Pazarlık Kültürü Kül Oldu

paraPazarlik sadece pazarliktan ibaret degil. Pazarlik sadece bir âdet, bir aliskanlik degil. Pazarlik cimrilik demek degil. Pazarlik utanilacak bir davranis hiç degil.
Millet olarak “pazarligi seven” bir özelligimiz var….di!
Neden “di?”
Çünkü gerilerde, belki çok gerilerde kaldi.
Belki basimizi iki ellerimizin arasina alip gerilere, “bir zamanlar” diyerek hatirladiginiz geçmis dönemlere gittiginizde hayal meyal hatirlarsiniz.

Belki buna da gerek kalmaz. Çevrenizde, neredeyse “nesli tükenmek” tehlikesiyle karsi karsiya olan bazi insanlarda bu çabayi sürdürenlere sahid olmussunuzdur. Belki “Bu dönemde pazarlik! Bravo!” deyip iç geçirdiginiz olur.

Pazarlik aliskanligimiz neden yok oldu veya yok olmaya ramak kaldi?
Çok mu zenginlestik? Hayat standartlarimiz çok mu yükseldi? Çalismadan bol para kazanmaya, diledigimizi diledigimiz sekil ve miktarda almaya mi basladik?
Yoksa “pazarlik” yapmayi bir fakirlik, geri kalmislik ve avamin isi mi görmeye basladik?
Yoksa, füzeden daha hizli yasadigimiz çagdas ve modern hayat temposu bize küçük bir alisverisi çok mu görürür hale geldi?
Birbiriyle baglantili daha nice sorular, tren katari misali zihnimizde dolasip durmakta. Ya cevaplar? Merak edip de arastirma ihtiyaci duysaydik eger, önümüze ne gibi cevaplar, nasil tablolar çikardi?
 
Pazara kadar degil, markete kadar
Pazarlik aliskanligimizla birlikte kaybettigimiz nice hasletlerimizi ve degerlerimizi bulmak, tespit edebilmek aslinda zor degil.
Egri oturup dogru konusalim ve kendi kendimizi küçük bir teste tabi tutalim.
Iste bu testin ana sorusu:
En son alisveris yaptiginiz süper, hiper, mega, giga… her ne marketse, oradan neler aldiniz?
Haydi aldiginiz sizin olsun.
Nasil aldiniz?
Birbirinden alimli, türlü türlü, çesit çesit ürünlerin raflara dizildigi reyonlar arasinda, elinizde kocaman alisveris sebeti veya arabasi.
Akliniza hiç kasiyer ve ona ödeyeceginiz para geldi mi?
Kredi kartinizin olup olmadigini sormaya gerek duymuyorum. Çünkü, kredi karti maalesef hayatimizin olmazsa olmaz parçalarindan oldu. Kart degil sanki sihirli degnek!. “Hokus! Pokus! Dolsun sele sele, sepet sepet ürünler!”
Aklimiza ödeyecegimiz karsilik gelmeyince, cüzdanimizdaki nakit paranin ne kadar oldugunu, ne kadar ürün için yeterli olabilecegini hiç düsünebilir miyiz? Üstüne üstlük, aldigimiz hangi ürünün ne kadar acil ve gerekli oldugunu, hangi ölçüde ihtiyaç duydugumuzu bile düsünmez, düsünemez haldeyken!
Sira geldi elimizle raflar arasinda dolastirdigimiz ve tika basa doldurdugumuz alisveris arabamizi kasiyerin o maharetli ve hizli ellerine birakmaya. Sakin yanlis düsünmeyin, bu sahnenin bas rol oyuncusu kasiyer degil elektronik barkod okuyucu. Tek tek, bikmadan, usanmadan aldigimiz ürünlerin barkodlarini okuyor. Büyük bir titizlikle, kurusu kurusuna fiyatlarini okuyor, topluyor ve….
Sürpriiiiiiz!
Kasiyer ödememiz gerekli meblagi, düz hesapla söylüyor. Mesela “75 YTL.”
Kisa süreli bir sok geçiriyoruz.
Ama kendimizi hemen toparlamamiz gerekiyor. Çünkü çevredeki insalara, aslinda ayni saskinliga aday diger müsterilere ayip olmasin diye, bir sey yokmus gibi davraniyoruz. O esnada o rolü oynamamiz lazim çünkü.
Bu rolü oynarken yine imdadimiza kredi kartimiz yetisiveriyor. Söyle bir kendimize geliyor, büyük bir rahatlik ve kendimizden emin bir eda ile kredi kartimizi kasiyere uzatiyoruz. Aaaa, o da ne? Meger tutar aslinda 74,25 YTL imis. Meger kasiyer düz hesap söylemis. Meger kredi kartimiz sayesinde tami tamina 75 kurusluk kâr yapmisiz.
Bu anlattiklarimi abartili bulabilirsiniz. Ne yazik ki aci ama gerçek!
Iste asil can alici sorumuz:
O markete girdigimiz andan solugu kasiyerde aldigimiz vakte kadar zihnimizden pazarlik yapma gibi bir düsünce hiç geçti mi?
Peki böyle bir düsüncenin, endisenin ve bir hayat felsefesinin yer tutmadigi beynimize, bilincimize, duygularimiza hükmeden unsurlari hiç merak ettiniz mi? Bizi tüketime, üstelik ihtiyaç disi alisverise yönlendiren virüslerden haberiniz var mi?
 
