وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى
Ve lekad reâhu nezleten uhrâ.
| ve lekad | : ve andolsun |
| reâ-hu | : onu gördü |
| nezleten | : iniş |
| uhrâ | : diğer |
(13-14) Andolsun ki onu diğer bir defa da Sidre-tül müntehânın yanında gördü o,
Andolsun ki, O'nu (Cibril'i) diğer bir inişinde de gördü.
Kasem olsun ki o onu bir daha da inişinde gördü
Andolsun ki, o onu bir kez daha inişinde gördü;
Andolsun onu bir kez daha görmüştü.
(13-14) And olsun ki o, Cebrail'i sınırın sonunda başka bir inişinde de görmüştür.
Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.
(13-14) Andolsun onu, Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında önceden bir defa daha görmüştü.
(13-14) And olsun ki, O'nun bir başka inişini Sidretü'i-müntehâ'nın yanında görmüştü.
(13-14) Onun bir başka inişini Sidretu’l-Münteha'nın yanında görmüştü.
Yemin olsun ki, o (Cebrâil’i hakîki suretinde) bir daha da (mi’raçtan) inerken gördü:
Andolsun ki; onu, bir de diğer inişte görmüştü.
Ve andolsun ki onu, inerken bir kere daha gördü.
Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,
Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.
(13-14) And olsun ki o, Cebrail'i sinirin sonunda baska bir inisinde de gormustur.
O, Cebrail'i bir başka inişinde de görmüştü.
Andolsun onu bir de diğer inişte görmüştü.
Ve onu bir kez daha gördü,
Hakikaten onu diğer bir inişte de gördü.
Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.
And olsun ki onu başka bir inişinde de gördü:
Andolsun, onu bir inişinde daha görmüştü;
Yemin olsun ki onu bir başka inişte de görmüştü.
Onu bir kez daha görmüştü.