssız saatlerde görmek lazım hayatı..
Bilgisayarın tarihçesi
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1513

Sevgilidir, Nazlanır...
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1574
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina
Beytin anlamı ilk okunuşa göre “Ey derdinin yarasını merheme âşina etmeyen (yaraya merhem sürmeyen) sevgili; gama âşina olan biri, elbette aşkının yabancısı değildir.”şeklinde, ikinci okuyuşa göre de bunun tam tersi sayılan“Ey derdinin yarasını merheme âşina etmeyen sevgili; aşkının yabancısı olan biri, gamın ne olduğunu biliyor sayılmaz.” şeklinde anlaşılır. Nailî, ikinci dizeye de aynı biçimde bir çift anlamlılık vermiştir: “Ey derdinin yarası merhem ile tedavi edilemeyen sevgili...” ve “Ey derdinin dağlama yarasını merhem diye âşıkına sunmayan sevgili...”
Son pişmanlık ya da pişmanlıklara son
- Ayrıntılar
- Kategori: Has kalem
- Gösterim: 1629
İrade zayıflığıdır pişmanlık. Gün gelir bu pişmanlıklar zinciri, bir dağ gibi yığılır olur olmaz yerlerde kişinin önüne. Ahh demeye bile fırsat bulamaz insan. Ve ömür kısadır, pişmanlıklarla yaşayamayacak kadar hem de...Yaşayan tüm canlılar için çok kısa bir zaman bölümüdür ömür denen şey. Kelebeğin bir günlük ömrü ne kadar kısaysa insanın ömrü de aslında o kadar kısadır. Kısa? Neye göre kısa, ya neden kısa? Bu ömrün bir mazmunudur/sırrıdır. Tıkanıp kalmak ne zor!.. Pişman olunan şey de insan için bir sıkıntı, bir sırdır.