Hat sanatımız

hatYaşadığımız coğrafya ve kültürümüz, bir medeniyetin parçası. Hangi sanat dalıyla uğraşırsak uğraşalım hangi mimariye bakarsak bakalım, yüzümüzü nereye dönersek dönelim bu büyük medeniyetin izleriyle karşılaşıyoruz. Ama maalesef, son dönemde sadece karşılaşmakla yetiniyoruz, asırlık çeşmelerin, kümbetlerin, yatırların önünden anlamsız adımlarla geçerken insanlık bu anlamsızlık deryasında bir medeniyeti, gıptayla arıyor

 İşte bu ve bunu takip edecek makalelerimde özellikle genç kuşağın yağmurdan kaçar gibi kaçtığı Hat, Ebru, Minyatür, Þiir gibi görsel ve işitsel sanat dallarımızı genç kuşağın içinden biri olarak genç kuşağa ve diğer kuşaklara öncellemeleriyle birlikte aktarmaya çalışacağım.Unutulmaya yüz tutan bir sanat dalımızdır Hat. Ve Türkçe’de sözcük anlamı itibariyle iki noktanın ya da çizginin bir araya getirilmesi olarak ifade edilir. Köken olarak Arapça olan bu sözcük, türediği mastar nedeniyle yazı anlamına gelmektedir. İslamiyet’le birlikte Arap yazı şekli; özellikle Kur’an’ın çoğaltılması sırasında kullanılan yazım biçimiyle birlikte değişmeye başlamıştır.Hat sanatının ortaya çıkış yeri Arap yarımadası olsa da Hat sanatı coğrafyadan coğrafyaya faklılık göstermiştir. Her millet kendine özgü bir Hat stili ortaya koymuştur.En eski hat türü Makilî hat olsa da bu hat çeşidi çok fazla kullanılmamıştır. Dönemi içersinde Makilî hat fazla kullanılmadığından ve bu türde eser verilmediğinden çoğunlukla kullanılan hat biçimi Kufî hat olmuştur. Kufe’de ortaya çıktığı için bu ismi almıştır. Hz. Osman ve Hz Ali bu hat çeşidini kullanmış, ilk yazılan Kur’an da bu hat türüyle yazılmıştır. 

