فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
| fe | : öyleyse |
| keyfe kâne | : nasıl oldu |
| azâbî | : benim azabım |
| ve nuzuri | : ve inzarım, uyarılarım |
İşte benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş(düşünün).
(21-22) O halde nâsıl olmuş oldu azabım ve tehditlerim? Ve kasem olsun ki, Biz Kur'an'ı düşünülmek için kolaylaştırdık, fakat düşünen var mı?
Bak nasılmış azâbım ve inzarlarım?
Bak nasılmış azabım ve uyarılarım?
Nasılmış benim azabım ve uyarım?
Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)!
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
(20-21) İnsanları bulundukları yerden söküp atıyordu da her biri sanki kökünden devrilen birer hurma kütüğüne benziyordu. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (bir görün) ?.
Nasılmış Benim cezalandırmam ve tehdidim, görsünler bakalım!
İşte (bak, Ey Rasûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...
İşte Benim azabım ve tehditlerim nasılmış?
Derken nasıldı azâbım benim ve korkutuşlarım?
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Benim azabim ve uyarmam nasilmis?
Peki benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
Şu halde benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Zaten uyarılarım gözardı edildiğinde verdiğim azap ne şiddetlidir!
-Azabım ve uyarılarım nasılmış?
Şu halde benim azabım ve uyarıp korkutmam nasılmış?
Nasıl oluyormuş uyarılarım ve azabım?
Benim azâbım ve uyarılarım nasıl oldu?
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
Cezalandırmam ve uyarılarım nasılmış!