فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
| fe | : işte |
| keyfe | : nasıl |
| kâne | : oldu |
| azâbî | : azabım |
| ve nuzuri | : ve benim uyarılarım |
Ki benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün).
(15-16) Ve şanım hakkı için onu (o gemiyi) bir ibret olmak üzere bıraktık fakat hani yâd edip ibret alan? Artık Benim azabım ve korkutmam nasıl imiş?
Ki nasıl azâbım ve inzarlarım?
azabım ve uyarılarım nasılmış!
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (görsünler)!
Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış!
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (bir görün) ?
Nasılmış Benim cezalandırmam ve tehdidim! Görsünler bakalım!
(İşte bak, Ey Rasûlüm), benim azabım ve tehdidlerim nasıl oldu!...
Benim azabım ve tehditlerim nasılmış?
Derken nasıldı azâbım benim ve korkutuşlarım?
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış!
Şu halde Benim azabım ve uyarıp korkutmam nasılmış?
Benim azabim ve uyarmam nasilmis?
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
Şu halde benim azabım ve uyarıp korkutmam nasılmış?
Ve uyarılarım gözardı edildiğinde verdiğim azap ne şiddetlidir!
-Azabım ve uyarılarım nasılmış?
Şu halde benim azabım ve uyarıp korkutmam nasılmış?
Nasıl oluyormuş uyarılarım ve azabım?
Benim azâbım ve uyarılarım nasılmış (görsünler diye).
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
Cezalandırmam ve uyarılarım nasılmış!