Geneli itibariyle bilinen ilk hat türü Kufî hattıdır. Biraz sonra sıralayacağım hat türleri Kufî Hat’tan türetilmiştir. Özellikle XI y.y’dan sonra İbnü’l Bevvab ve Yakut ibn-i Abdü’l Musta’sımi tarafından geliştirilen yeni hat biçimleriyle karşılaşıyoruz. Celî, Nesih gibi. Celî biçimi uzaktan da çok rahat okunabilecek şekilde icra edilen bir hat türüdür. Diğer biçimlere göre yazımı daha büyüktür.Gelişen zamanla birlikte hat çeşitlerinin arttığını görmekteyiz. Toplamı yansıtması nedeniyle ellinin üzerinde hat çeşidi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu kadar fazla hat çeşidinin olması bu sanatın ne kadar çok sevildiğini ve gelişime açık bir sanat dolu olduğunu ortaya koyuyor. Hat sanatı gittiği her coğrafyada o coğrafyanın algılama biçimleriyle değişik yorumlarla icra edilmiştir; bu yüzden çok farklı hat türleri vardır. Sülüs, Reyhan, Tevkiî, Rik’a, Nesih, Eş’ar, Mürsel, Tâ’lik, Uhud, Müfettah gibi. Mesela Tâ’lik İran coğrafyasında ortaya çıkmış bir hat türüdür. Ama zamanla Anadolu’da da bu türle yazılmış eserler vardır, zaten hat bir yazım biçimi olduğu için devlet dairesinde, fermanlarda, süslemelerde özel yazışmalarda kullanımı itibariyle de farklılık göstermiştir.
Mektup ve ferman yazımında daha çok Rik’a Hat’tı kullanılırken, şiir yazımında Tâ’lik Kitabe ve Mezar taşları yazımında daha çok Sülüs kullanılmıştır. Hadis ve tefsir yazımında ise kolay okunduğu için Nesih türü seçilmiştir. Yine C
ezayir Fas gibi Arap ülkelerinde kullanılan Hatt-ı Mağribî olarak anılan hat çeşitleri de mevcuttur.
Osmanlı’da ise XIV y.y sonu XV y.y başlarından itibaren kendine özgü bir hat biçimi ortaya konulmuştur. Þeyh Hamdullah bu özgünlüğün başını çekmiştir. Hafız Osman Efendi ise onun takipçisi olmuş Hat sanatının yaygınlaşmasında ve öğrenilmesinde büyük emek sarf etmiştir.
Hat sanatı deyince Osmanlı’da ilk akla gelen Þeyh Hamdullah Efendi’dir. Þeyh Efendi Amasyalı olduğu için Amasya’da hat sanatı çok gelişmiştir. Þeyh Efendi’nin yakın çevresi, ve Amasyalılar da onun bu ilminden faydalanmışlar ve tatbik etmişlerdir. Þeyh Efendi’nin oğlu Mustafa Efendi ve damadı da bu sanatı icra etmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmet döneminde Amasya bir hat şehri olmuştur. Þeyh Hamdullah Efendi daha çok sülüs tarzında eserler vermiştir. Bayezid Camii’nin mihrâbı, ve kubbesindeki yazılar ona aittir. Osmanlı Padişahlarının büyük bir kısmı aynı zamanda Hattat’tır. Yıldırım Bayezid Amasya Valisiyken bizzat Þeyh Hamdullah Efendi’den dersler almıştır. Oğlu Sultan Korkut da bir Hattat’tır. II. Mahmud, IV Murad III Ahmed II. Mustafa ve Sultan Abdülmecid, birer Hat ustasıdır.
III. Ahmed, II. Mustafa’nın hocası Hafız Osman Efendi’dir. Hat sanatıyla uğraşan insanların genel profiline baktığımız zaman hepsinin ilim, mevki, sıfat sahibi (Þeyh, Padişah, Seyyid Mir, Derviş) lim insanlar olduğunu görüyoruz.
Buradan şunu anlıyoruz ki sanat ilmin bir parçasıdır, hem de kopmaz bir parçası. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Ahmed Karahisarî Fatih döneminde ise bir çok Hat ustası kültürel mirasımıza damgasını vurmuşlardır. Yahyâ Sofî, Fatih döneminin önemli hattatlarındandır Fatih Camiînde pencere üzerinde yazılı olan Fatiha suresi kendisine aittir. Oğlu Ali ibn-i Yahya Sofi de Fatih Camiî kitabesini yazmıştır.

Fatih döneminde Osmanlı Hat sanatı oldukça ilerlemiştir. Büyük sanatkarlar bu dönemde önemli eserler vermişlerdir. Bunlardan biri de Akşemsettin`in torunu olan, Mehmed bin Hamza`dır. Þeyh Hamidullah Efendi`nin yetiştirdiği ve icazet verdiği Hamza Efendi Ayasofya Camii`nin kubbesindeki Nur ayet-i kerimesini yazmıştır.
de Hamza Efendi`ye aittir. Amasi ailesi ise hat sanatımızda yenilikleri icra eden ve kuşaklar boyu bu sanata hizmet eden bir aile olarak karşımıza çıkmaktadır. Amasyalı olan bu ailenin en özgün kişiliği kendine ait hat üslubuyla Abdullah-ı Amasi`dir. Daha sonra yetişen Celali Amasi ve onun oğlu Cemali` Amasi, ve Muhyiddin Amasi de bu aileden yetişen ünlü hattatlardır, Amasya`da bulunan Beyazid Camii`nin kubbesinde yazılı olan Fetih suresi, Cemali` Amasi`ye aittir. Fatih Sultan Mehmet döneminde Hat sanatının ilerlemesinin temel etkenlerinden biri de İstanbul`un Fethi`dir. Fatih, İstanbul`un bir kültür şehri olması için çok çaba sarf etmiş, bunun için Avrupa`nın öne çıkan sanatçılarını İstanbul`a getirtmiş ve Anadolu`nun çeşitli yerlerinde bulunan bir çok sanatkarımızı da İstanbul`a gelmeleri yönünde teşvik etmiştir.

