وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى
Ve ennehu huve adhake ve ebkâ.
| ve ennehu | : ve muhakkak ki |
| huve | : odur |
| adhake | : güldüren |
| ve ebkâ | : ve ağlatan |
Hakıykat şu: Güldüren de, ağlatan da Odur.
(43-44) Ve muhakkak O'dur ki, güldürdü ve ağlattı. Ve şüphe yok O'dur, O'dur ki, öldürdü ve hayata erdirdi.
Hakıkat odur güldüren ağlatan
Doğrusu güldüren, ağlatan O'dur.
Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur.
Doğrusu, güldüren de ağlatan da O'dur.
Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır.
Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur.
Şüphesiz ki, O, hem güldürür, hem ağlatır.
(36-44) Yoksa o Mûsâ’nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan.
Muhakak ki güldüren de O’dur, ağlatan da...
Gerçekten O'dur güldüren de, ağlatan da.
Ve şüphe yok ki odur adamakıllı güldüren ve ağlatan.
Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur.
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur.
Dogrusu, gulduren de aglatan da O'dur.
Güldüren de, ağlatan da O'dur.
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur.
(sizi) güldüren ve ağlatan yalnız O'dur;
Güldüren de O’dur, ağlatan da!
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur,
Güldüren de Odur, ağlatan da.
Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.
Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da...
O'dur seni güldüren ve ağlatan.