Anlik ve kartli yasam
Uzmanlar, insanlardaki anlik ve hizli yasama anlayisini, kamu mallarina karsi çogumuzda var olan yaklasimlara benzetiyor. Örnegin, kamusal alanda insanlarin kullanimina sunulmus birseyi sanki baskasinin maliymis gibi kötü kullaniyor insanlarimiz. Halbuki o mal bizden kesilen vergilerle oraya konuluyor. Sonuçta tahrip ettigimiz veya hor kullandigimiz esya bize ait. Israf ettigimiz o mal bizim malimiz. Kisacasi kamu mallarina yönelik kayitsizligimiza benzer bir yaklasim kredi kartlarinda da söz konusu. Kontrol disi yaptigimiz alisverislerimizin parasini sanki baskasi ödeyecekmis gibi hareket edebiliyoruz.
Bu hizli yasam maratonunda, insanlar ve tabii hepimiz artik “anlik” yasamaya alistik. Saniyeler içinde anlik karar alip, anlik icraatlara imza atabiliyoruz. Hosumuza giden bir ürünü hemen sahip olmak istiyor, hemen aliyor, hemen kullanima geçiyoruz. Alirken anlik olan kullanirken de anlik oluyor. Ilk lokmadan sonraki lokma tatsiz-tuzsuz geliyor. Ve maalesef atiyoruz! Veya “sonra kullarim” diye degil, “sonradan atarim” düsüncesiyle bir köseye birakiyoruz.
Hayatimiz alma ve atma arasinda gidip geliyor.
Simdi bu senaryoya, disaridan tamamen farkli ve alakasi yokmus gibi duran pazarlik anlayisini dahil edelim. Yapilan pazarlik, küçük bir islem için de olsa, o ani ve o anda sahip olunan imkânlari en düsük maliyetle kullanabilmek, degerlendirebilmek manasina geliyor. Böyle bir durumda pazarlik mentalitesinin devreye girmemesi, geçmis ve gelecege bakmadan, sadece o anki tatmine yogunlasma haline dönüsüyor.
Alisveriste pazarlik yapmayli geçmis ve gelecegin ne alakasi var, demeyin. Çünkü pazarlik demek hesap-kitap demek. Pazarlik demek eski tecrübeleri her an kullanmak demek. Pazarlik demek gelecege yönelik planlar yapmayi meleke haline getirmek demek.
Iste bu noktalardan hareketle uzmanlar, pazarlikli alisverise hayat hakki tanimayan tüketim sisteminin insanlarda “geleceksizlesmis bugün” anlayisini hakim kildigini söylüyorlar. Yarini bugünden yasama imkânlari alabildigine genisledigi için, insanlar geleceklerini simdiden tüketme yarisina giriyorlar. Saglanan tüketim kredileri ve kredi kartlariyla sunulan avantajlari kullanma ugruna insanlarin çogu gelecek planlari kuramaz hale geliyor. Örnegin gelecekte bir ev, araba, esya ve benzeri seyleri hayal edip onun için çalismak yerine, hemen sunulan tüketici kredisiyle hedefledigi seyleri o anda elde edebiliyor. Ama yarini simdiden yasamanin bedeli çok agir oluyor. Büyük borç yükü altina giren insanlar, bu kez borçlu yasam tarzini benimsemek zorunda kaliyorlar.
 