Batı ve Uzak doğu harflerinin kullanımıyla Hattı karşılaştırdığımızda hiçbir harf herhalde bu kadar estetik ve sanatsal açıdan bütünlüklü bir biçimde zemine sunulmamıştır. Latin harfleri keskin çizgilerle, uzak doğu yazısında kullanılan harfler ise yine çizginin doğrusallığıyla zemine aktarılır. Hat yazımı Hattatın dünyasıyla her türlü değişime ve yeniliğe açık bir yazım biçimiyle de diğer harf kullanımlarından farklılık gösterir. Hat sanatı daha çok siyah mürekkeple icra edilse de renkli mürekkep kullanımına da gidilmiştir. Hat yazımı için gerekli olan kalem ve mürekkeptir. Bu kalem kamıştan bir kalemdir. Harflerin büyüklüğü ve kısalığı kalemin ağzının genişliğiyle ayarlanır. Hattatının kalem tutuşu, kullandığı zemin, yazarken verdiği eğim onun kendi öznel bakışıyla ilgilidir. Bu sanat icra edilirken Hattat daha çok sağ dizini kullanır, oturduğu yerden dizini kendisine doğru çeken Hattat yukarıya kaldırdığı dizinin üstüne bir altlık koyar, bu altlığın üstünde kağıda ya da neye isterse yazmaya başlar. Yazım bittikten sonra tashih işlemi de yapılabilir. Anadolu da bir tabir vardır `El emeği göz nuru` diye, işte hat sanatı bu sözü doğrularcasına bir çabayı ifade eder. Hat sanatıyla iştigal eden insanların yaşamına baktığımız zaman bu sanatın bir yaşam formuyla örülü olduğunu görüyoruz. Bu yaşam formu Hat sanatını çala kalem yapılan bir uğraş olmaktan çıkartır ona faklı anlamlar yükler. İstisnasız gittiğimiz her camii``de bir hat`la karşılaşırız, bu meyanda Hat sanatı sonsuza kadar yaşayacak bir sanat dalı, ama eskisine oranla, bu gün için Hat sanatıyla uğraşan ve ortaya konan ürünlere baktığımız zaman bu sanat dalının kan kaybettiğini söyleyebiliriz. Kendi tarihine küsen bir ülkenin kendi sanatıyla barışık olması elbetteki düşünülemezdi, Hat Sanatı da bundan nasibini aldı, 1900`lü yılların başında doğan ve bir silsilenin devamında olan bir çok güzel insan bu sanatı hafızasını silmeye çalışan bir millete taşımaya çalıştı. Bunlardan biri Hafız Mahmut Öncü`dür. Ankara Kocatepe Camii başta olmak üzere Anadolu`nun çeşitli yerlerinde eserler veren Mahmut Efendi, Beşiktaş`ta bulunan Kaptan İbrahim Paşa Camii``nin de yazılarını yazmıştır. Hafızlığı babasından öğrenen Mahmud Efendi sadece Anadolu`da değil Arap ülkelerinde ve diğer Batı ülkelerinde inşa edilen Camii`lerde de eserler vermiştir. Mahmut Efendi gibi Anadolu`da Hat sanatının sancaktarlığını yapan bir başka isimde 1937`de Erzurum`da doğan Hasan Çelebi`dir. Bir çoğumuzun namaz kıldığı camii`lerde eserleri bulanan Hasan Efendi, Mahmud Efendi gibi Hafızdır. Çağlayan, Yenibosna Camii, Beşyüzevler Beraat Camii, Ümraniye Sondurak Camii, Beykoz Ortaçeşme Camii, Florya, Darıca Camii, Hasan Efendi`nin eserleriyle süslüdür. Bunun haricinde Hırka-i Þerif Camii kubbe yazısı, Anakara Kocatepe Camii, Sultan Ahmet Camii kubbe yazıları gibi bir çok camiimizde eserleri bulunan Hasan Efendi yurt dışında da önemli izler bırakmıştır.

Nerden bakarsak bakalım Hat sanatı bu toprakların çilesiyle, derdiyle havasıyla, peygamber aşkıyla, insan öznesiyle ve daha sayamayacağımız nice birikimleriyle yoğrulmuş, bir sanat dalımızdır. Hat sanatı bir ehl-i gönül sanatıdır. İslam ve sanat deyince verebileceğimiz en güzel örneklerden biridir. Hat ve benzeri sanatları varlığımızın bir parçası olarak görüp, bu sanatlara ilişkin bir şeyler yapma gayreti içersinde olmalıyız. Gayret, bizden olsun yeter ki...

Gökçen Göksal

Kaynak:Milli Gazete 
 

 

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.