وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا
Ve ennehu huve emâte ve ahyâ.
| ve ennehu | : ve muhakkak ki |
| huve | : odur |
| emâte | : öldüren |
| ve ahyâ | : ve dirilten |
Hakıykat şu: (Dünyâda) öldüren de, (âhiretde) dirilten de Odur.
(43-44) Ve muhakkak O'dur ki, güldürdü ve ağlattı. Ve şüphe yok O'dur, O'dur ki, öldürdü ve hayata erdirdi.
Hakıkat odur öldüren, dirilten
Doğrusu öldüren, dirilten O'dur.
Öldüren de dirilten de O'dur.
Doğrusu dirilten de öldüren de O'dur.
Şüphesiz O, öldürür ve diriltir.
Öldüren de dirilten de O'dur.
Ve elbette O, hem öldürün, hem diriltir.
(36-44) Yoksa o Mûsâ’nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan.
Öldüren de muhakkak O’dur, dirilten de...
Gerçekten O'dur öldüren de, dirilten de.
Ve şüphe yok ki odur öldüren ve dirilten.
Öldüren de dirilten de O'dur.
Doğrusu, öldüren ve dirilten O'dur.
Dogrusu dirilten de olduren de O'dur.
Öldüren de dirilten de O'dur.
Doğrusu, öldüren ve dirilten O'dur.
ölümü getiren ve hayatı bağışlayan yalnız O'dur;
Öldüren O’dur, dirilten de!
Doğrusu, öldüren ve dirilten de O'dur.
Öldüren de Odur, dirilten de.
Öldüren de O'dur, yaşatan da O'dur.
Hiç kuşkusuz, öldüren de O'dur, dirilten de...
O'dur öldüren ve dirilten.