Pazarlik Düsmani Taksitli alisverisler
Belli bir geliri ve imkâni olanlar için taksitli satislar birer can simidi özelligine sahip. Tabii alabildigine kontrollü ve hesap—kitaba uygun yapildiginda.
Son zamanlarda, taksitli satislarin en önde gelen araci yine kredi kartlari oldu. Artik büyük maliyetli ürünler ve gayr-i menkuller aylik degil yillik taksitlerle tüketicinin önüne sunuluyor.
Taksitlendirme islemleri öylesine büyüleyici ve baglayici yöntemlerle yapiliyor ki, çok büyük meblaglar altina çekinmeden, üstelik ihtiyaç olmadigi halde, imza atilabiliyor. Böyle bir süreçte akla belki en son gelebilecek seylerden birisi de hiç süphesiz pazarlik yapma olsa gerek.
Böylesi fasit dairenin içinde sürekli dönüp duran bizler, neredeyse taksitle dünyayi verseler hemen talip olma potansiyeline, kabul etsek de etmesek de sahibiz.
Taksitli alisverisler, son derece kontrollü ve dengeli olmadigi takdirde çok daha büyük tehlikeleri pesisira getirebiliyor. Özellikle simdiki zamanda para yoksa, ya da ürün bedelini karsilayacak degerli mal ve esya yoksa taksitle alisverisler birer mayin haline gelebiliyor.
Neden mi?
Çünkü sahip olmadigimiz seyleri harcamak bize çok kolay geliyor. Henüz sahip olmadigimiz için de gözümüzde degersiz oluyor.
Çünkü, her seyden önce taksitle aldigimiz ürün için kendimizi gelecekte çalismaya mahkum etmis oluyoruz. Sahip olmadigimiz paramizi bugünden harciyoruz. Bir baska ifadeyle gelecekteki çalisma saatlerimizi satiyoruz. Paramiz cebimize girmeden, elimizle tutup degerini anlamadan, o paranin saticilarin cebine girmesini kendi kendimize garantilemis oluyoruz.
Üstelik ürünler açisindan yokluk degil bolluk devrini yasadigimiz halde.
Mal ve ürün çoklugu demek, normal sartlar altinda, üretilen mallarin ucuz olmasi demektir. Taksitle satis yapanlar ise, çogu zaman o malin ve ürünün fiyatina zam yapiyorlar. Böylece çogu insan pazarlik imkâni bulamiyorlar. Çünkü fiyatin belirlenmesinde asil insiyatif saticiya ait oluyor.
Peki mallarin çok, satinalma gücünün az oldugu günümüz dünyasinda ideal ve dogru olan nedir? Elbette son karari paraya sahip olanlarin vermesi, mali istedigi fiyattan satinalma gücünün alicilarin elinde bulunmasidir. Elimizdeki bu imkânin degerini bilmek, bunun için de taksitle alisverislerden azami derecede uzak durabilmek, önümüzde bir çözüm yolu olarak duruyor.
Ne kadar hayatimiza aksettirebilirsek, o kadar kâr ederiz.
 
Pazarligi telkin edenler de var
Pazarlik yapmaya yönelik telkinler aslinda tamamen yok degil. Ama bu telkinlerden bazilari genis halk kitlelerine degil, cebinde harcayacak bol parasi olanlar için yapilmakta. Ilk örnek, yurt içi ve özellikle yurt disi turistik organizasyonlar yapan sirketlerle ilgili. Bir yandan kendi reklamlarini yaparlarken, müsterilerine bir ögüt vermeyi de ihmal etmiyorlar:
“X ülkesine gittiginiz zaman alisverislerinizde mulaka pazarlik yapin. Aksi takdirde dolandirilirsiniz.”
Bu telkinlerin ülke disina çikan vatandaslarimiz üzerinde hangi ölçüde etki birakacagini bilemiyoruz. Ama disaridan ülkemize gelen turistlerin bu yönde epey egitildikleri ve kalici telkinde bulunduklari gayet açik.
Tipki yilin büyük bölümünü Alanya’da geçiren Norveçli Hilde Olsen ve Trine Nilsen gibi. Alisveriste pazarlik etmeyi çok seviyorlar. Kendi ülkelerinde her malin etiketi ve belli bir fiyati oldugunu söyledikten sonra, Alanya’da bazen pazarlik sonucu bir malin fiyatinin ilk söylenen bedelin yarisindan da ayagilara indigini ilave ediyorlar.[1]

Ülke insanimiz için tamamen kötümser olmak da elbette yanlis. Iyimser bir yaklasimla insanlari tüketimin birer bagimlisi ve kölesi olmaktan uzaklastirmak ve kurtarmak isteyen uzmanlar da bulunmakta, her firsatta bu yöndeki telkin ve tavsiyelerini dile getirmekteler.
Iste uzmanindan ögütler:
Bazi magazalar pesin alisveriste yüksek oranlarda indirim yapiyorlar. Bazilari ise insanlarin taksitli alisverislerden vazgeçmemesi için pesin ve taksitli fiyatlari ayni seviyede tutuyorlar. Bu duruma aldanmayin. Her zaman pazarlik yapin. Pazarlik yapamadiginiz yerlerden ürün satin almayin.
Büyük firmalar bireylerden ziyade toplumsal yönelimlere göre fiyatlarini yükseltmekte veya düsürmekteler. Bilinçli olarak hareket edildigi ve fazla fiyat yüklenen ürünlerin alinmadigi takdirde ürün fiyati ister istemez düsecektir. Çünkü bir ürün satilmayinca veya az talep gördügünde daha düsük fiyatlarla sunulacaktir.
Unutmayin bir ürünün fiyati müsterinin satinalmaya razi oldugu fiyattir ve bu fiyat paraniz cebinizdeyse istediginiz kadar düsecektir.

Taksitle alisveris büyük firmalarin daha büyük olmasina, küçük firmalarin ise daha küçük olmasina sebep olarak, üreticiler arasindaki rekabeti de olumsuz etkiler.
Ekonominin gerçekçi degil sanal olarak hareket etmesine yol açar.
Hemen almayin, pesin alin, ucuz alin, piyasadaki ürünlerin gerçek degerlerinin olusmasina katkida bulunmus olursunuz.

Toplu, çoklu alisverislerden kaçinin. Ihtiyaciniz kadar ve tek tek satinalma yoluna gidin.
Satin alinan ürünün degeri siz onu kullandikça düsecektir, belli bir zaman sonra bu deger sifira ulasacaktir. Dikkatli olun degerini yitirmis bir esyanizin taksitini hâlâ ödüyor olabilirsiniz.[2]
Pazarligi indiren indirimler

Pazarlik gelenegimizi ve kültürümüzü yerle bir eden etkenlerden birisi de vitrinlerde hiç eksik kalmayan “Indirim” yazilari. Yani önünden geçen herkesi içeriye cezbetmek ve mümkün oldugunca hizli bir sekilde çanta çanta, poset poset, paket paket satip, ayni hizda ceplerdeki paradan hatiri sayilir bir miktar alip göndermeyi hedefleyen uygulamalar.

“Sürekli Indirimde” olduklarini ilan eden bir magaza ne derece inandiricidir? Kagit üzerinde elbette mantiksiz görülüyor. Ama o magazalara dalip da, ihtiyaç disi pek çok ürünle evinin yolunu tutanlari dikkate alinca söyleyecek bir söz kalmiyor.
Bir firma “Bir pardösü alana bir pardösü bedava. Üstüne bir gömlek ya da bir esarp da hediye” seklinde kampanya yapiyor.[3]

Peki ya, güya pazarliga gerek olmadigini ima eden boy boy yazilara ne demeli?
Bir vitrine geliyorsunuz ve “Pazarliksiz 50 YTL” ibaresini görüyorsunuz.
Sanki gerçekten çok pahaliyken, pazarlik yapmaya gerek kalmadigi söylenmek isteniyor.
 
Sonuç: Pazarlik Ruhumuz Canlanmali
Pazarlik yapma eylemini, aliskanligini ve gelenegini canlandirmanin pek çok gerekçesi var. Hatta böyle bir gelenegi yeniden ihya etmenin, hem birey hem toplum hayatimiz bakimindan büyük kazanimlari beraberinde getirecegine inaniyorum. İşe en basindan, milli ve dini alt yapinin en temel unsurlarindan olan “Sünnet” kavramindan da baslayabiliriz. Alisveriste pazarlik yapmanin kuru kuruya fiyat düsürme ve indirim yaptirma algilanmamasi gerek. 14 asirdir Müslüman toplumlar pazarlik yapmayi sünnet olarak telakki ettiler. Bir yandan 40 kurus için saatlerce pazarlik yapan, hemen ardindan bir fakir ve muhtaca 40 lira verebilenlerle dolu bir mazimiz var.

Bunun yanisira, kendileri disindaki toplumlari birer “tüketim bagimlisi” haline getirip sermayelerine sermaye katma çabasinda olup, kendi özel hayatlarinda hiç çekinmeden, herkesin gözü önünde çatir çatir pazarlik yapan Batililar var.


Örnegin dünyanin en zengin isimlerinden birisi olarak gösterilen Donald Trump’un yaptigina bir bakin.
Kendisiyle yapilan bir röportaj esnasinda “Dünyanin her magazasinda pazarlik etmek zorundasiniz. Benim için pazarlik etmeyen bir kisi parayi çöpe atiyor demektir” diyen Trump, “En son hangi dükkanda ne kadar bir indirim yaptirdiniz?” sorusuna su cevabi veriyor:
“Dükkani hatirlamiyorum ama bir kiyafetin fiyati 10 bin dolardi ben onlara 2 bin önerdim. Kabul etmediler, ama 5 bine biraktilar.”[4]



Sözün özü, pazarlik sadece pazarliktan ibaret degil. Pazarlik sadece bir âdet, bir aliskanlik degil. Pazarlik cimrilik demek degil. Pazarlik utanilacak bir davranis hiç degil.
Pazarlik kavraminin içinde bir ruh var. Kökleri bir yandan mukaddes degerlere kadar uzanan bir inanç, suur, anlayis ve kültür var. Dallarinda ise fazilet, güzel ahlak ve manevi degerler birbirinden güzel meyveler halinde durmakta.

[1]
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=15583,202&tarih=23.11.2005
[2] http://www.bilimdunyasi.com/yazilar/yazilar_goster.asp?id=202
[3] http://www.ntvmsnbc.com/news/417548.asp
[4] http://arsiv.sabah.com.tr/2004/06/22/cp/yaz1067-20-107-20040613-102.html
   

Dr. Veli Sırım- Moral Dünyasi / Ekim 2007

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.